Sabah annemle babam beni ekince tek başıma sahile inmek durumunda kaldım. Sahile girdiğimde de bizimkilerin orada olduğunu gördüm denize giriyorlardı. Ben de onların peşinden denize girdim.
İlk girişimden farklı olarak bu sefer denize bu sefer yavaş yavaş girerken kafamı diğer tarafa çevirdim ve Emir' in de denize girmediğini gördüm. Diğerleri bu duruma alışmış gibiydi, sorgulamamışlardı. Kimse onu davet etmemişti de. Aslında buraya geldiğimden beri onu denize girerken görmemiştim. Anlamıştım zaten, onun sıkıntısı denizleydi.
Biraz sonra hep beraber atlama tahtasına gittik. Sırayla Berk, Ecrin, Yağmur ve ben atladık. Emir haricinde birimiz eksikti. Elif tepede kalmıştı, yumruklarını sıkmış öyle korkuyla aşağı bakıyordu.
"Ne oldu Elif?" dedi Berk yukarı bakarak bir gözünü kapatmış şekilde.
"Korkuyorum," dedi Elif Yağmur' a bakarak.
"Şu an mı?" dedi Yağmur.
O da kafasını aşağı yukarı sallayarak onayladı.
"Tamam, gel," dedi Yağmur kollarını öne uzatarak.
Yok, gerçekten korkuyordu. Yoksa Elif bu fırsatı kaçırmazdı. Herkes onu ikna etmeye çalıştı. Artık etraftan tanımadığımız insanlar da bizim haykırışlarımızdan onun adını öğrenmişti ve onu ikna etmeye çalışıyordu. Etmez olaydılar...
Ben tahtanın yakınındaydım. O da daha ileri atlamayarak tahtanın önüne doğru dizlerini çekerek kendini bıraktı. Tam kafamın üstüne...
Ben suyun altında canımla cebelleşirken bu salak da kafama tekme attı. Yukarıya bakarken suyun üstünde ne olup bittiğini görebiliyordum. Başımda Emir ve Yağmur vardı. Beni yukarıya çektiler. Çektikleri an derin bir nefes aldım ve kime sarıldığımı bilmeden sarıldım. Beni kıyıya getirdiler ve oturttukları an Yağmur' a ahtapot gibi sarıldığımı fark ettim. Ardından da başımda tekrar o iki kişinin olduğunu gördüm.
Yüz ifadelerinden Yağmur' un benim için endişelendiğini, Emir' in tecrübeyle bana yardım etmeye çalıştığını görüyordum. Emir beni hafif öne eğerek yuttuğum suyun çıkmasını sağladı. Biraz olsun rahatlamıştım. Yağmur da önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına attı. Çenemden tutarak kafamı kaldırdı.
"İyi misin? Hastaneye gidelim mi?" dedi hızlıca.
Elimi kaldırıp sallayarak istemediğimi belirttim. Bir yandan da öksürüyordum. Elif' de pişmanlık belirtisi yoktu. Kollarını bağlamış öylece duruyordu. Ecrin de ellerini ağzına koymuş korkuyla bize bakıyordu. Berk arkadan koşarak geldi ve bir havlu getirdi. Yağmur havluyu sırtıma attı. Ellerini hızla kollarıma sürterek beni ısıtmaya çalıştı.
"Mide bulantısı var mı?" dedi Emir ayağa kalkarken.
"Hayır," dedim.
"Baş dönmesi?"
"Yok."
"Bir yerinde ağrı?"
"Başım acıyor," dedim elimi kafama götürerek.
Kafama "36,5" numara ayak girmişti. Ağrıyacaktı tabii.
Yağmur ayağa kalktı ve koşarak Murat Abi' in mutfağına gitti. Biraz sonra da elinde buzla döndü. Tekrar yanıma eğilip buzu kafama koydu. Ben de artık bir yerde dur demem gerektiği için buzu kendi elime devraldım. O da ayağa kalktı ve hafif kumlanmış mayosunu silkeledi. Ardından Elif' e dönüp hesap soramaya başladı,
"Ne yapıyorsun kızım sen?" dedi sakince. "Öldürüyordun ya Deniz'i."
