Merdümgiriz sözlüklerin tozlu kokusu dağıldı notalara
Bir sahil meyhanesinde oturdu yaralı yanım
Kan kokusundan bayılan askerleri düşünerek ilk tekimi yuvarladım.
Yolculuğuma yoldaş ararken ruhun yalnızlığı oturdu dile,
Sözüm, söz olsaydı, elbette duyardın tezenesini kalbimin.
Hey sen!
Soğuk rüzgarın tokadıyla meftun haleti ruhiyemi hatırlat,
Nakışlarını kelimelerimin üstüne düşür
Tırnaklarını geçir, şiirlerimi öldür
Nazikane züppeliği güzelliğinin, bu ne yaman bir düğümdür?
Zamanın tadına bakmaktan yer çekimine yenik düşen bu pürüzar gözlerimin anlamını dilendirdim sana
Yaşlanan günleri, saçlarımın saklı aklarıyla karaladım
Günleri devire devire, itibari yoklukları sıraladım.
Patladı aynada yolculuğumun veda sesi
Bir bas, bir kick, bir punch sesi belki
İnfilak eden gökte gözü yaşlı yavru bir salıncak
Sallanır durur zamanın yolculuğunda, sallanır varlık ve yokluk deryasında
Unutuldu bak benden önce ölen hatıralarım
Kendimi kaybederek, serazat bir ben yakaladım
Berceste taşlar seçerek taşladılar şeytanlarımı
Sensiz öldüğüm her günü kaydetti sarayın yavşak defterdârları
Perdegârıyım kendi kendimin, nefretlerini serfiraz yenilgilerimle ardımda sürükledim
Balalayka çalarken puşide aşkların peşinden vecd oldu divane gönül
İçkin doğandaki yokoluş, nihayetini şüphesiz sürdürür,
Seni bırakıyorum kamusallaşmış sana
Zehirli karadul şimdi kucaktan kucağa geçerek toplumculuğunu meşrula.