Sabahtan beri bir oraya bir buraya koşuşturan hizmetliler artık onun için sinir bozucu bir hâl almaya başlamıştı. Üstüne üstlük annesinin sürekli olarak ona hazırlanmasında gerektiğini bütün şatoyu inletecek şekilde bağırması da cabasıydı. Akşama kalmadan büyük bir baş ağrısıyla cebelleşeceğini şimdiden anlamıştı.
Etrafı tüllerle kapatılmış olan yatağında bir kez daha sıkıntıyla döndü ve elindeki kitabı büyük yatakta bir köşeye fırlattı. Zaten bu baş ağrıtıcı gürültüde okuduğu kitaptan en ufak bir şey anlamasına imkan dahi yoktu.
Yüz üstü yatarak bir yastığını da kafasına bastırmaya başladığında gürültüyü biraz engelleyeceğini umdu. Artık tam biraz daha katlanılabilir bir gürültü seviyesi olduğuna karar verdiğinde annesinin odasına bağıra bağıra girmesi bir olmuş ve kısacık huzuru da yerle bir olmuştu.
"Minho! Ben sana hazırlan demedim mi? Daha neden hâlâ yatıyorsun? Bir gün bütün o saçma kitaplarını yakacağım, gününü o zaman göreceksin!"
Kafasına bastırdığı yastığı anında fırlatıp yattığı yerde doğrulan Minho, sinirli bakışlarını hızla annesine yöneltmişti.
"Hele bir yak! O zaman bak ben de nasıl bu şatoyu başınıza yıkıyorum!"
"Annene saygılı ol!"
Sinirle bir nefes bırakıp yataktan kalkan Minho, yatağın diğer tarafında kalan annesinin karşısında artık isyan edercesine kollarını açıp konuşmaya başlamıştı.
"Ben neden geliyorum? Yine aptal bir sözleşme için düzenlenen bir akşam yemeği değil mi bu!"
Kollarını göğsünde bağlayan Bayan Lee, bir elini sıkıntıyla alnına götürüp ovuşturmaya başlamıştı. Sürekli olarak her şey karşı çıkan ve itiraz eden oğlundan çok sıkılmıştı.
"Baban öyle istedi Minho, geleceksin. Boşuna itiraz etmeyi bırak."
Sinirinin yerini umutsuzluğa bırakan Minho, mutsuzca bakışlarını annesinde gezdirmeye devam etti.
"Bu şatoya taşındığımızdan beri çok değişti. Bu siyaset işlerinde yükseldikçe hırsı gözünü iyice kör etmeye başladı. Sen de görmüyor musun bunu anne?"
Bakışlarını oğlundan çekip düşünceli bir şekilde odanın içinde başka bir noktaya çeviren Bayan Lee, pes edercesine kollarını da iki yana bırakmıştı.
"Görüyorum Minho." diyerek tekrar bakışlarını oğluna çevirmişti. Gözleri buluşan anne-oğul, birbirlerini oldukça iyi anlayan bir bakışma içerisine girmişti şimdi. Minho annesinin devamında bir şey demeyeceğini anladığında gülümseyerek konuşmuştu.
"Görüyorsan neden bir dur demiyorsun anne?"
Sessiz kalmıştı Bayan Lee. Her zaman olduğu gibi sessiz kalarak arkasını dönmüştü. Omega oğlu için dolabından bir şeyler seçmek üzere dolabına ilerlemişti. Minho'nun yüzündeki buruk gülümseme ise onu izlerken solmuştu.
"Şu yeni diktirdiğimiz beyaz gömlekle siyah pantolonu giy. Daha bu sabah yıkanıp ütülenip koyuldu, iyi olur bunlar. Beline sana geçen verdiğim siyah kuşağı sar. Sonra hizmetliler gelir, saçını yapar. İnci küpelerini de tak bu sefer."
Annesi dolabında bakınmaya devam ederken onun söylediklerini sessizce dinleyen Minho, bir cevap vermemişti. Bu yüzden Bayan Lee, oğluna laf anlatana kadar kıyafetleri çıkarıp yatağın üzerine koymaya karar vermiş ve kıyafetlerin kırışmamasına özen göstererek aklına koyduğunu vakit kaybetmeden yapmaya başlamıştı.
Minho bıkkınca annesini izlerken Bayan Lee en sonunda işini bitirip doğrulmuş ve ona bakan oğluna çevirmişti bakışlarını.
"Bastırıcı almayı unutma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my tears ricochet | minsung
FanfictionAdını acımasız prens olarak duyuran alfa Han Jisung ile evlenmeyi kabul eden omega Lee Minho, bundan sonra başına geleceklerden oldukça habersizdi. - ¡düz yazı; royalty, omegaverse! ¡semesung!