2. Bölüm Beklenmeyen MesajChase Atlantic Right Here
"Yiğit Özer." İsmi kulaklarımda bir kere daha yankılandı... Kaç saniye belki dakika öyle bakıştık bilemiyordum fakat içeri giren adamın konuşmasıyla gözlerimiz ayrılmıştı.
"Komutanım! Müsait bir zamanda gelmedim galiba..."
Gözlerim içeri giren adama takıldı. Kolumu sıcacık ellerinden kurtardım. Boğazımı temizledim ve elimdekileri bırakmak için tezgaha yöneldim. Yiğit'in gözleri bir süre üstümde takılı kaldı onra sinirle yanındaki adama baktı ve "Tam zamanıydı ya! Kaleli." dedi. sert bir ses tonu vardı normalde bu kadar sert miydi tartışılırdı ya. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Adam mahçupça "Komutanım ben şey için, şey etmiştim. Nerden bilebilirdim sizin şey edeceğinizi." Dediği şeye daha da gülümsemiştim. Yiğitle aynı kalıplara sahip koskoca adam resmen mahçupça kalakalmıştı.
"Göstereceğim sana ben şey etmeleri." Yiğit aynı ses tonunu konuşmuştu. Kapıdan çıkarken Kaleli denen adam elini alnına koyup saygı duşuna geçti ve bağırarak "Emredersiniz komutanım." dedi. Herhalde Yiğit onun üstüydü bu yüzden bu kadar mahçup olmuştu.Önden Yiğit arkasındanda sonradan gelen adam beraber ayrılır ayrılmaz kahkahalara boğulmuştum. Elim yüzüme giderken yüzüm resmen yanıyordu. Kızarmış mıydım ben? Kendimi toparlayıp işime döndüm.
&
Saatler akşamı göstermişti bile, eczanede biraz daha kaldıktan sonra Keremle etrafı toparlayıp çıkmıştık. Sonrasındaysa Kerem yeni aldığı arabayla beni Sibellere getirmişti. Sibel giyinmem için bana bir şeyler çıkartmaya çalışıyordu fakat elinde tuttuğu ve bana gösterdiği her şey o kadar abartılıydı ki ne giyeceğimi bilemiyordum.
Şu halimle çıkmayı bile düşünmemiş değildim. "Acaba bu şekilde mi çıksam..." Dediğim şeye Sibel net bir dille Hayır! Demişti. Aslında üstümde düz bir elbise vardı yani kötü de değildi abartacak bir şey var mıydı onu da bilemiyordum sonuçta her zamanki gibi Ali abinin verdiği yemekti.
Sibel'in en son çıkarttığı düz siyah elbise son çâremdi elinden aldığım gibi tuvalete girip giyinmeye başladım. Elbise basenlerime fazlasıyla oturan bir elbiseydi fakat kötü durmuyordu hatta üstümde iyi bile durmuştu. Kızıl saçlarımı biraz ellerimle düzelttim ve tuvaletten çıktım. Sibel beni görür görmez tiz bir çığlık attı. Yanıma yaklaşıp "Lülü! Harika olmuşsun!" Dedi. Tepkisine gülümsemiştim. "Sen de çok güzel olmuşsun." Dedim. Sibel genelde bana göre çok daha açık giyinirdi. Şu an üstünde de benime elbisem gibi mini boylarda basenine oturan renkli bir elbise vardı.
Eylül ve Sibel'in elbiselerine örnek ✨
Elinde tuttuğu nude tonlarında ki ruju bana doğru yaklaştırıp "Bu renk sana çok yakışır diye düşündüm." Dedi. Tekrardan gülümsedim ve elinden aldığım gibi aynanın önüne geçip sürdüm.
Gözlerim aynanın kenarından kendi kendine sırıtan Sibel'e kaydı, sorgulayıcı bakışlar atıp "Biz niye bu kadar özeniyoruz bugüne, altı üstü her zamanki yemek." Dedim. Sibel kafasını sağa sola sallayıp "Öyle sıradan bir gün değil! Berkay da bugün gelecek o yüzden..." biraz duraksadı sonra tekrar devam etti "İşte babam onu davet etmiş, tabi timdeki diğer askerlerle beraber gelecekmiş." Sibelin kolunu okşayıp "Yani bütün bu hazırlanışların Berkay için öyle mi?" Sibel utanınca daha da üstüne gitmek istemedim.
Kapıdan gelen sesle Sibel camdan bakındı. "Gelmiş!" Heyecanla söylediğine kahkahalarla eşlik ettim. Kolumu tutunca kulağına doğru geldim ve "Bunları Azra'ya anlatacağım!" Dedim. Bu tehdit işini sevmeye başlamıştım. Koluma hafifçe vurunca "Buzlar kraliçesine anlat, bak o zaman sana neler yapıyorum." Buzlar kraliçesi Azra'ya koyduğumuz bir lakaptı öyle herkeste bilmezdi. Karlar Ülkesindeki Elsa'ya çok benzediği için öyle demiştik ona.