"Abartmayın be! Başına üşüştünüz bir şeyi yok işte."
"Bir de olsaydı?" dedi Yağmur yine sakince fakat üstüne yürüyerek.
"Şşş tamam," dedi Berk eliyle Yağmur' la Elif' in arasına set kurarak. "Sakin ol oğlum."
Yağmur ellerini saçlarının arasına geçirerek oradan uzaklaştı. Ben de ağrımın biraz geçmesini bekledikten sonra kalkıp eve gittim. Eve geldiğimde banyo yapıp tuzumu attım ve yatağımı açıp uzandım. Televizyonu açıp birkaç saat izledim, ardından kapatıp telefonu elime aldım. Başım zonkluyordu. Annemler çoktan uyumuştu. Saat 9' u geçiyordu. Telefonu elime aldığım an mesaj geldi. Yağmur' dandı:
Yağmur: Uyudun mu?
Saçma sapan,
Evet yazdım.
Yağmur: Benim konuştuğum kim o zaman?
Denizkızı.
Bir süre yazmadı.
Yağmur: Vay, İstanbul boğazında bir canavar olduğunu duymuştum da denizkızı olabileceğini tahmin etmemiştim.
İyi davranıyordu. Ölüm tehlikesi atlatınca kıymete mi binmiştim gözünde?
Ben türümün son örneklerindenim.
Yağmur: Onu anladım zaten. Nasılsın? İyi oldun mu?
Bunu düşünürken yüzümde safça bir gülümseme olduğunu fark ettim. Ama daha dün ölesiye gıcık olduğum birine karşı böyle hissetmem hoş değildi. Boşta kalan elimle:
Ölüm tehlikesi atlatınca kıymete mi bindim? Yoksa Halüsilasyon falan mı görüyorum? yazdım.
Yağmur: Öyle de düşünebilirsin.
Biraz durdum.
İyiyim. Sağ ol.
Ardından mesajı beğendi. Kalbimde bir şeyler hareket etti. Midemde yüzlerce mavi kelebek vardı.
Yağmur: İyi geceler Denizkızı (rüyanda gemi kaptanlarını sesinle büyüleme).
Ekrana çok uzun süre dokunmadığım için karardı. Odadaki tek ışık kaynağı olduğu için oda da karardı.
Bana bunu sadece annem, babam ve tek bir kişi derdi. Belki kendimi 'denizkızı' diye tanıttığım için olabilirdi ama annem ve babam dışında uzun süre sonra farklı birinin bana bunu demesi kendimi garip hissettirmişti. 6 yıl sonra birinin bana bunu demesi...
Sırtüstü dönüp telefonu üstüme koydum. Dakikalarca öyle tavana baktım ve bir süre sonra bu his gidince de uyuyakaldım...
Ertesi gün annemlerle kasabada ufak bir gezintiye çıktık. Daha önce görmediğimiz yerlere gittik. Her yerin ayrı bir güzelliği vardı. Her yer denize çıkıyordu. Kafam Leyla gibiydi. Ama böyle olmam iyi değildi. Kendime gelmeliydim. Olmazdı, tanışalı 3 gün olan birine karşı böyle hissedemezdim. Odun modun ama iyi ve hoş çocuk diye düşünmeye başlamıştım bile. Ya yere ya da gökyüzüne bakıyordum, yüzümdeki aynı sırıtmayla. Buranın havası mı böyle sarhoş etmişti beni bilmiyordum ama hiç içmeden sarhoş olmanın hissini anlamıştım.
Birkaç saat annemlerle gezdikten sonra eve döndük. Evin önündeki parkta bizim grup vakit geçiriyordu. Benimkileri eve yolladıktan sonra Ecrin' i arkadan korkutarak ortama daldım. Ecrin' in küçük çığlığıyla da herkes bana döndü.
"Ooo gazimiz gelmiş," dedi Berk.
"Daha iyisin değil mi?" dedi Ecrin bana dönerek.
Ardından da bana sarıldı. Onun sevgi gösterişi buydu: Temas.
"İyiyim," dedim.
