"Hoş geldiniz Başkomiserim." diyen Elif'ten sonra ortamdaki herkes, "Hoş geldiniz Başkomiserim." diyerek tekrar etmişti. Ben de bir yandan sert bir yandan soğuk olan ses tonumla, her zaman ki ciddiyetimle, "Hoş buldum." diye kısa ve öz, net bir cevap vermiştim. Daha fazla bir şey demeden benim için hazırlatılan odaya geçtim.
Planımın ilk aşamasını tamamlamıştım. Elif'in yakınına gelmiş, dikkatini çekmeyi başarmıştım. Ve şimdi de ikinci aşama vardı, yani Elif'in güvenini kazanmak. Bu da son derece kolay olacaktı. Geldiğim andan itibaren gözlerini benden alamamıştı. Ben de baktığı için çeker gibi yaparak, her göz göze geldiğimizde başımı başka bir yöne çevirmiştim. O da bundan etkilenmişti, tam da benim istediğim gibi.
Ayaklarımı masanın üzerine uzatmış, keyif kahvemi içiyordum. Dudaklarımda beliren hafif sinsi bir gülümsemeyle Elif'in yakınında olabilmeyi başardığım için kendimle gurur duyuyordum. Tabii benim için kolay bir işti. Ben kimlerin kimlerin yakınına girmiştim, Elif kimdi ki? Benim için en kolay iş onun yanına gelebilmekti. Zaten dün gece de fırsat kendi kendine ayağıma kadar gelmişti.
Dün gece;
Bilgisayarı kapatacağım sırada gördüğüm bilgi, şuan Elif'in çalıştığı büroya bir başkomiser gelecek olmasıydı. Gelecek olan başkomiseri, büronun eriştiğim sisteminden arayarak, bir başkomiser bulunduğunu ve artık ona ihtiyaçları olmadığını söyleyerek aramayı sonlandırmıştım. Konuştuğum kişi ise, tam istediğim gibi hiçbir şeyi sorgulamamış, hemen "tamam" diyerek konuşmayı bitirmişti.
Büronun sisteminden cv'sini gönderen herkesi silmiş, kendi hazırladığım cv'mi göndermiştim. Ve eğer benden sonra biri cv'sini gönderecek olursa bile sistemde görünmeyecekti. Tüm erişimleri engellemiştim. İşim bittiği zaman da sistemden çıkış yapmıştım. Odama giderek kendimi yatağa atmış, sonrasında keyifli ve derin bir uykunun kollarına teslim olmuştum.
🔗🔗🔗
Sabah telefonuma gelen bildirim sesiyle uyanmıştım. Telefonu elime alarak bildirime baktım. Bürodan gelmişti. Başkomiser olarak kabul edilmiş ve bugün için çağrılmıştım. Bu duruma tabii ki de şaşırmamıştım, her şey planladığım gibi gidiyordu. Ve öyle gitmeye de devam edecekti. Eninde sonunda istediğime ulaşacaktım.
Gelen mesajda dikkat edilmesi gereken bir nokta vardı, bu işin olabilmesi için bana onay veren kişi, Elif Bozkurt'tu. Bilmeden, istemeden, hiçbir şeyin farkında olmadan kendi elleriyle planıma ayak uyduruyordu. Bu planın sonunda zararlı çıkan tek kişi o olacaktı. Kendi elleriyle babasını bana, yani katili olacak kişiye, emanet edecek ve hiçbir şey bilmeden babasının ölümüne şahit olacaktı. Hem de benim yaptığımı hiçbir zaman bilmeden.
Telefonu komodinin üzerine bırakarak banyoya gittim, elimi yüzümü yıkadım. Sonra da hızlı ve kısa bir duş alarak hazırlanmaya başladım. Dolaptan siyah polo yaka bir t-shirt ve siyah bir pantolon alarak giydim. Aynadan son bir kez kendime bakarak hazır olduğuma kanaat getirince aşağı kata indim. Samet ve Yunus kahvaltı ediyor, güzel güzel, eğlenerek sohbet ediyordu.
"Çıktım ben." diyerek gidecektim ki Samet'in, "Nereye?" demesiyle olduğum yerde durdum, arkamı döndüm ve son derece ciddi bir şekilde, "Polis Bürosuna." diye cevap verdim. İkisi birden gülmeye başladı, şaka yaptığımı zannetmişlerdi herhalde. Gülmeyi bitirdiklerinde yüzüme bakıp ciddi olduğumu görünce, "Sen ciddi misin kardeşim?" diye sordu Yunus. Son derece ciddiyim Yunuscuğum, amacıma ulaşabilmek için bunu yapmam gerekiyor.
"Son derece ciddiyim, gördüğünüz gibi." diyerek aynı ciddiyetimle cevap verdim.
"Teslim mi olacaksın?" diye saçma bir soru yöneltti Samet.