Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Jeon jungkook, onu rahatsız eden düşüncelerinden sıyrılıp bir an önce harekete geçmişti.
Hiçbir zaman geleceğini, yaptığı şeylerin neyle sonuçlanacağını düşünerek yaşayan birisi olmamıştı. Anda kalmayı, o an eğlenmeyi ve yaşamayı istiyordu. Düşünceleriyle ve sonrasına bağlı kalarak beynini patlatanlardan nefret ederdi, çünkü bu şekilde bir zevk alamıyordu. Şimdi bile, yarışı kaybederse o adamın isteyeceği şey umrunda değildi. Onunla sikişirken de sonrasını düşünmemişti, sadece azgın hissettiği için güzel bir seks yaşamak istemişti. Yaşamıştı da.
Şimdi ise işinden olma ihtimali vardı. Peki bu ne kadar umrundaydı? Kendisine şu ana kadar kazandığı parayla şirket açardı, ya da babasının yanında çalışmaya başlardı. Başka bir firmayla anlaşırdı? İş seçeneği kendisi için çoktu. Buna kafayı takmazdı, asıl sorun sonrasında arkasından edilecek laflardı. Kendisi hakkında, insanların ağzına laf vermek istemiyordu.
Birde o kendine çok güvenen adamı yerin dibine sokmak istiyordu, onu bitirmek istiyordu.
Yanık tenli adamın attığı konuma gelmesine çok az kalmıştı. Şimdiden yollar daralıp genişlemeye, arabanın hızla savrulup gideceği o virajlı yerleri gözüne kestirmişti bile. Dilini dudağının üzerinde gezdirip ıslattıktan sonra, arabasını düzgün bir yere park etti. Şimdi yarışın olacağı yere, arabalara doğru gidecekti.
Gidiyordu ki, birden başka bir araba sanki onu ezmek istiyormuş gibi ayaklarının ucundan ışık hızıyla savrulup gitmişti. Piercingli, kendini son anda geriye çekmiş ve dudaklarından korkuyla bir haykırış yükselmesini engelleyememişti. Jungkook, bütün soluğunu o anlar içinde kaybedip nefesini içine kaçırırken bunun kim olduğunu tahmin etmek zor değildi. Gözlerini kısıp nefretle arkadasında toz bulutu bırakarak giden arabaya baktı.
"Orospu çocuğu."
Biraz zaman sonra jungkook'un arabasının ardından dört araba daha geldi. Bunlar; so hee, diğeri jimin, jin ve hoseok'tu. Jungkook üstüne siyah boğazlısını giymiş, altına deri pantolonu geçirerek kaslı bacaklarını ön plana çıkarmıştı. Kafasına tam oturan siyah şapkası ve deri ceketiyle mükemmel görünüyordu.
Hoseok, jungkook'un yanına geldiğinde bir ıslık çalmıştı. "Yine ateş ediyorsun, pezevenk."
Jungkook dişlerini öne çıkararak o tatlı ve seksi gülüşünü yaptı. Ardından gözlerini kıstı. "Her zamanki hâlim olduğunu biliyorsun."
"Kendini beğenmiş piç seni." So hee, öne atılmış ve jungkook'un omzuna bir tane vurduktan sonra geri çekilerek gülmüştü. Jungkook ona alayla göz devirip gülüşüne eşlik etmişti.
"Hadi gidelim ve göster o dişlerini." Bu sefer konuşan jimin'di.
"Göstereceğim. Bitireceğim o aptal esmer bozuntuyu."
Jungkook ellerini cebine soktu ve az sonra yarış yapacak olan kendisi değilmiş gibi arkadaşıyla birlikte rahat rahat yürümeye başladı.
İşte şimdi, iki yırtıcı hayvan gibi birbirine bakan adamlar karşı karşıyaydı. Esmer adamın yüzünde, sinir bozucu ama bir o kadar da havalı bir sırıtış geziniyordu. Jeongguk da aynı onun gibi sırıtmıştı ama sinirli ve gergin olduğu her hâlinden belliydi. Beyaz polo yaka tişört ve siyah deri ceket giymişti. Altında jungkook gibi pantolonu vardı. Ve yine jungkook, gözlerini onu süzmekten bir süre alamamıştı.