Turnuva başlamıştı ve gruptaki ilk 2 maçımızda galibiyet almıştık. Grupta lider konumundaydık ve bugün son maçımıza çıkacaktık.
Kai'nin bileğinde ödem oluştuğundan bugün ki maçta dinlendirilecek ve bende tek forvet olarak oynayacaktım.
Takımlar ısınmış ve seremoni için yeniden sahaya çıkılmıştı. Milli marşların ardından da hakem kaptanları çağırıp yazı-tura atmıştı.
Oyun başladığında ilk 20 dakikadan gol yemiştik ve takımın da morali düşmüştü. Rakip takım faullü oynamasına rağmen hakem göz ardı ediyordu. İlk yarı 1-0 geride bittiğinde koç soyunma odasında güzel bir azar kaymıştı. İkinci yarı başladığında da rakip takım baskın oynuyordu ancak yarının bitimine doğru attığım gol ile maçı berabere bitirmiş ve grubu da lider olarak tamamlamıştık.
Türkiye ise grubu Portekiz'in gerisinde 2. olarak tamamlamıştı. Biraz da işlerine gelmişti böylesi daha kolay rakip denk gelmişti böylelikle.
Maçın sonunda ise muhabir durdurup röportaj yapmaya başladı. Muhabir "Merhaba Yağız öncelikle golün için tebrikler. Maç hakkında ne düşünüyorsun?" dediğinde hızlıca "Berabere bir maç oldu yanlışlarımızı gördük eminim bu rakibimiz içinde öyle olmuştur. Günün sonunda hala lideriz ve finale de emin adımlarla ilerliyoruz." dedim ve gitmeye yeltenecektim ki muhabir yeni bir soru yöneltti. "Türkiye hakkında ne düşünüyorsun?" ben ise gülümseyip "Genç bir takım ve gayet iyi ilerliyorlar herkesin hakkında hayırlısı." dedim. Muhabir "Aslında bunu sormamın sebebi yaşanan olumsuz durumdan dolayıydı biliyorsun bu durumu duymayan kalmadı." dediğinde ben de "Yani evet tatsız olaylar yaşandı ama Türkiye'nin antrenörünün de dediği gibi hiç çağırılmadım davet alsaydım tabi ki düşünürdüm ancak böyle bir davet gelmedi ama nedense bir anda sevilmeyen sporcu oldum. İsteyen istediğini konuşabilir sorun değil objektif bakan neyin ne olduğunu anlar zaten." dedim ve ekledim. "Başka bir şey yoksa iyi akşamlar iyi çalışmalar." dediğimde muhabirden "Teşekkür ederiz röportajın için iyi akşamlar." sözlerini duymuş ve hızlıca soyunma odasına geçmiştim.
Maçtan sonra herkes odalarına dağıldığında ise e-maillerime bakmaya başlamıştım. 2 gün önce şu anda oyuncusu olduğum Paris Saint-Germain'de ki yetkililerden mesaj almıştım. İyi bir meblağ ile birden fazla kulüpten transfer için istek almışlardı ve kulüpleri bana da göndermişlerdi. Real Madrid, Barcelona, Inter, Galatasaray ve Fenerbahçe.
En yüksek teklif Barcelona'dan gelmişti sanıyorum ki Real Madrid'in yüksek teklif yapmamasının sebebi Kylian'ı da kadrolarına katmalarıydı.
Paris Saint-Germain Mbappe'nin gitmesi üzerine benim transferime hoş bakmamıştı ancak yeni sözleşme de yapmamıştık henüz yani gitme ihtimalim vardı.
Türkiye de oynamayı da deli gibi istiyordum 1 yıllığına bile olsa o atmosferi tatmak istiyordum belki de şimdi tam vaktiydi. Türkiye'den sonra İspanya yolcusu olabilirdim tabi ki onların da teklifleri hala geçerli olursa.
Hakan'a durumu bildirip önce Paris ile konuşmasını sonrasında önceliğimin Türk takımlarından biri olduğunu gerekli şartlar altında iki takımdan birini seçebileceğimi söylemiştim. Ondan aldığım mesaj ise tam olarak şuydu.
Hakan: Oğlum aptal mısın millet Avrupa'ya gitmeye çalışıyor sen ülkeye dönmeye çalışıyorsun.
Hakan: Emekliliğine 1 sezon kalmış futbolcu gibi davranma.
Yağız: Abi bir sezon bile olsa oynamak istiyorum bir daha döner miyim dönmez miyim belli olmaz.
Hakan: Paris bırakmaz seni benden söylemesi
Yağız: Abi sen ilet gerisi bende
Hakan: İyi dediğin gibi olsun
Ertesi gün
Gruptaki diğer maçlar da bugün tamamlanmış ve son 16 takımları belli olmuştu. Rakibimiz kolaydı ve geçeceğimize adım kadar emindim.Hakan abi iletmiş olacak ki Paris'teki yetkililerden geri dönüş almıştım ve neredeyse 1 saat telefonda konuşmuştum.
Onlar kalmamı ve gideceksem de kiralık gitmemi istiyorlardı ama kalırsam da 4 yıllık sözleşme diyorlardı bu da İspanya hayallerimi suya düşürüyordu.
Hakan abiyle bu konuyu görüşüp Paris ile sözleşme uzatmamaya karar vermiş ardından da Fenerbahçe'nin teklifini kabul ettiğimi söylemiştim. Galatasaray daha fazla ücret veriyordu ama o çubuklular daha ağır basıyordu.
Milli maçlardan sonra gerekli işlemler yapılacaktı.
Fenerbahçe'nin Paris'e teklifi ise 34 milyon dolar+ bir sonraki satıştan %5 paydı. Paris ise istemeye istemeye kabul etmek zorunda kalmıştı yoksa transfer sezonu açıldığında bonservisim elimde olacak ve bedelsiz olarak Fenerbahçe beni kadrosuna katacaktı.
Maç günü
Maçın başında koç bugün sahada tamamiyle kalmayacağımı söylemiş ve ilk yarıda beni oyuna sürmüştü. İlk yarının sonuna kadar oyun başa baş gitmiş yarının bitimine 1 dakikadan az kala İlkay abinin golüyle öne geçmiştik. İkinci yarıda ise ben görev almamıştım.Maçın sonucu ise 1-0 olarak kalmıştı.
Bugün ayrı zamanda Türkiye'nin de maçı vardı ve uzatmalara gitmişlerdi. Uzatmalarda buldukları tek gol ile de maçı kazanmışlardı.
Maçı kazanmaları da bizimle eşleşmelerine sebep olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURANOĞLU
Short StoryAlmanya da büyümüş 2 kardeş ikisinin de hayali iyi birer futbolcu olabilmek ve bu hayali de gerçekleştiriyorlar ancak konu milli takıma geldiğinde birbirlerinden farklı tercihler yapıyorlar ve bu durum aralarını bozmaya yetiyor.