Haerin ile konuşmasının ardından uzunca bir süre içsel muhakeme yapıp günü doğuran Jungkook neredeyse uykuya dalmışken, telefonuna bir günaydın mesajı geldi.
Mesaj Taehyungtandı.
Karşılığında kuru bir günaydın yazan Jungkook da mesajı alan kişi kadar farkındaydı ortamın gerginliğinin. Ya da karşısındakini de gerdiğinin.
Fakat her ne oluyorsa, o nasıl bir kişiyse, kalbi ne kadar iyilikle dolu gibi gözüküyorsa hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordu. Sorgulamıyordu bile. Jungkook'u kendi haline bırakıyordu.
Yine ardı arkası kesilmeyen sorulardan birini yöneltti kendine. Ya bana böyle davransaydı, ben nasıl tepki verirdim?
Böyle ikilemlere gelemezdi, bağırır çağırırdı muhtemelen. Bu yüzden en azından balo gününe kadar kendini toparlamaya çalıştı, düşüncelerini ve gereksiz iç sesini sessize almaya karar verdi Jungkook.
Demişti ya, bu zamanki Taehyung'a değilse bile ortaokulda kalbi kırılan o küçük çocuğa borçluydu bunu.
Ardından atılan mesaja göre malum balo bu akşamdı ve nerede olduğundan bile bi haber olan Jungkook'un konum istemesine gerek kalmadan Taehyung tarafından çoktan konum atılmıştı.
Akşama evinden alma teklifini nazikçe reddeden Jungkook, aceleye gelmemesi adına yavaştan hazırlanmaya karar verdi.
Duşa girip kendine bir nevi geldikten sonra annesi tarafından ütülenmiş olan kapı arkasında askılıktaki takıma baktı Jungkook. Evlenmeye mi gidiyorum nedir yani diye söylendikten sonra kumaş pantolonu es geçip bacaklarını saran başka bir siyah pantolonun üstüne beyaz gömleğini giyip birkaç düğmesini açıkta bırakmıştı.
Kurumaya yakın saçlarına fön makinesiyle şekil verdi ve birkaç saniyelik aynada kendisiyle bakışmasının ardından mal gibi oldum, Taehyung yapsaydı ışıl ışıl parıldardı kesin, adam bok sürse yakışacak neredeyse diyerek seslice serzenişte bulundu Jungkook.
Sonrasında annesinin odasındaki makyaj kutusundan siyah bir toka alıp neredeyse omuzlarına ulaşmış saçının bir kısmını toplamaya çalışmıştı. Uzun uğraşlar sonucunda toka düşüp durduğu için sıkıldığından tokayı iki parmağına geçirip mancınık gibi silgisini fırlatıp duruyordu.
Odasının önünden geçen kardeşinin şahit olduğu görüntüden sonra salaksın damgasını yerken aynı anda annesi de şahit oldu bu duruma.
"Gel benim beceriksiz oğlum gel."
Annesi yatağına oturduktan sonra Jungkookun da yere oturması gerektiğinin farkındaydı.
"Kırıcı oldun."
"Dalga geçiyorum."
"Biliyorum ben de dalga geçiyorum."
Annesi normal halinde bu denli ciddi bir şaka yapmayacak olan oğlunun kafasını bir şeylerin karıştırdığının farkındaydı.
O 'bir şeylerin' bir kişiden ibaret olduğunun da tabii.Önce güzelce taradı oğlunun saçlarını, sonra her bir kısmını öptü en içten şekilde. Her ne kadar üniversiteye giderse gitsin, gözünde bak sana ne aldım diyerek çekirgeyi evde beslemeye çalışan o altı yaşındaki şeker çocuktan başkası olamazdı. Mezun olduğunda da evlendiğinde de öyle kalacaktı.
"Canım bebeğim, bir şeylerin canını sıktığının farkındayım," dedi annesi oğlunun saçını güzelce yandan ayırırken. "ama ne olursa olsun benim birtanem, gün doğduğu gibi batar, bugünü de yarın mutlaka kovalar. Her ne olursa olsun bir şeyleri anlatmaktan çekinme. Ve yüreğinin sesini dinle."
Duyduğu sözlerden sonra patır patır düştü gözyaşları Jungkook'un bağdaş kurmuş kucağına birer birer. Meğer bu sözleri duymaya ne kadar da ihtiyacı varmış ki kendinin bile en habersiz olduğu anda ağlamaya başlamış.
Annesi saçını çok da sıkı olmayacak bir şekilde bağladıktan sonra yana doğru eğilip gözyaşlarını sildi ve koskocaman bir öpücükten sonra gelen seni seviyorum birtanem demesinin ardından odadan çıktı.
Bir süre o halde duran Jungkook, telefonuna bildiri gelmesiyle beraber saatin yaklaşması farkındalığıyla cüzdanı ve telefonunu cebine koyup araba anahtarını aldıktan sonra yola çıkmak için ayaklandı.
14.7.24
2.kısım da olucak beklemede kalın