painful pearls.

20 3 19
                                    


//Jisung

Minik bir silahı da arka cebime sıkıştırdım. Hazırdım. Tek yapmam gereken avımın sahneye çıkmasını beklemek ve varlığını sona erdirmekti. Ben Han Jisung'tum. Daha önce hiç ıskalamadım. Iskalamam. Yavaşça salonun giriş yerindeki masalara ilerledim. Bazen hayat bazı şeylere alıştırırdı bizi. Ben de alışmıştım. Öldürmeye. O kadar normaldi ki benim için ölüm, gözümü kırpmadan yapar hale gelmiştim. Seungmin sahneye çıktığı gibi ona kilitlendim. Elim cebimdeydi. Bilerek girişe yakın bir yer seçmiştim. Kaçış çocuk oyuncağıydı benim için. Gerektiği zaman sığınırdım gölgelere, ben istemediğim sürece kimse bulamazdı beni. Vuruş açımı ayarladıktan sonra saate baktım. 00.59. Hadi Kim Seungmin. Bir dakikan kaldı, konuş konuşabildiğin kadar.

Son 10 saniye. Geri sayımın başladı Kim. 9,8,7,6,5,4..

3
2
1.

Işık hızında cebimden minik silahı çıkardım ve ateş ettim. Tam şahdamarına. Mermim parçalamıştı onun boğazını. Keyifli bir gülümsemeyle geriye düşen bedene baktım. Çığlıklar ise zevkimi katlamaktan başka bir şey yapmıyordu. İnsanlar kaçışıp masaların altına sığınırken sırf zevkine birkaç el ateş ettim. Tam arkamı dönüp gidecekken gördüğüm beden bütün vücudumun zangır zangır titremesine yol açtı. Lee.. Birden o güne geri döndüm.

Lee Yongbok Felix.
Ağabeyinin göz bebeği.
En azından abisi öyle sanıyor.

//İlahi Bakış Açısı

15 Eylül 2016.
Günümüzden 8 yıl önce.

Bir sonbahar gecesi, Han Jisung öğrendiği gerçekle yıkılmış, ağabeyi Changbin'in karşısında gözlerinden akan yaşlara engel olamıyor, ağabeyinin acımasız bakışları altında eziliyordu. Changbin ve sevgilisi Yongbok birer organ mafyasıydı. Bedenini beğendikleri insanları bir depoya kapatıyorlar, işkence ve tecavüzün ardından canlı canlı organlarını kesip alıyorlardı. Han Jisung ise Changbin'in yeni hedefini öğrenince gözü dönmüş, dayanmıştı ağabeyinin kapısına. Başkaları neyse, kimse Minho'ya dokunamazdı. Changbin ise her zaman takındığı gülümseyen maskeyle açmış kapıyı, lakin Jisung'un anlattıklarını dinledikçe yüz ifadesi korkunç bir hâl almıştı, tanıyamıyordu küçük kardeşi onu. Ayağa kalkmış, mutfaktan almış olduğu bıçak ile üstüne yürümüştü Jisung'un. Jisung ağlıyordu. Sadece ağlıyordu. Sadece kendinin değil, Minho'nun da aynı şeyi yaşamak üzere olabileceğini farketti.

Changbin'in beklemediği bir hamleyle üstüne atladı, bıçak tutan elini tuttu ve hareketini engelledi Jisung. Elbette cılız bedeni uzun süre dayanamadı. Changbin bıçağı ona saplayacağı sırada Jisung yastığı onun yüzüne kapatmış, nefesini kesmişti. Changbin suratındaki yastıktan kurtulmaya ve nefes almaya çalışırken bıçağı düşürmüştü. Jisung öldürmedi abisini, yapamazdı. Ya da dur, zorundaydı. Bıçağı aldığı gibi karnına sapladı Changbin'in. Kan yüzüne sıçramıştı. Gözü dönmüş, hiç bir şey görmüyordu. Ağabeyinin kanı küçük bir gölet oluşturmuştu bile yerde, Jisung doğruldu. Hissettiği tek şey nefretti. Aklında sadece Minho vardı. O zarar görmemeliydi, o olmazdı. Acısını üstlenmeye razıydı Jisung. Ne yaptığını bilmez halde evden çıktı, her yeri kandı. Bilmiyordu buna alışacağını. Arabaya bindi ve telaşla sürdü. 2 dakika içinde varmıştı. Hemen zili çaldı, Yongbok'un açması için dua ediyordu, beklediği gibi de oldu. Yongbok baktı onun suratına nefretle, Jisung sadece gülümsüyordu. Baktı Yongbok'un elindeki bıçağa. Yongbok hamle yapacağı sırada, bileğini tuttu ve sertçe çevirip kırdı. Bir eli ağzını tutuyordu, çığlık atıp Minho'yu çağırmasın diye. Bıçak elinden kaymak üzereydi.
Jisung hemen aldı bıçağı, ağabeyinde yaptığının aksine rahatlıkla parçaladı gırtlağını. Merdivenden inen bedenin farkında değildi tabii.

Skin And Bones Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin