"hyung bu böyle mi?"sunghoon eliyle yüzünü sıvazladı ve sinirle döndü jake'e. "bak, bu sabahtan beri sorduğun kaçıncı soru sayamadım. üstelik bir sürü bardak kırdın, kahveyi döktün, ortalığı dağıttın. ben ilk iş gününden diyeyim sana, kovulman yakındır." jake duyduğu şeylerle elindeki bardağı bırakıp dudaklarını büzdü. "ama olur ki öyle," ne diyeceğini bilemezken bakışlarını sunghoon hariç her yerde gezdirdi. "senin ilk iş günün çok mu güzeldi?"
"7 tane bardak kırmadım en azından," sunghoon bakışlarıyla jake'i ezerken jake suçlu edasıyla ellerini havaya kaldırdı. "tamam," derin bir nefes aldı. "haklısın. muhtemelen 3 güne kafenin sahibi joshua hyungun kardeşi olmamı umursamayarak kovar beni." sunghoon sonunda gelen kabullenişle gülümsedi. "güzel, şimdi masa 3'ün siparişini götür. sakın dökme," jake elini alnına yaslayıp asker selamı verdi tepsiyi almadan önce. sunghoon düşürmemek için gözleriyle dikkatle tepsiye bakan jake'e güldü sessizce. itiraf etmek istemese de küçük olan oldukça sevimliydi, tek sorun gerçekten de sabahtan beri kırmadık eşya bırakmamıştı. sunghoon'un derdi yerleri temizlemek ya da kırılan şeylerin parasını ödemek falan değildi elbette, patronu biraz sert bir adamdı ve hataları insanların yüzüne sertçe vurarak canlarını yakmayı severdi. jake'in buna çabuk kırılacağını biliyordu, bunun yaşanmasından korkuyordu sunghoon.
"ama bu sizin sorununuz," kafasını daldığı yerden kaldırıp ne ara kasaya geçtiğini bilmediği jake'e baktı. üstelik bugün defalarca söylemişti ona kasaya geçme diye. çünkü her seferinde ya siparişi yanlış girmişti ya da fiyatı iki katı fazla söylemişti müşterilere.
"merhabalar efendim," sunghoon yavaşça jake'e yaklaştı. "bir problem mi var?" farkında değildi fakat jake'i geri çekmek için beline yerleştirdiği eli jake'i deli gibi heyecanlandırıyordu. şu an kavga ettiği müşteriyi unutan jake ise bakışlarını sunghoon'dan ayıramıyordu.
"iced latte diyorum, iced americano yazıyor beyefendi." sonunda kendine gelebildiğine müşteriye döndü jake. "bakın ben size düzelteyim dedim, siz hayır dediniz. o zaman americano daha güzel ondan vereyim dedim, boşuna azarladınız beni." ellerini göğsünde birleştirip tripli bir edayla arkasını döndüğünde müşteri şaşkınca baktı ona. "tamam efendim, biz sizin iced lattenizi hazırlayıp getireceğiz." sunghoon gülümseyerek müşteriyi yumuşattığında jake'i itekleyerek depoya sürükledi. "ne yapıyorsun?" jake sırtını kapıya yaslarken kollarını birleştirdi yeniden. "ne yapmışım?" kaşlarını çatıp gözlerini sunghoon'a dikti. "kasaya geçme dedim sana kaç kere," sunghoon elini jake'in yanına, kapıya yasladı. jake sunghoon konuşmaya devam ederken onu duyamadı bile. dikkatini çeken tek şey üzerine doğru eğilen sunghoon'du çünkü. "h—hyung," yutkunurken kafasını eğdi. "hm?" kafasını kaldırdı tekrardan. tek sorun sunghoon'un yoğun bakışlarıydı. büyük olan bugün daha farklıydı sanki, gözleri sürekli jake'in dudaklarına kayıyordu ve ona büyülenmiş gibi bakıyordu.
"biraz daha üzerime gelirsen kendimi tutamayabilirim," sunghoon sanki dank etmiş gibi geri çekildi. "pardon, ben dalmışım." ensesini kaşırken jake yalnızca onu izledi. sunghoon hâlâ o kızla flörttü, yani bir şeyler hissetmese bile fotoğraf atmaya devam ediyorlardı. jake ise korkuyordu. bir gün sunghoon o kızı sever diye, gittiğinde sunghoon onunla gerçek bir ilişkiye girer diye.
"hyung—"
"işe döneyim ben." kapıyı açıp çıkarken jake'in şaşkında dudakları aralandı.
sunghoon'u kendine aşık edeceğini söylüyordu ama ne zaman?
şu kafede en fazla 2 hafta çalışabileceğini düşündü; çünkü patron yaptıklarından dolayı onu kovacaktı, bu da demek oluyordu ki bu 1-2 haftada elinden geleni yapmalıydı.
bir dahaki yazda da sunghoon'un peşinden yalnızca bir platonik olarak koşmak istemiyorsa.
𓆝 𓆟 𓆞 𓆝 𓆟
—-yaz bitti fic bitmedi
yildiza basip yorum yapmayi unutmayin💓
gorusurzz