"Lan sen niye kızın üstüne atlıyorsun fok balığı gibi?" dedi Berk Elif' e dönerek.
"Sus be! Sensin fok balığı. Zaten sinirlerim hoppidik," diye garip bir karşılık verdi Elif.
"Sinirlerin ne?" dedi Yağmur sonunda sohbete girmeye karar vererek.
"Hoppidik hayatım."
"Bana hayatım demen hoppidikten daha garip Elif. Deme şunu bana."
"Tamam, bir tanem."
"Elif!"
"Tamam, be."
Bana dönerek,
"Kusura bakma sen de cicim. Üstüne bodoslama girmiş gibi oldum birazcık," dedi ve ekledi,
"Ama sen de orada ne arıyorsun yani? Ben atlayacağım Yağmur' a doğru çocuğun yanındasın şekerim."
Kafamı aşağı eğdim ardından gökyüzüne baktım.
"La havle vela kuvvet. Sen söv hep bana olur mu Elif. Eminim sövmen özür dilemenden daha kibardır."
Bir şey demeden omuz silkerek önüne döndü. Galiba bu cümleyi gerçek anlamda söylediğimi sanmıştı. Artık bana hep sövülebilirdi. Aferin Deniz.
Berk çekirdek almaya gitti, biz de deniz kenarındaki küçük duvarın üstündeki bankta oturduk. Hep beraber denizi izledik.
"Sizce denizkızları gerçek mi?" diye sordum birden.
Ben bile bunu sormama şaşırmıştım.
"Yok, be..." dedi Ecrin. "Bence değildir."
"Bence de," dedi Elif.
"Bence gerçek," dedi Yağmur. "Hatta dün bir tanesiyle konuştum."
"Öyle mi? Ne dedi?" dedim sırıtarak.
"Boğazda yaşıyormuş."
"Vay! Zenginmiş. Kim o?" dedi Berk poşeti Ecrin' in kucağına koyarak.
"Denizkızı," dedi Ecrin. "Bu dün gece odada çok içti. Halüsilasyon gördü herhalde," diye ekledi.
Yağmur bunu duymamıştı. Telefonda birileriyle mesajlaşıyordu.
Hepsi Ecrin' in babaannesinin evinde kalıyordu. Ama bundan önemlisi Yağmur onları bana ayık değilken mi yazmıştı? Yani söylediklerini kendi iradesiyle söylememiş miydi?
Yüzümdeki gülümseme soldu. Yağmur bakışlarını bana çevirdi. Ben de kafamı önüme çevirdim. Yağmur benden bakışlarını çekmedi. Ona bakmıyordum ama anlayabiliyordum. Çekirdekler çitlendi, sohbetler edildi. Akşam olduktan sonra da evlere dağıldık. Yani onlar belki eve gitmemişlerdir ama ben eve döndüm.
İçimde bir hayal kırıklığı vardı. Karşındakinin kendi iradesi dışındayken size güzel şeyler söylemesinin kötülüğünü ne kadar anlıyorsunuz bilmiyorum ama... Kalsın. Hayal ettiklerim yaşanacak şeyler değildi zaten.
Yatağa uzandıktan sonra telefonumu her zamanki gibi elime aldım. İstanbul' daki arkadaşlarımın mesajlarını cevapladıktan sonra Yağmur' la olan konuşmalara baktım. Gereksiz sinirlenmiştim. Adamın bir suçu yoktu. Ben sadece saçma hayallerin pembe bulutlarının arasına girdiğim için kendime kızgındım. Bunları düşünürken Yağmur' dan mesaj geldi.
Yağmur: İyi geceler. Çevrim içisin uyumalısın artık Denizkızı.
Benden sonra kesin içmeye gitmişlerdi. "Ayık olsa niye böyle bir şey yazsın?" diye düşünerek mesaja cevap vermeden telefonu şarja taktım.
Evrende herkes yıldız tozu benim için. Herkes kendi içinde parlıyor. Sen Yağmur... Sen leblebi tozusun!