Bahçeye vardığımızda Ali abi yine yapmıştı yapacağını. Renkli ışıklandırmalar, renkli balonlar ve dahası vardı. Masalardan Berkay'ın oturduğuna doğru yürüdük, Sibel Berkay'ı görür görmez sıkıca sarıldı. Masaya yaklaşınca bütün gözler bize dönmüştü ve o an bir şey fark ettim. Daha önce görmediğim bir sürü tipin içinde birini tanıyordum. Eczanede Yiğit'in Kaleli diye bahsettiği askerdi bu! Gözlerim bir anlığını büyürken Berkay'ın sesini duyunca onlara döndüm.
"Selam Eylül, sen iyi misin?" Kafamı olumluca salladım ve "Gayet iyiyim." Dedim. Berkay'ın timdeki arkadaşları bunlarsa, Bu demek oluyordur ki... Yiğit'te bu timdendi. Masadaki adamlardan biri "Yenge! Ali abi nerede?" Dedi. Yenge mi?
Sibel bu adamlarla ne ara bu kadar yakın olmuştu?
Sibel'in gözleri etrafta gezindi sonra da "Buralardadır." Dedi ve Yanındaki sandalyeyi çekip oturmam için işaret yaptı. ben oturunca "Burada bekle ben geleceğim, Lülü." Dedi bir yandan Berkaya gülümseyip yanımızdan ayrıldı.
Berkay'la biraz sohbet ettikten sonra bana masadaki askerleri tanıttı. Hepsine selam verdikten sonra Berkay bu sefer beni tanıtacaktı ki, herkes bir anda ayağa kalktı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Berkay'ın ağzından "Komutanım!" Dediğini duymuştum. Herkes tamda arkama bakıyordu. Bende aynen arkama döndüğümde karşılaştığım yüzle gözlerim büyüdü. Yiğit tamda arkamdaydı ve bana gülümsüyordu. Diğerlerine oturmaları için işaret yaptı.
Yanımdaki sandalyeyi çekip otururken gözlerimi ondan çekmemiştim. Ona doğru bakarken kendimi sorgulayarak önüme döndüm. Adının Tuğkan olduğunu yeni Öğrendiğim asker "Komutanım, siz hani gelmeyecektiniz?" Dedi. Sorusunu Yiğit hiç gecikmeden cevapladı "Buraya gelmeden önce biriyle tanıştım. Belki beni buraya davet etmedi ama ben gelmek için bir sebep edinmiş oldum." Dedi. Gözlerim tekrar ona döndüğünde yerinde yayılmış bana baktığını gördüm.
Askerlerden birisinin "Devrem,ortamda çok fena bir elektrik seziyorum." Dediğini duymuştum.
Sibel yanıma otururken "Sonunda babamı getirebildim." Dedi. Yiğit'in bahsettiği kişi bendim bundan emindim. Etrafta herkes konuşmaya devam ederken telefonuma gelen mesajla telefonumu elime aldım. Mesaj bilinmeyen bir numaradandı.
"Yakında seninle olacağım, kızım."
Nefes alışverişim hızlanırken Yiğit bunu fark etmiş olacak ki koluma dokundu ve sessizce "İyi misin?" Dedi. Elim titrerken oturduğum yerden kalkıp bir hızla eve girdim. Sibel'in odasına geldiğimde kapıya yaslandım ve nefesimi kontrol etmeye çalıştım. Ne kadar başarılı olmuştum bilemiyordum fakat bilidiğim tek bir şey varsa o da bu mesajın bana neden geldiğini bilemememdi.
Benim bir ailem yoktu. Kimsesizdim ben.
Kapı çalılınırken gözümden akan yaşları elimin tersiyle sildim. Kapıdan uzaklaşıp, açtım. Yiğit'i gördüğümde bana endişeyle bakıyordu. Bana yaklaştı... Kendimi tutamayıp tekrardan ağlarken kollarını açıp bana sıkıca sarıldı.
Bölüm sonu:):)❤️
Umarım beğeniceğiniz bir bölüm olmuştur.
Her zamanki gibi yavaş ilerliyoruz:):):)
YOU ARE READING
ÖLÜMLE YAŞAM ARASINDA
Teen FictionHayatı boyunca yalnız yaşamış, anaokulu öğretmeni Eylül bir gün arkadaşına yardım için eczaneye gider. Tesadüf eseri o gün yaralanan Yiğit Yüzbaşı, Eylül'ün olduğu eczaneye gelir ve her şey o anda başlar. Her şey anlatıldığı gibi tesadüf müdür? Bu...