Yeni Komşular

97 18 1
                                    

Sabah biraz geç uyandığım için alel acele evden çıktım. Elimde tostumla saçım dağınık halde durağa kadar koştum. Canım çıktı. Son anda yetişebildim otobüse. Sabahları kalabalık olmadığı için oturarak gidiyordum. Kulaklığımı takıp tostumu yedim. Yerken katır kutur sesler çıktığı için ilk şarkıyı anlayamadım.
Müziğe daldığım için nerdeyse okul durağını kaçırıcaktım. Zil çalmadan okula gelebilmiştim. Sınıfa girdiğimde Luhan ve Hana dışında diğerleri burdaydı. Kai beni baştan aşağı süzdükten sonra küçümser gibi yarım gülüş atıp diğerleriyle konuşmaya devam etti. Niye öyle baktığını anlayamadım. Üstümü inceledim ama bi sorun yoktu. Ah tabi ya saçım. Herhalde ona güldü. Çantamı bırakıp lavaboya koştum.
Amanın! (⊙o⊙) Cidden çok dağınıkmış. Elimle olabildiğince düzelttim. Daha sonra sınıfa geri döndüm.
Zilin çalmasına az kala Hana Luhan'ın omuzuna çıkmış kızılderili gibi naralar atarak içeri girdi. O sırada çantamdan çıkardığım kalemleri dikkatim dağıldığı için masanın üstüne değil yere bırakıverdim. Sedece köpeğim ve annem değil kalemlerimde belliki onu istiyor. Kalemler Kai'nin oturduğu sıranın yanına kadar yuvarlandılar. Dehşet içerisinde bi kalemlerime, bi Kai'ye bakmaya başladım. Nö, nö, nö. Hayatta o kalemleri Kai'nin önünde eğilip almam. Yapamam.
Kalemleri fark ettiğinde yerden alıp bi kalemlere bi bana baktı. Daha sonra yerinden kalkıp bana yaklaştı. Kalemleri sıranın üzerine bırakıp kulağıma yaklaştı " Kalemlerini -özellikle kendini benden uzak tut." dedi ve yerine geri döndü. Biraz şaşkın biraz ürkmüş biraz da heycanlanmış şekilde bi süre hareket etmeden öylece kaldım taa ki Hana beni sarsıp kendime getirene kadar.
Hana: Eun Miğğ! Ses ver!
Ben: Ha? Ne?
Hana: Transtan çıkabildin sonunda. Zil çaldı birazdan Sulugöz Edebiyatçı gelicek. (≧▽≦) Luhan'ın sesini kullanmayı düşünüyorum. Ardından acıklı bi hikayede anlatırsam bu dersi de boş geçirebiliriz.
Edebiyatçı derse girdip yoklamayı aldıktan sonra Hana cidden dediğini yaptı. Kadın dersin yarısında dayanamayıp sınıftan çıktı.

Okuldan sonra her zamanki gibi pert olmuş bi halde eve döndüm. İçeri girdiğimde annem bu sefer Nami'yi de almış dans ediyordu.
Canım annem: Gayet iyi dans ediyorsun Nami. Bundan sonra yeni Bora'm sensin.
Bi süre dehşetle onların dansını seyrettikten sonra anca benim geldiğimi fark ettiler.
Canım annem: Pekala Nami bugünlük bu kadar sen işine dön. Ah Balım sen mi geldin?
Ben: Saçma saçma sorular...
Canım annem: Hayatım akşam için hazırlan babanın yeni ortağı aynı zamanda komşularımız yemeğe gelicekler. Senin yaşında oğulları da varmış. Sana bugün alışveriş merkezimden yeni bi elbise aldım. Gel gösteriyim.
Kolumdan çekerek yukarıya, odama çıkardı beni. Yatağın üstündeki kutuyu açıp elbiseyi çıkardı. Üzerime tutmaya başladı.
Canım annem: Ayy, çok yakıştı meleğime!
Ben: Daha giymedim ki.
Canım annem: Ayy, çok yakışıcak meleğime! Oldu mu?
Ben: Giyiceğimi de söylemedim ki.
Canım annem: Ayy, giyerse çok yakışıcak meleğime! Şimdi nasıl?
Ben: Giymem ben bunu.
Canım annem: Ayy, eğer bu elbiseyi giymezse annesi bu meleğin içini pamukla doldurup peluş oyuncak niyetine yanında gezdiricek ve bu annenin şakası yok! Başka sözü de yok. Giyiceksin onu.
Bazen annemden gerçekten korkuyorum. Tatlı ve eğlenceli bi kadın ama bazen anne ayı oluveriyor ve yavrusunu koruyor. Burdaki yavru ben oluyorum.
Duş alıp hafif makyaj yaptıktan sonra mecburen elbiseyi giydim. Aslında elbise kötü değil sadece gelicek olan misafirler hakkında bazı şüphelerim var.
Misafirler gelene kadar odamda takıldım. Gelmeleri çok uzun sürmedi. Annem beni aşağıya çağırdı.
Canım annem: Balım misafirlerimiz geldi. Jongin de gelmiş.
Ne!?! Biliyodum. Biraz panikleyip odada dönüp durduktan sonra sakinleşip aşağı indim.
Merdivenlerden inerken bana bakıyordu. Yüzünde beni beğenmiş gibi bi ifade vardı. Emin olamadım ama çok yakışıklı olduğundan eminim. Giydiği takım elbise çok yakışmış. O mu takım elbiseyi giymiş, takım elbise mi onu giymiş bilemedim.
Merdivenleri ağır çekim inmeyi bitirip misafirleri selamladım.
Canım annem: İsterseniz hemen yemeğe geçelim. Yemekten sonra konuşuruz.
Direk yemeğe geçtik. Yemekte de bana baktığını hissettiğim için yemekten kafamı fazla kaldıramadım.
Kai'nin annesi: Sanırım Jongin'le önceden tanışıyorsunuz.
Ben: Evet, aynı sınıftayız.
Canım annem: Ah, evet dün gelmişlerdi. Bende tanıştım. Gerçekten çok yakışıklı bi oğlunuz var.
Kai'nin annesi: Öyle mi? O zaman bundan sonra beraber gidersiniz okula Jongin'in arabasıyla.
Kai'den cevap alamayınca dirseğiyle dürtüp onay aldı.
Kai'nin annesi: Değil mi oğlum?
Kai: Tabi anne...
≧▽≦ İç sesim Kai'nin bu hallerine kahkaha atmakla meşgul.
Canım annem: Ayy, çok iyi olur. Zaten benim meleğimde otobüs durağı uzak olduğu için eve pert olmuş halde geliyodu. Arkadaşlık ederler birbirlerine.
Ben: ~Yaa, evet ne demezsin.~
Bunu dışımdan söyledim sanırım. Umarım duymamıştırlar. Neyse çaktırma.(^v^)