İstanbul' daki yatağımda uyandım. Camdan dışarı baktım ve Balıkesir' deki park oradaydı. "Noluyo lan!" diye düşünüp perdeyi açtım ve dışarı baktım. Kaydırakta denizkızı kuyruklu Yağmur yatıyordu. "Estağfurullah," çeke çeke kendimi yatağa attım. Sonra kapıdan bakkalda satılan leblebi tozu şekline girmiş Yağmur girdi. Bana gelmeye başladı...
Ve uyandım. Öyle önüme gelene leblebi tozu dememem için Leblebiler Efendisi' nin bana gönderdiği mesaj olabilirdi bu. Yani başka bir açıklaması yoktu bu saçmalığın.
Yatağımdan çok normal bir rüya görmüşüm gibi kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Kahvaltı yaptım ve dişimi fırçaladım. Bugün hiç dışarı çıkasım yoktu. Zaten saat çoktan öğlen 3 olmuştu. Annemler denize girmek için evden çıkmıştı. Evde tektim yani.
Eee, ne yapacaktım? Yani, burada öyle oturup televizyon mu izleyecektim? Bir aktivite bulmam lazımdı.
İnternetten araştırmaya başladım: Evde takken yapılabilecekler...
Karşıma milyonlarca sonuç çıktı: Kutu oyunu oynamak (Tek başıma mı? Kendine gel keşfet), ahşap boyamak, kek yapmak... Aha! Kek yapmak. Kek yapacaktım. Çünkü neden olmasın?
Malzemeleri çıkardım, tezgâha koydum. Un, yumurta, kabartma tozu falan karıştıracaktım. Karıştırdım, gerekli birkaç malzeme ekledim (yanlışlıkla kabartma tozu paketine üfleyip ağzımı burnumu mahvettim), uzun uğraşlar sonucu kek kalıbını buldum, fırını çalıştırdım vee bam! Keki sonunda fırına attım. İyi bir şey bekliyordum çünkü ağzımdaki kabartma tozu tadını silmeye ihtiyacım vardı.
Kendimi koltuğa fırlatıp telefonu elime aldım. Herkesten mesaj gelmişti: Yağmur-6 mesaj, Ecrinimm-3 mesaj, Mahmut Abi-2 mesaj, Emir-1 mesaj. Bak bunu merak etmiştim. Sadece Emir' in mesajına bakacaktım. Mesaja ağzım açık baktım, tabii hâlâ ağzımda kabartma tozu olduğu birazcık ondan da yedim.
Emir: Yağmur herkese gelip gelmeyeceğini sorduruyor. Bence gelme.
Derdi ne be bunun? İşine bak! Sal beni sana ne ya? Leblebi tozu! (Pardon Leblebiler Efendisi. Rüyalarıma saçma sapan şeyler sokma olur mu?). Sen nefret etmeye devam etsene ya benden!
Bunları düşünürken birden fırının o şeyi var ya, zil midir nedir? O çaldı. Ufacık korkmuş olabilirim, hani biraz. Yere düşen telefonumu alıp koltuğa koyduktan sonra kalkıp öcü gibi fırının içine baktım. Şu an kekin yerinde olmak istemezdim ki kendimi bir o kadar çok onun yerinde hissediyordum.
"Kız sen ne güzel olmuşsun sen! Sen büyü ben seni oğluma alacağım," dedim kendi kendime.
Evet, bunu gerçekten dedim. Seni oğluma alamayacağım kek kusura bakma. Siz ayrı dünyaların insan- diyecektim sen insan bile değildin. Alınmayacaktın yani.
Her neyse dedim ve alt dudağımı kocaman bir gülümsemeyle dişleyerek keki fırından çıkardım.
"Oldu bu iş!" diyerek de kendimi onayladım.
Ben ne garip bir insan olmuştum ya?
"Şu an bu keki kim gelse yediririm," diye düşünürken kapı çaldı. Kızım insan bir delikten bakar ne her gelene kapı açıyorsun? Neyse, koşa koşa elimdeki kek dilimiyle kapıyı açtım. Yağmur' du... Tek kelime etmesine izin vermeden keki ağzına dayadım (gerçekten dayadım). O da bir şey diyemeden keki yemek zorunda kaldı.
