7

7 2 0
                                    

- ★ -

derin nefesler aldım. ciğerlerimi sanki son defa nefes alıyormuşum gibi doldurdum. jeongin'in kolları belime sarılı, kafası sırtıma yaslıyken büyük, derin nefesler aldım. gözlerimdeki yaşlar dinmek bilmiyordu. kollarını sıkılaştırdığını hissettim.

"çok kızdım sana," kafasını olabilirmiş gibi daha da yanaştırdı. "çok kızgınım." dedi.

"biliyorum." çatallı sesim apartmanın boş koridorunda yankılanırken yanında ağlamaktan utanmadım. ellerini belimden çekip beni kendine döndürdüğünde yüzündeki sahici şaşkınlığı görmüştüm. elbette, dağıldığımı bekliyor olmalıydı ancak bu kadarı sanırım onun için bile fazlaydı. yere eğildi, rastgele attığım her dağınıklığımı topladı. elleri, ellerime tutunurken içeri yürüdü benimle. arkamızdan çarpan kapının sesi kafamın içinde yankılanırken derin bir nefes verdim. "yaralarına bakalım."

"bırak kalsınlar." kaşları çatıldı. yüzündeki ifade sertleşmişti aniden. evimin her yerini bilirdi jeongin. hatta belki de benden iyi bilirdi. "sana sormadım, bakalım dedim." tuvaletteki küçük dolaptan ilk yardım malzemelerini alıp salona geri döndü. hâlâ oturmadığımı görünce iç çekip yine elimden tutarak oturttu beni. konuşmuyordu, ne oldu diye sormuyordu. "neden sormuyorsun?" kendimi tutamadım, kısık çıkan sesimle konuştum. dudağımdaki yarayı temizlerken yine konuşmadı. yaraya değen ilaç canımı hiç yakmıyordu. canımı yakan jeongin'in sessizliğiydi. kızgınım, demişti. şimdi gerçekten hissediyordum. kızgın değil, kırgındı bana.

yutkundum, dudağımdaki elini nazikçe tutup çektim. yorgunluktan çökmüş gözlerim onun güzel gözleriyle buluştu. o zaman fark ettim gözlerinin dolduğunu. "sakın ağlama, benim için ağlama."

"aptal aptal konuşma," jeongin'in yanıtı nedensizce güldürmüştü beni. dudaklarım kıvrıldığında onun da kaşları iyice çatılmıştı. "senin için ağlamayayım da kim için ağlayayım hyung?" elini elimden çekmek için yeltendiğinde daha sıkı tutundum. boşta olan elimi yanağına yerleştirdim. "hiç ağlama."

"diyene bak." göz yaşlarının akmaya başladığını fark etmiş miydi bilmiyordum. baş parmağım yanaklarını kurularken başını göğsüme çektim. "çok özür dilerim." dudaklarımdan dökülen özür hıçkırıklarına karıştı. "çok korkuttun beni! ilk başta ben sandım ki- sandım ki benden artık hoşlanmıyorsun! ama sonra gördüm, hyung.. gözümün önünde mahvolduğunu gördüm ve dün eve dönmediğinde... çok korktum!"

insanlar kendilerine verdikleri sözleri pek sık tutmazlardı. bir gün zayıflayacağım der ertesi gün kendilerini kuralları çiğnerken bulur, bir gün artık daha çok çalışacağım der ertesi gün daha çok yatarlardı. bu yaşıma kadar kendime hiç söz vermemiştim ancak jeongin ile tanıştığımdan beri sözler verip duruyordum. ama gel gör ki insanım ya, aynı hataya düşmeden duramadım.

jeongin'i ağlatmayacağım demiştim, şimdi karşımda ağlamasına izin veriyordum, yine. ellerimi yüzüne uzattım. parmaklarım göz yaşlarıyla ıslanırken, kalbim sıkıştı. "senden çok hoşlanıyorum." tekrar ettim. aklından hiç çıkmasın istedim, aksini düşünemesin istedim. "çok fazla hoşlanıyorum," titrek bir nefes verdi. alnımı alnına yasladım. ellerim yanaklarındayken kalbinin sesini duyabilecek kadar yaklaştım. "özür dilerim, hiçbir şey iyi gitmiyor." yalan söylemedim, onu kandırmadım. nasıl hissediyorsam onu söyledim korkmadan.

kucağına düşmüş ellerini kaldırdı, dokunuşunu sırtımda hissettim. kucağımı kabul etmesi beni dünyanın en mutlu adamı yapmıştı. başını kaldırıp omzuma yaslandı. sıcak nefesleri boynuma çarparken onu belinden tutup kendime yaklaştırdım. ağlaması iç çekişlere döndüğünde tek elimi saçlarına götürüp nazikçe okşamaya başladım. "artık 'çok havalı.' bir işim yok," şaşkınca başını kaldırdığını hissettim. içinde bulunduğumuz durumu umursamadan kalkmış kaşlarına ve aralanmış güzel dudaklarına güldüm. "ne?"

"kovuldum." şimdi kaşları çatılmıştı. burnunu çekip bana baktı. "ne demek kovuldum? bu çok saçma! hyung, sen... sen işini-" yanağını okşayıp susturdum onu. "önemli değil." kaşları hâlâ çatılıydı. dalga geçerek kaşlarını düzelttim. "erken yaşlanacaksın."

"ciddi olsana sen! peki ya bu yaralar?"

"kavga ettim." jeongin daha da sinirlenmişe benziyordu. az önce bebek gibi ağlayan çocuktan eser yoktu. "inanılmazsın gerçekten."

"artık bir babam yok, yani fiziksel olarak yanımda zaten değildi ama artık genel olarak yok." dalga geçerek cümlemi tamamlandığımda bakışları yumuşadı. "chan hyu-"

"bana hyung demesene, pedofili gibi hissediyorum." sinirle bir nefes verip dizime vurdu ve ayağa kalktı. "tanrı aşkına dalga geçmeyi keser misin?!" iç çektim. kalbimdeki bir koca yığın yük yok oluyordu sanki. bakışları yumuşadı yeniden, elimi sıkıca tuttu. baş parmağım, parmak eklemlerini okşarken gözlerinin içine baktım. "artık ağlamayı bırakacak mısın?" hemen kendini savundu bana. "nasıl bu kadar hissiz olabilirsin?" dudaklarımdan küçük bir gülüş koptu, haksız değildi. öyle görünüyordum. belki de öyleydim.

"kızacağım, kırılacağım, değişmeyecek. ağlasam ne yazar? keşke yaşlar gözlerimden değil de zamandan aksa, belki o zaman bu ağırlık kalkar kalbimden." elini yanağıma götürdü, parmakları nazikçe okşadı gözlerimin altını. "ama ağlıyorsun chan."

eline yaslandım tereddüt etmeden. gözlerim birkaç gün sonra ilk defa gerçekten huzurla kapandı. mırıldandım, kelimelerim kısıktı ancak jeongin'in beni anlayacağını biliyordum.

"ben de insanım sonuçta."


- ★ -

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 2 days ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

spinnin, jeongchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin