Kahkaha ve fön makinesi seslerinin doldurduğu kuaför, şehrin en güzide işletmelerinden birisiydi ve şüphesiz ki, şu an mavi ve mor koltuklarda oturan dört kız, bu işletmenin bugüne değin ağırladığı en önemli misafirler listesinde ilk beşe rahatça girerdi. Görece güzel ve oldukça bakımlı bu dört genç kız, içlerinden birinin, şu eski ekonomi bakanının torunu olanın, 18. doğum günü için hazırlanıyorlardı. Bu hazırlık aynı çağlardaki pek çok sıradan kız için ancak düğünlerinde görebilecekleri türdendi. Ancak bu kızlar sıradan olmadıklarına göre tüm bu şatafat yetersiz bile sayılabilirdi. Hatta günün esas kızı neredeyse ağlamak üzereydi. Oysaki işinin en iyisi olan saç sanatçısı Eray, onun saçına provalarda yaptığı modeli birebir uygulamıştı. Hatta saçtaki ufak tokaları çıkarırken bu modeli en iyi uyguladığı saçın bu olduğunu da fark etmişti. Yani bu modeldeki rekorunu egale etmişti. Peki, ellerindeki altın saçların sahibi genç kızın aynadaki aksi neden onu öldürmek ister gibi bakıyordu?
Çünkü o Pelin Kaftancı'ydı. Kendisi için beş yıl boyunca iftihar sebebi olacak o saç, Pelin Kaftancı için tam anlamıyla rezaletti. Eray, bazı kızların neden bu kadar mükemmeliyetçi olduğunu anlayamıyordu. Kendisi de çoğu konuda, özellikle işi ve ilişkileri konusunda, oldukça titizdi. Fakat bu kız az evvel ki saçı beğenmeyerek, bu konuda nirvanaya ulaştığını belli etmişti. İçinden evrene sabır temalı mesajlar gönderip işine odaklanmaya çalıştı. Tabii bu ne kadar mümkünse? Aynadan çalışanları ve diğer üç kızın ne durumda olduğunu anlamaya çalışıyordu. Tüm çalışanları bu dört kızın etrafında pervane olmuştu. Hatta sırf onlar gelecek diye bugün başka müşteri de almamışlardı. Zira bu dört kızın tırnağına zarar gelse, ki bu ifadeyi gerçek anlamda kullanıyordu, Eray ancak cami altında erkek berberi işletebilirdi. Ellerinin arasındaki baş kıpırdanınca, Pelin'in heyecanla arkadaşlarına bu gece harika olacak temalı hayallerini anlattığını fark etti. İşte bazı kızlarda anlamadığı bir nokta daha: 18. yaş gününe neden bu denli önem veriyorlardı ki? Yarının bugünden tek farkı; evlenebilecek, hapse girebilecek, icralık olabilecek oluşuydu.
*** *** ***Sare, hazırlıkları tamamlanmış, aynada kendini inceliyordu. Güzel olmuştu. Bunun farkındaydı. Ama tabii bugünün en güzel kızının Pelin olması için, o da tıpkı diğer kızlar gibi olabildiğince sadeydi. Tabii yalnızca onların çevresine göre... Dışarıdan bakan biri, onların evleneceğini düşünebilirdi. Aklına evlilik fikri gelir gelmez temiz hava alsınlar diye saldığı tüm kelebekler yeniden bedenini ele geçirmişti. Batu'yla evli olmak fikrini sahiden seviyordu. Her sabah onunla uyanmak, özgürce sevişmek ve yalnızca ikisine ait olan çocuklar yapmak... Bu fikrin sevilmeyecek ne tarafı vardı ki? Sonuçta iki insan birbirine aşıksa ve aşklarının önünde bir engel yoksa evlenmemeleri saçma olmaz mıydı? Bu soruya verdiği cevap belliydi ve bir an önce Batu'yla evlenmek istiyordu. Mesela Pelin de hemen evlenmek istiyordu Onur'la. Ama diğer kızlar bu konuya oldukça karşıydı. Hele ki Deniz... O, evlilik konusu ne zaman açılsa haddinden fazla gerilir hatta evlilik hayallerini anlatan Pelin ve Sare'yi hayallerde yaşamakla suçlardı. Ona göre aşk yoktu ve olmayan bir şey mutluluk getirmezdi. Sare, ağzından alaycı bir 'hah' nidasının çıkmasını önleyemedi. Kimin mutsuz olduğu gayet belliydi. Sare'ye göre Deniz sırf bir erkek arkadaşı olmadığı için böyle konuşup morallerini bozuyordu. Gerçi Sare'ye göre Deniz'in tüm hareketleri art niyetliydi ama bunda kendisinin bir suçu yoktu. Nedense Deniz'e hiçbir zaman ısınamamıştı. Aslında bu grupta Pelin dışındaki hiç kimse Deniz' e ısınamamıştı. Hele Onur, Pelin'in hatrı olmasa Deniz'i bir dakika bile tutmazdı yanında. Gerçi Onur, arkadaş grubuna almasa bile evde illaki görecekti Deniz'i. Çünkü bir yıl önce Deniz'in babası ile Onur' un annesi evlenmişti. Yani Onur için Deniz' den kaçış yoktu. Sare, bir an Onur'un yerinde olmadığı için şükretti. Hemen ardından da Deniz'in aslında o kadar da kötü biri olmadığını, yalnızca Pelin'in onunla bu denli samimi olmasından hoşlanmadığını fısıldadı içindeki bir ses.
Sare, aynanın karşısında dalmış kendini incelerken Pelin söylenerek Deniz'i arıyordu. Onlar neredeyse hazırlanmıştı ama Deniz daha gelmemişti bile. Aslında Pelin, Deniz' e kızamıyordu çünkü onun böyle şeylerden nefret ettiğini ve sırf kendisi için kabul ettiğini biliyordu.Hem gelmemesi de iyi olmuştu yoksa Sare kesin ona laf sokacak Deniz de altta kalmayacak ve en güzel gününe gölge düşecekti. Telefon tam kapanmak üzereyken karşı taraftan Deniz'in sesi geldi. "Üvey görümce, neredesin sen?" diye tısladı Pelin, sahte bir kızgınlıkla.
"Geliyorum Pelin, özür dilerim." dedi Deniz, nefes nefese.
"N'oldu? Sen neden nefes nefese kaldın?" Pelin'in sesi bu kez gerçekten telaşlıydı.
" Bir sey olmadı. Seni daha fazla sinirlendirmemek için acele ediyorum." Deniz ise bu kez bıkkındı. Pelin onun 'gelmesem' diye tutturacağını anlar anlamaz telefonu kapattı ve gülerek arkadaşlarına döndü. Telefonun diğer ucundaki Deniz ise yalnızca 'Bıktım.' deyip yerdeki elbise poşetini alıp yola koyulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUŞKU
Adventure-Ne demek, 'serbest bırakıyoruz' lan? Komiser, bu sorunun aslında bir soru olmadığının farkındaydı. Bu yüzden cevap vermeyip amirinin sakinleşmesini bekledi. Oysa orta yaşlı adam sakinleşeceği yerde iyice geriliyordu. " Maktülün ailesinin kimler old...