Yemekten sonra Kai'nin zoruyla odama çıktık.
Kai: Ben sizin konuşmalarınızdan sıkılıyorum. Biz en iyisi Eun Mi'nin odasına geçelim.
Canım annem: Tabi, tabi geçin sıkılırsınız burda.
Anne yağğ! Burda ben varım, benim odama diyo ya!! Resmen odaya atmaya çalışıyo beni!! Öldürücek orda beni aldığın elbiseyi kana bulicak!! Cebindeki pıçakla fıçık fıçık sokup çıkarıcak karnıma 81 yerimden pıçaklıyıp öldürcek beni!!
İç sesim feryat figan bişeyler uydururken elimden tutup beni odama götürdü resmen. Kapıyı açık bırakmıştım sanırım benim odam olduğu fazla belli oluyor.
Kai: Aman tanrım! Peluş oyuncak cehennemi! Bu nasıl bi oda!
Sana ne benim odamdan sana ne!! (diyemedi)
Ben: Nesi var ki?
Kai: Nesi mi var? Neyi yok ki. Bütün oyuncak dükkanını toplamışsın.
Ben: Hayır öyle olmadı. Raftakileri annem ben küçükken gittiğimiz karnavallarda kazanmıştı. Ve evet annem kazandı. Babam sadece şurdaki küçük tırtılı kazandı.
Kai: Wow annen iyiymiş demek ki.
Ben: Fazla iyi...
Raftaki peluşlarımı incelemeyi bırakıp yatağa atladı.
Sırtını rahatsız eden bişeyi çıkarıp gösterdi.
Kai: Ah bu ne?
Hemen elinden aldım.
Ben: Bu değil. Onun bi adı var.
Kai: Sormaya korkuyorum.
Ben: Kurbiş. Adı Kurbiş. 5 yaşındayken almıştım.
Arkasından başka bi peluş daha çıkardı.
Kai: Peki bu?
Ben: Ah, o Bay Vakvak. Dur onun karısıda var.
Yerden alıp Bay Vakvak'ın yanına yapıştırdım.
Ben: Bayan Vakvak. Cırt cırtlı bunlar bak böyle yapışıyolar. Öpüşüyolarda. Öpüştükten sonra Junior Vakvak doğuyo. O da burda.
Çalışma masamın üstünden alıp Bay ve Bayan Vakvak'ın üstüne yapıştırdım.
Ben: Ta da! Vakvak Ailesi!
Kai birden kahkaha attı. Bende "Ne gülüyosun be?!?" diyip pufların üstündeki küçuk yastıklardan attım. Tuttu. -_-
Kai: Hayal gücüne hayran kaldım.
Ben: Offf ne yapabilirim küçüktüm o zamanlar. Yeter daha fazla duymak isteniyorum.
Kulaklarımı kapatıp "blablabla" diye topuklularla odanın etrafında dönmeye başladım. Hala gülüyodu ya.
Bi süre sonra beni kolumdan yakalayıp durdurdu. Duvarla arasında kalmıştım. Fazla yakındı. Nerdeyse burunlarımız birbirine deyicekti. Yakınlıktan dolayı kalp atışlarım hızlanmıştı belkide odada koştuğum içindi. Sonunda konuştu.
Kai: Şunu keser misin fazla şirin oluyosun böyle yapınca.
Ben: Tamam...(*^﹏^*)
Gözleri dudaklarıma kaydı. Bende onunkilere bakmaya başladım. Sanki bişey yavaş yavaş beni ona çekiyor gibiydi.
Aşağıdan annemin sesini duydum. Kafamı kapıya çevirdim.
Canım annem: Meleğim misafirlerimiz gidiyorlar. Jongin'le beraber aşağıya inin hadi.
Beni bıraktı önce o odadan çıkmadan önce "pencereni kapalı tutmalısın." dedi. Niye ki??? Ardından biraz sakinleşip bende çıktım.
Misafirler gittikten sonra tekrar odama çıkıp üstümü değiştirdim. Saat geç olduğundan direk yatağa girdim. Gözlerimi kapadığımda onun yüzünü gördüğümden bi süre uyuyamadım. Kendiliğinden uyuya kalmışım.

Kırmızı Donlu Kova (Exo Fanfic)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin