hastaneye getirilen çocuğa gerekli müdahaleler yapılmış, serumunun bitmesi bekleniliyordu. yeonjun; sabahın çok erken saatlerinde iş yerinde olması gerekse bile, daha ismini bilmediği çocuğa yardım etmek istiyordu.
üstünde kimlik, ehliyet, hatta telefon bile bulunmayan gencin yanında kalmayı kendine uygun görmüştü, çünkü uyanıp da kimseyi görmezse kendisine yine aynı şeyleri yapması çok büyük ihtimaldi.
içtiği farklı farklı uyuşturucuların sonucunda nöbet geçirdiği, uyuşturucunun etkisinde gördüğü şeylere verdiği tepki de olabilirdi, kanısına varmışlardı.
bir saat dolmak üzereyken yataktaki genç gözlerini kırpıştırıp ardından tamamen açmıştı. birkaç saniye nerede olduğunu kavramaya çalışan zihni yüzünden kaşları çatılmış, yanındaki sandalyede oturan yeonjun'un varlığını hissettiğinde başını oraya çevirmişti. gözaltları, sanki bağımlı olduğunu belli etmek amacıyla çöküktü. tabi serumun getirdiği yorgunlukla beraber bakışları da çökmüştü.
"niye buradayım ben?" diye bir soru yöneltti tanımadığı adama. o da en az onun kadar yorgundu fakat yine de uyanmış olmasının getirdiği sevinçle ona bakıyordu.
oturduğu, hiç de rahat olmayan sandalye de ona doğru eğildiğinde "uyuşturucu yüzünden nöbet geçiriyordun sokakta, seninle karşılaştık." dedi. "ismin ne bu arada?"
daha sorması gereken çok şey vardı aslında ancak zorlamak da istemiyordu. psikolojisinin ne halde olduğunu az çok tahmin ettiğinden dolayıydı bu.
beyaz, cılız ışığın içini doldurduğu oda da kısa ve derin bir sessizliğin ardından "beomgyu da, siz kimsiniz acaba?" diyerek yutkundu. ilk defa gördüğü birisiyle hastane odasında oturmak hiç iyi hissettirmiyordu.
"ah, yeonjun ben. seni öyle görünce yardım etmek istedim."
beomgyu sanki şaşırmamış gibiydi hastane de olma sebebine. sürekli yaşadığından dolayı bir alışıklık mı vardı bünyesinde yoksa duygularını gizlemekte oldukça iyi miydi?
kurumuş dudağını ıslatmak adına dilini çıkardığında odanın kapısı açılmıştı. içeriye giren polislerle ikilinin kafası o tarafa döndü. "odadan çıkar mısınız lütfen?"
+×+
aldığı hapların nereden geldiği hakkında beomgyu'dan küçük bilgiler alınmıştı. sonrasında serumu bitmiş, yeonjun onu bırakmak için arabasına davet etmişti.
anahtarı takıp aracı çalıştırmaya başlarken "evin nerede küçük?" diyip göz ucuyla yanındakine baktı. camdan dışarıyı izleyen genç gözlerini oradan hiç ayırmamaya yeminli gibiydi.
"evim yok hyung."
aldığı cevabın karşılığında sorgular bir ifadeye bürünen yüzüyle direksiyonu sağa kırdı. "nasıl yani?" diye tekrardan bir soru yöneltti.
"babam artık dayanamayıp attı evden beni işte." yine duygularını kendine saklarcasına bir gülümseme bıraktı arabanın içine.
yeonjun dikkatli bir şekilde karşısındaki yola bakarken "o zaman benim evime geliyorsun." dedi. beomgyu duyduğu teklifle bir anda yerinde dikilmişti, kesinlikle kabul edemezdi bunu.
başını ona çevirip "saçmalama hyung! zaten seni de uğraştırdım, baksana saat kaç oldu." demişti. kendisini aşırı mahçup hissediyordu.
yeonjun cevap vermeyi reddedip evinin yolunu tuttu. dışarıda bırakacak hali yoktu ya onu, zaten bir daha almasından korkuyordu, yani asla bırakmazdı.
bomboş sokaklar geçip giderken yaklaşmışlardı. "yeonjun hyung lütfen ya..." dinlemiyordu onu, aklına sokmuştu bir kere; onu evine getirecek, çok iyi bir şekilde bakacaktı. hatta bağımlılığından da kurtaracaktı! evet, yapacaktı bunu.
karanlık geceyi aydınlatan sokak lambaları ve birçok ışık kirliliği yüzünden tek tük belli olan yıldızların altında yavaş adımlarla apartmana giriş yaptılar.
tabiki de keki yapmak için aldığı malzemeleri yanında taşımayı unutmamıştı yeonjun. kendisini bunları aldığı için aşırı mutlu hissediyordu. ancak daha doyurucu bir şey yapamayacağı için de üzülmüştü.
asansöre bindikten sonra beşinci kata ulaşmışlar, kapıyı anahtar yardımıyla açarak eve girmişlerdi. soğuk havadan birden sıcak havayla karşı karşıya gelen bedenler minik bir huzura hapsolmuştu.
koridorun ışığını açtıktan sonra "nerede rahat hissedeceksen oraya geçebilirsin." diyerek mutfağa girmişti yeonjun. evinde misafir ağırlamayalı uzun zaman olmuştu ve bunu özlemişti sanırım.
beomgyu aynen hyung'unu takip etmiş, o da mutfağa girmişti. zaten evine gelmesi bile onun utanması için yeterliyken bir de başka odalara geçip rahat rahat takılamazdı.
yeonjun elinde tuttuğu poşeti tezgaha bıraktıktan sonra içindekileri de oradan kurtardı. "bir şeye alerjin var mı?" sadece kafasını çevirerek sorduğu soruya karşılık olumsuz cevap alan adam gülümseyerek önüne döndü.
evinde bulunan hazır keki de çıkarttığında artık kremayı hazırlamaya geçmişti. o sırada beomgyu masanın başında duran sandalyeye oturdu. bir şeyler yemeyeli çok olmuştu aslında, bomboş midesi boş hissettirmediğinden beri ağzına bir lokma sürmemişti bile.
uzun sürenin sonunda, az buz beomgyu'yla konuşarak keki bitiren yeonjun tabaklara iki dilim koyarak çatal ve meyve suyuyla ikram etti. keşke doğru düzgün yemek yapabilseydi fakat hiçbir şey yoktu evde.
"teşekkür ederim yeonjun hyung."
sağ çarprazında oturan genç çatalını batırmadan önce "afiyet olsun." dedi.
beomgyu belki de ilk defa önemsendiğini hissetmişti bugün. bunun getirdiği sevincin yanı sıra gözleri de dolmuş, gözyaşlarını salacak raddeye kadar gelmişti. ailesinde, hatta hiçbir yerde göremediği sevginin tanımadığı bir heriften gelmesinin acizliği kalbini ağrıtıyordu lakin yine de mutluydu.
tadı güzel olan kekin etkisi de olabilirdi pekâla.
bunlar çok tatlı olucak he
ŞİMDİ OKUDUĞUN
drugs, yeongyu
Romanceyeonjun tesadüfen gördüğü uyuşturucu bağımlısı beomgyu'yu kurtarmak adına kendine bir söz verir.