gülseren abla ve küçük umut; 8

268 46 23
                                    

"senin kafanı keserim"

"sude şunu söyleyip durma her an balta ile benim kafamı keseceksin diye ödüm kopuyor."

sude'nin başka bir kadına söylediği sözü duyup bende ona hitaben cevap vermiştim. yan tarafımda ranzasında uzanan didem bu cevabıma sırıtırken sude; "uslu durmazsan senin de kafanı keserim afet." demişti.

ben korkup iyice ranzamın demirine yaslanırken didem'in "sude" diye uyarıcı tondaki sesini duymuştum. sude didem'in sesiyle zorla gülümseyerek bana bakmış ve "şaka yapıyorum afet kardeş sende inanıyorsun hemen."

"aman" dedim yastığımı kenara bırakırken "sen her an baltayla beni dilim dilim doğrayabilirsin. ben en iyisi yine de susayım."

sude sırıtarak önüne döndüğünde bende can sıkıntısından didem'e döndüm. gözleri kapalıydı tabii normal olarak kapalı olması gerekiyordu çünkü sabah saat altıydı. gardiyanlar koğuşlara girerek bugünün anneler günü olduğunu ve herkesin çocuklarıyla eşleriyle ya da başka akrabalarıyla bir saatlik görüşme izni olduğunu söylemişlerdi.

kadınlar etrafta koşturup hem hazırlanıyor hemde birbirleriyle sevinçlerini paylaşıyorlardı. ben ise bir süre onları buruk gözlerle izlemiş ardından böyle durursam üzüntüden kalp krizi geçiririm diyerek didem'e sataşma kararı almıştım.

"kızın gelecek mi?"

sorumla beraber gözlerini açmadan "evet." demişti.

onun adına sevindiğim için gülümsemiştim. "sana benziyor, o çok güzel bir kız. ayrıca çok akıllı da, biliyor musun onu kandırmam için beni görevlendirdiklerinde onunla biraz sohbet etme şansımız olmuştu. onun yanına gittiğimde 'eğer ki bana bir şey yaparsan annem senin kafanı keser' demişti. bende çocuk diyerek gülüp geçmiştim, ama sahiden kesermişsin. bu arada neden içerdesin sen? benim gibi birinin ayağını mı kestin?"

önce sırıtan dudakları son cümlemle büyük bir kahkaha için aralanmıştı. kahve gözleri açığa çıkarken gözlerinde ki parıltılar fazlasıyla hoşuma gitmişti. uzandığı yerden bana bakarken "son cümleni hesaba katmadan diğerlerine cevap vereceğim." dedi.

benimle alay ettiğini bildiğim için göz devirerek "tamam." demiştim.

çevik bir haraketle yerinde doğrulup yerde ki ayakkabılarını gelişi güzel ayağına geçirdi ve dirseklerini dizlerine yaslayarak alttan bana bakmaya başladı. boyu uzun olduğu için böyle çok çekici görünmüştü gözüme, ve tehditkar.

"bana iftira attılar."

istemsizce gülerken "ne" demiştim şaşkınlıkla. "sen de sude gibi birinin kafasını keserek girmedin mi buraya?"

"yok" dedi doğrulurken, şimdi tamamen karşı karşıya duruyorduk. "kızımı kurtarmak isterken birini vurdum ancak vurduğum kişi ölmedi. benden sonra biri onu tekrar vurmuş ve orada ölmüş ancak onu vuran kişi olarak beni tek gösterdiler, yani katili bendim."

"ama" dedim sert bir sesle "sadece adam vurmadan bu kadar ağır bir koğuşa nasıl girdin?"

dudaklarında buruk bir tebessüm belirdi "kardeşim attırmış beni buraya. eli kolu uzundur bayağı ki benimki de en az onunki kadar uzundur ancak içerde elimden gelebilen çok bir şey olmadı. burada sözüm geçiyor ancak dışarıdaki işlerin başında hep o şerefsiz var bu yüzden sözüm bizim adamlarımıza bile geçmiyor."

"kardeş konusunda ikimiz de şanssızmışız." dedim hüzünle. "bu hülya da benim ikizim. allah onu bildiği gibi yapsın hep onun yüzünden bu hallere düştüm. evladımdan bile ayrıyım ne kadar yüreğim yansa da bastırmaya çalışıyorum. şimdi gelmiş seni kurtaracağım diyor haspam. bir kere kırıldı mı güven bir daha nasıl onarılır?"

Tutsak | gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin