Odasında bir oraya bir buraya koşuşturan hizmetçileri izlerken kendini olanlardan oldukça soyutlanmış hissediyordu. Süslemeli işlemelerle kaplı dolabına yaslanmış bir şekilde kollarını göğsünde bağlamışken bakışları istemsizce önündeki hareketli karmaşayı izliyordu. Ne düşünmesi gerektiğine emin değildi, bu yola girerek doğru yapmış mıydı ona hiç emin değildi. Fakat bu evden gitmeyi istediğini biliyordu. Ne olursa olsun özgür bir kuş olup uçmak istiyordu. Ama bir başka kafese girdiğinden haberi yoktu.
Annesinden zorlukla kurtardığı kitaplarını da götürüyordu yanında. Hem belki gittiği yerde artık saklamak zorunda kalmayacak, kimseye hesap vermeden anlatılan toz pembe hikâyelerin içinde kaybolacaktı. Belki orada annesinin ona dayattığı saçma sapan diyetleri yapmak zorunda da kalmayacak, ne olursa olsun onu öyle kabul edecek birileri olacaktı. Belki acımasız sözler işitmeyecekti. En azından işitse bile bu sözler bizzat kanından, canından olan birinden gelmeyecekti.
Daha kötü bir cehenneme mi adım atıyordu, bilmiyordu. Ama sevmekten vazgeçemediklerinin onu attığı cehennemdense bir yabancının cehenneminde yanmaya razıydı. Defalarca ölüp ölüp dirilmeye değil de bir kez ölmeye razıydı. Hayır, yaşamayı sevmediğinden değildi bu. Yaşamayı seviyordu, yaşamak istiyordu. Hayatta göremediği bütün renkleri kanatlarını açıp görmek istiyordu. Ama bir insan bir kez ölmeliydi ona göre. Her seferinde canlı canlı gömülüp sonrasında üstündeki toprağı bile kendi attıktan sonra kalkıp yaşamak istemiyordu. Bu yaşamak değildi, hayır. Hem de hiç değildi.
İşte, bu yüzdendi kabul edişi. Sürekli ailesinin dediklerini onlardan korkup yapan biri değildi. Aksine, onlara karşı direnmişti her zaman. Kendi ayaklarının üzerinde özgür olmaya çalışmıştı, vazgeçmemişti. Bu ilk kabullenişi de tamamen özgür olabilmek içindi. Belki ilk ve son kabullenişiydi, bilinmezdi. Ancak bunu denemeden asla bilemezdi.
Odası bomboş kalkıp herkes çıkana kadar izlemeye devam eden omega, tam da sessiz ve boş odayla baş başa kaldığı an kapısı açılmış ve annesi atmıştı içeriye adımını.
Sağ tarafında içeriye attığı bir adımla yetinip ona bakmaya başlayan annesine tenezzül etmedi. Boş kalan raflarında gezdirmeye devam etti bakışlarını. Bayan Lee ise oğlunun hâline aldırmadan konuştu.
"Kabul edeceğini hiç düşünmemiştim."
Omeganın yüzünü anında bir gülümseme kaplarken cevap vermekte acele etmemiş, derin bir nefes alıp vermişti.
"Ben de huzuru önceki eşini öldürmüş biriyle evlenerek bulmayı umacağımı düşünmemiştim."
Her bir kelimesindeki tüyler ürpertici tonun annesini rahatsız ettiğini görebilmek için ona doğru dönen Minho, gördüğü manzara karşısında şaşırmamıştı. Fakat Bayan Lee'nin yüzündeki korkunç ifade çok geçmeden kaybolduğunda Minho da yaslandığı yerden doğrulmuş ve iki adımda annesinin tam karşısına geçmişti.
"Bu saçma sapan iddiayı müstakbel eşinin yanında da söylemezsin umarım, Minho. Her şeyi berbat etmek istemezsin."
Alayla gülüp anlık olarak bakışlarını boş duvara doğru çeviren Minho, hemen sonra cevap vermek için tekrardan annesine doğru dönmüştü.
"Söylemem tabii, anneciğim. Yoksa her şeyi bozmuş olurum. Babamın rahatını da bozmuş olurum, değil mi? Oysa kulağa ne güzel geliyor, babamın rahatını bozmak..."
Bayan Lee, bir günde oğlunun bakışlarında değişen o şeyi adeta ağır çekimde fark ederken anında kaşları çatılmış ve bir hırsla elini oğlunun koluna sarıp sertçe onu sarsmıştı.
"Gözlerinde gördüğüm o şey hiç hoşuma gitmedi, Minho. Sakın ola bu çatının altında yaşanan tek bir şeyi ne krala ne kraliçeye ne de prense bahset. Yoksa sonuçları senin için ağır olur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my tears ricochet | minsung
FanficAdını acımasız prens olarak duyuran alfa Han Jisung ile evlenmeyi kabul eden omega Lee Minho, bundan sonra başına geleceklerden oldukça habersizdi. - ¡düz yazı; royalty, omegaverse! ¡semesung!