sen benim kardeşim değilsin; 5

485 56 6
                                    

"Afet Güneş! ziyaretçin var."

koğuşta yankılanan adımla beraber kaşlarım çatıldı. kendi ranzamda uzanmış duvarı izleyerek hayatı sorguluyordum. bugün görüş günüydü ve resmen koğuşta ki herkesi birileri ziyarete gelmişti, didem çıkalı nerdeyse yarım saat oluyordu hatta.

uzandığım yerden kalkıp gardiyana doğru ilerledim, benim kimsem yoktu ki. kim beni ziyarete gelmiş olabilirdi?

gardiyan kolumu tuttuğunda beraber çıkmıştık koğuştan. herhalde fazla sessiz durduğum için kolumu bırakmamıştı yarı yolda ve bende bu hareketinden cesaret bularak "gelen kişinin adını biliyor musunuz?" dedim.

orta yaşlar da ki gardiyan başını iki yana sallayıp "avukat olduğunu tek duydum." dedi. dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım sadece. çulsuzun tekiydim ben, acaba devlet mi bana bir avukat vermişti? çoktan hüküm yediğim için herhangi bir avukat atanmasına gerek yoktu aslında.

sonunda görüş yapılan alana girdiğimde ilk gözüme didem ve karşısında on-on bir yaşlarında duran bir kız çarptı. ben daha küçük bekliyordum aslında kızı. biraz suratını incelediğimde hissettiğim tanıdıklıkla kaşlarım çatıldı. daha önce görmüştüm ben bu kızı.

gardiyan koluma dokunup hemen didem'lerin yanında ki masayı gösterdi "burda ziyaretçin."

arkası bana dönük olduğu için kim olduğunu tanıyamamıştım bu yüzden bir iki adım atıp karşısında ki sandalyaye geçmiştim ve gördüğüm yüzle kısa süreli bir şok yaşamıştım.

"hülya?"

beni gördüğü an ayağa kalkan hülya bana sarılmak için adım atsa da hemen geriye adımlamıştım bende. "ne işin var lan senin burada?"

yüksek sesimle birkaç kişi bize baksa da önemsemedim, hülya hızla ellerimden tuttu ve beni sandalyeye oturttu, kendisi de hemen karşıma oturmuştu.

"afet lütfen sinirlenmeden bir dinle beni. seni görmeye geldim."

sinirle dişlerimi sıkıp ona eğildim "hayırdır paşam niye görmeye geldin beni? yine işlerinizi yaptırıp kazık atıp bir köşeye mi atacaksınız beni?"

masada duran ellerimi sıktı ve "hayır" dedi kısık bir sesle "o zamanki olayı açıklamama izin vermedin ve sonradan izini kaybettim. kardeşin hapse girmiş denilmeseydi asla bulamazdım seni. seni çıkartacağım buradan."

hiddetle ayağa kalkıp ellerimi tutan ellerini ittim ve giydiği gömleğin yakalarını kavrayıp aramızda ki masaya rağmen üstüne eğildim. "siktir git amına koduğumun kevaşesi, kardeşim falan değilsin sen benim. git kendini sattığın adamların yanına keyfine bak, ben buralarda sürünmekten gocunmam, senin aksine."

yakasından onu ittirip bir hışımla çıktım görüş alanından. sinirimden yerimde duramıyordum, hülya arkamdan bir şeyler bağırsa da onu dinlememiştim. buraya beni getiren gardiyan ile beraber geri dönerken sinirle dişlerimi sıkıyordum.

hızlı adımlarla koğuşa geldiğimizde kapıyı açmıştı gardiyan ve ben içeri girdiğim an kapatmıştı kapıyı. ebrar, sude, nebahat abla, ayşe abla ve birkaç kişi daha ortada ki masaya oturmuş gülerek sohbet ediyorlardı.

dolan gözlerimi zar zor silip tuvaletlerin olduğu yere adımladım. adımın seslenildiğini duysam da umursamadan tuvaletin kapısını kapatıp kendimi hemen yanımda kalan duvara yasladım.

hepsi içeride ailelerini ne kadar özlediklerinden, veya görüşmelerinin güzelliğinden bahsederken ben bana ihanet eden öz kardeşimi yıllar sonra tekrar karşımda gördüğüm için üzülüyordum.

Tutsak | gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin