hallice halim

59 16 4
                                    

sabah saati yediye gelirken ona özel olarak açılan yatakta kıpırdanan genç gözlerini açıklığa kavuşturdu. dinç hissettiren bir uykudan uyanmış sayılabilirdi, en azından aylarca pis kokan yerlerde kaldığı gibi değildi. belinin ağrısını bile unutturmuştu.

beyni bir süreliğine ne olduğunu kavramaya çalışırken üstündeki ince yorganı ayağıyla ittirerek oturur pozisyona geldi. bakışları oda da gezinirken dün gece yaşanılanlar akın etmişti zihnine. göz kapaklarını ovuşturduktan sonra ayaklanıp odadan çıktı.

buradan hemen gitmesi gerekiyordu. kendisini yeterince utanç kaynağı yaptığını sanıyordu, tam tersine yeonjun onu öylece, yalnız bir şekilde bırakmadığı için o kadar mutluyken.

kapıdan yavaşça ve aynı zamanda sessiz yürüyüşlerle çıkıp, kafasını sağ tarafa çevirdiğinde karşısındaki odada yeonjun duruyordu. saçını ileri geri atmasından anlaşılıyordu ki aynadan kendisine bakıyordu.

kaçma fikri ters tepmiş bir şekilde "günaydın hyung." dedi beomgyu. kendisini bırakmayacağını bildiği için uzatmak istemiyordu. dün gece o kadar çok uğraşmıştı ki gitmek için en sonunda hyung'u onu biraz azarlamıştı.

yüzündeki kocaman tebessümüyle beraber başını küçük olana çevirdikten sonra "günaydın beom." diyip işine geri döndü. "ben erken çıkmak zorundayım, kusura bakmazsın değil mi? hemen geri döneceğim ama! bir randevum iptal oldu da."

bir de evde yalnız kalacaktı yani!

yeonjun'a yaklaşan adımlarının arasında "hyung ben gitsem olmaz mı?" diye sordu. gerçekten kendisini aşırı rahatsız hissediyordu. hayatı boyunca insanlardan kendisine bir yardım beklemediğinden dolayı böyleydi ama kim olursa olsun tanımadığı birisinin evinde kalmak istemezdi herhalde.

"beom bunu konuştuk, lütfen ya. senin burada kalman daha doğru geliyor."

beomgyu oflayarak yeonjun'un profilini incelerken "sana borcum olsun o zaman." dedi. yaptığı iyiliğe bir karşılık vererek vicdanını susturmayı tercih ediyordu.

suratından hiç silmediği mutlu ifadeyle tekrardan küçüğe döndü. "sen kendine iyi bak yeter." diyerek omzunu sıktı. "ha bu arada gitmeyi asla aklından dahi geçirme, anahtarımı evde bıraktım dışarda kalırsam senin suçun."

gözlerini kocaman açarak yanından gitmesini izledi bir süre, cidden bu kadar düşünmüş müydü bunu? korkutucu gelmişti ancak buruk bir gülümseme bıraktı arkasından.

"görüşürüz hyung!"

kapıyı açıp ayakkabılarını giymeye yeltenmişken duyduğu sesle o da karşılık verdi. "görüşürüz!" dedikten sonra kapıyı örttü.

şimdi bomboş kalmış gibiydi ve canı bazı şeyler çekmişti lakin kendisini tutmak zorundaydı. yeonjun'a verdiği sözü yerine getirmeliydi.

birkaç dakika içerisinde lavaboda yüzünü yıkayıp mutfağa ilerlediğinde dolu masa onun otuz iki diş sırıtmasını sağlamıştı.

+×+

telefonunu terk edilmiş bir depoda unuttuğu için televizyondaki kanallarda gezinip duruyordu beomgyu. eğer sürekli böyle yaşasaydı sanırım intihar planını biraz daha önceye taşırdı.

biraz uyumaya çalışmıştı aslında ama dalamamıştı bir türlü. düşüncelerinden kurtulmak için kullandığı maddeler yanında yokken böyleydi işte. beyni bir taraftan konuştuğu için o sesleri bastırmak adına alırdı, başarılı olup olmadığını bilmiyordu çünkü yaşadığı çoğu şey hafızasından siliniyordu. hatta sürekli bambaşka yerlerde uyanıyordu ya da kayboluyordu.

çoktan akşamüstü olmuştu. bu saate kadar oturmuştu sadece ve gerçekten deneyimlediği en sıkıcı şeydi.

saçlarını karıştırıp kaçıncıya yaptığını bilmediği bir iç çekişini bıraktı odaya. ardından beklediği şey olmuş, kapı çalmıştı. neredeyse koşarak kapıya ulaştı ve kapı kolunu hızlıca indirdi.

yeonjun diğer ayağının yardımıyla ayakkabısını çıkartıp eve girdiğinde beomgyu kapıyı kapattı. yine mutfağın yolunu tutmuşken "kahve aldım, içersin değil mi?" dedi yeonjun.

arkasından paytak paytak yürürken belki de içmeyeli altı yılı bulmuş içeceğin ismiyle göz bebekleri parlamıştı. eğer böyle ilgili davranmaya devam ederse karşısına geçip ağlayacaktı.

"içerim."

mutfağa geçtiğinde nescafeyi kupalara doldurup suyun ısınmasını beklemeye başladı. yorgun argın kendisini eve attığında yaptığı ilk iş kahveydi, kendisini daha dinç tuttuğuna inanıyordu.

kahveleri yaptığında oturma odasına geçtiler beraber. yeonjun bardağı küçük sehpaya bırakırken "babam evden attı beni demiştin," diyip kahverengilerini beomgyu'yla birleştirdi. "eğer anlatmak istersen anlatabilirsin."

kısa bir öksürükten sonra beomgyu küçüklüğünden beri anlaşamadığı ailesinin ona yaptıkları baskılardan bahsetti. şiddete uğramamıştı fakat psikolojik şiddet de onun kadar can yakıcıydı. sonrasında babasının içki almasıyla beraber gelen sinir krizleri, annesinin sevgi göstermemesi isd cabası. yıkıldığını ve nasıl ayağa kalkabileceğini bilmiyordu. tutunduğu tek dalın o yaşlarda ailesi olması gerekiyordu, doğrusu bu değil miydi? ancak ailesi orada bulunmuyordu. aile diyebilecek kadar bir yaşantısı olmamıştı hatta.

bir gün, nefret ettiği o gündü yani bu. bir uyuşturucu aldı. hayatını daha da darmaduman ettiğinin farkında olmadan bunu yapmaya devam etti. aylar sonra şaşırılmayacak bir şey oldu, eve gittiğinde babası anlamıştı. iki gün önce yaka paça sokağa atılan genci ise yeonjun bulmuştu.

ve bırakmaya da hiç niyeti yoktu.













yazamıyprum yardım edin bana😰

drugs, yeongyu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin