Burnuma gelen yemek kokuları, yüzüme vuran güneş ve keskin bir baş ağrısıyla gözlerimi araladım. Odada tam karşımda duran konsol, konsolun üzerinde tüplü televizyon vardı. Televizyon çıkartmalarla donatılmıştı ve üzerinde yattığım kanepeden başka eşya yoktu. Pencereden bakmak için doğrulduğum sırada sahaf abla içeri girdi.
"Günaydın küçük hanım"
"Ben... Benim burada ne işim var? Diana? Kaç saattir buradayım? Dianaya noldu? Benim gitmem gerek"
"Önce iyi olman gerek."
"Dianaya noldu ve o nerede diyorum, kalamam ben burada." dedim sorumu yineleyerek.
"Diana... Bilmiyorum, bilemiyorum."
Yalan söylediğini anlayarak ve müthiş bir korkuyla sorumu yineledim. "Noldu dianaya?"
"Başın sağ olsun."
İnanmazdım, inanamadım. İnsan kardeşini kaybetmezdi hani? Bunun rüya mı gerçek mi olduğunu anlamanın tek bir yolu vardı.
"Ağaç ev..."
"Efendim?" dedi meraklı gözlerle bakarak.
"Hiiç, iyiyim ben gidiyorum."
"Ama yemek, hem dinlenmen lazım. Cordelia? Cordelia!"
Umursamadan kanepeden doğruldum ve çantamı alıp hızlıca evden çıktım. Âh... Yolu bilmiyordum. Telefonumdan konumu açıp Ulus caddesine doğru yürümeye başladım. Gelen ilk dolmuşa bindim. Yarım saat süren bir yolculuğun sonunda artık vardım.
" Hanımefendi para uzatır mısınız?"
Paramın olmadığı aklımdan çıkmıştı. Ne yapacağımı bilemeden ikna etmeyi denedim.
"Özür dilerim, paramı unutmuş olduğumu unutmuşum" dedim utangaç ve bir o kadar kısık bir sesle.
"Dikkat et bu hafızayla sevdiklerini unutma, inebilirsin. " demesinin ardından hiçbir şey diyemeden indim. İnsan sevdiklerini nasıl unuturdu ki? Bazen büyükleri anlamakta güçlük çekiyordum, belki de anlamak istemiyordum. Ağaç eve vardığımda kapıyı çaldım. Kapıyı Alice açtı; gözleri kırmızı ve şişmişti, belli ki o da haberi yeni almıştı. Beni görünce yüzü bir anda sertleşti.
"Senin burada ne işin var?" diye sordu, sesi titrek ve öfkeliydi.
"Ben... Diana... Ona ne oldu?" diye sormaya çalıştım, ama kelimeler boğazımda düğümlendi.
"Senin yüzünden oldu!" diye bağırdı, gözlerinden yaşlar süzülerek. "Diana sana çok güvenirdi. Seni korumak için kendini feda etti! Sen buraya gelip onun hayatını mahvettin!"
Bu suçlamalar karşısında sarsıldım. Sanki biri göğsüme bıçak saplamış gibi acı çekiyordum. "Hayır, hayır, ben onu seviyordum." kullanabileceğim, karşılık bulabilecek kelimeleri seçmekte zorlanıyordum. "Ona zarar vermek istemedim" diye fısıldadım.
"Defol buradan! Seni görmek istemiyoruz!" diyerek beni itti ve kapıyı hızla kapattı.
Gözyaşları içinde geri çekildim. Ağaç evin önünde durup, gözlerimi kapatarak, derin nefesler aldım. Sakin ol Cordelia, sakin ol, sakin. Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver. Ama nefes almak bile acı veriyordu. Dünyanın en sessiz yerindeymiş gibi hissediyordum. İçimdeki sessizlik beni boğuyordu. Gözlerimi gökyüzüne diktim. Yağmur damlaları yüzüme çarpıyordu, ama artık umursamıyordum. Gözlerimi kapattım ve Diana'nın sesi kulaklarımda yankılandı: "Şu anı hissetmek önemli, değil mi?"
"Diana?"
"Neden ağlıyorsun, sen yağmuru severdin."
"Sen... Sen buradasın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Altında Doğan Yıldız
General FictionCordilanın dikenleri kendini korumak için vardı fakat hep kendine battı. Yaprakları kana bulandı. Mezarlık kızıydı o. Ölüm onun arkadaşıydı. Ölüme her daim gülümserdi. Bir de piyanosu vardı hayat arkadaşı olan. Çocuklarla çocuk olan, hayatta kalmanı...