Dağılmış saçımın, ağzımdaki kabartma tozunu umursamadan yüzüne kocaman gülümsemeyle baktım. E çocuk bana saf saf bakıyordu, tabii benim de aklıma saçlarımın içinden geçtiğim geldiği için durup saçımı açtım.
"Nasıl!" dedim ardından heyecanla.
"Güzel," dedi bana bakmaya devam ederken.
"Hehe," dedim gerçek anlamda.
"Ağzında niye un var?" diye sordu haklı olarak.
Ona kızgın olduğumun jetonu yavaş yavaş düşüyordu.
"Kabartma tozu o, önemli ayrıntı."
"Kabartma tozu..." diyerek elinin tersiyle yanağımı sildi. Hafifçe yanağımı çektim.
Elimdeki kalan parçayı alarak "Daha var mı bundan?" dedi.
"Var, bizimkiler nerede? Onlara da getireyim."
"Aşağıdalar, seni bekletiyorum."
Yüzümdeki gülüş artık tamamen solmuştu. Hayır, arkadaşım affedersin hıyar mısın? (Lütfen rüyama hıyar olarak girme) Ne ilgilendiriyor benim aşağı inip inmemem seni ya?
"Pardon?" dedim.
İki gün önce beni kesecek gibi bakan kişi babam mıydı?
"Ne 'Pardon'?"
Derin bir nefes verdim.
"Ben bugün inmiyorum, tabağa koyayım sen götür," dedim.
"Niye?"
"Niyesi yok, istemiyorum."
Durdu.
"Ben bilmeden sana bir şey mi yaptım?" dedi sonra.
Derin bir nefes verdim.
"Yağmur, bu belki bir küçüğünden ilk nasihattir ama söyleyeceğim. Sarhoşken bir kıza güzel şeyler yazma. Özellikle senin yazdıkların o kıza kendini önemli hissettiriyorsa. Üstüne ilkten nefret ediyormuşsun gibi gösterip sonra sıcak davranma. Eskide kaldı soğuk-sıcak taktiği."
Donup kalmıştı. Bir şey söyleyemediği için,
"Şimdi tabağa kek koyuyorum götür," diyerek içeri girdim.
Bir süre sonra arkamdan kapının kapandığını duyunca da arkamı döndüm. Yağmur içerideydi. Şaşkın şaşkın bakıyordu.
"Şu sıcak-soğuk mudur soğuk-sıcak mıdır nedir onun olayını anlamadım ama sarhoş olduğumu nereden duydun?"
"Ecrin söyledi ya," dedim tekrar tezgâha dönerek.
"Ve sen de buna inandın, öyle mi? Bana sormadan?"
"E yani Yağmur, birden iyi davranmaya başladın. Bir önceki gün yüzüme at bokuymuşum gibi bakıyordun. Birden 'Nasılsın, iyi misin?' yazmaya başladın."
"O gün sadece Emir içti, Deniz," dedi sakince. "O zaman bir büyüğünden nasihat: Yaşanan olayı yaşayan anlatmadıkça başkasının dediğine inanma."
Apışıp kalma deyimi, gel buraya yavrum. Sana burada ihtiyaç var. ZORTLADIN DENİZ! Ona bakmıyordum. Başım eğik bir şekilde tezgâha dönüktüm. "Aptal Deniz, aptal Deniz, aptal Deniz," diye içimden sayıklıyordum. Gerçekten büyük aptaldım.
Kekleri tabağa koydum, arkamı dönüp Yağmur' a uzattım.
"Dağıtırsın bizimkilere," dedim kısık bir sesle.
Gözlerimi yüzüne kaydırdım. Kızgın değildi, derdini anlatmaya çalışıyor gibiydi. Bir şey demeden arkasını döndü ve kapıyı açıp gitti.
Kendimi aşırı salak hissediyordum. Bir yastık alıp kafamı bastırarak çığlık attım. Yastığı geri çektiğimde de ağzımda hâlâ kabartma tozu olduğunu anladım...Şarkı Önerisi
4- Bu Kız/ Son Feci Bisiklet