Babamın beni çağırması üzerine onun ofisine doğru yürüyordum. Normalde beni pek yanına çağırmazdı. Sürekli derslerim veya kılıç antrenmanımla ilgilenmemi ister.
Bir süre uzun koridorda ilerledikten sonra sonunda yolun sonundaki odaya gelmiştim. Durup kapıyı iki kere çaldım ve içeriden girmemi söyleyen ses yükselince yavaşça kapıyı açtım. Babam her zaman ki sert bakışlarıyla önündeki kağıtlara bakarak iç çekti ve bakışlarını yavaşça bana çevirdi. Eliyle çalışma masanın karşısında duran koltukları gösterdi.
Deric - Otur Kayl.
Koltuklardan birine oturdum ve babama beni neden çağırdığını söylemesi için onu merakla dinlemeye başladım.
Deric - Kayl, biliyorsun ki artık on altı yaşındasın ve yavaş yavaş artık bölgemizi yönetme işlerini öğrenmeni istiyorum.
Böyle bir şeyi hiç beklemediğim için büyük bir heyecanla konuşmaya başladım.
"Tabi ki baba! Ne zaman başlıyorum?"
Deric - Bugün biraz işim var. Sana yarın öğretmeye başlayacağım.
Heyecanla başımı salladım. Belki dışarıdan bir çocuk gibi görünüyor olabilirim ama ben bu zamanı çocukluğumdan beri hayal ediyordum. Tıpkı babam gibi bölgemizi yönetmek ve herkesin saygı duyduğu bir lider olmak istiyordum. Babam bu heyecanımı görünce tebessüm etti.
"O zaman ben çıkayım baba."
Babam hafifçe kafasını sallayınca yüzümde büyük bir gülümseme ile dışarıya çıktım ve arkamdan kapıyı yavaşça kapattım.
O günden sonra babam beni neredeyse hergün yanına çağırdı ve katıldığı toplantılara benide götürdü. Benim artık hiç boş zamanım yoktu. Günün çoğunluğunu dersler ve antrenmanla geçirdikten sonra babamın yanına gidip ondanda ilerideki kont olmak için ders alıyor liderliği öğreniyordum. Bana yönetici olmayı öğretirken bana hiç acımıyordu ve yapabildiği kadar sert davranıyordu. Her akşamsa bitmiş bir şekilde bağzen yemeğe bile katılamadan odama gidip uyuyordum.
Günler, haftalar, aylar geçti. Artık bu ağır tempoya ayak uydurabiliyordum. Bazen bir yerlere geç kalsamda çok sorun olmuyordu. Zamanım böyle yoğun geçerken imparatorlukta her sene yapılan av yarışması gelip çattı. Avcılıkta pek iyi değildim hatta kılıç becerilerim bile ortalama bir şovalyenin becerisi kadardı ama av yarışmasına genel olarak tüm soylu erkeklerin katılması beklenirdi. Zorunlu olmasa bile sosyete arasında adın çıkardı. Bu yüzden acaba av yarışmasından önce bir yerimi sakatlasam mı diye aklımdan geçirmeden edemedim.
Ben bunu düşünürken karşımda annem ve yanına aldığı bir kaç uşakla bana av yarışması için kıyafet seçiyorlardı çünkü avdan önce ve sonra her zaman bir balo düzenlenir.
Anna - Kayl, gel ve şunu dene.
Annemin emriyle hemen yanına gittim ve uşakların yardımıyla annemin seçtiği bir kaç kıyafeti denedim. Hepsi şıktı ama annem için asla hiç bir kıyafet aynı olmadığı için gözüne kestirdiklerini seçti ve yarınki balo için hazırlattı.
İşimiz bittiğinde yemek saati gelmişti ve annemle beraber yemeğe inmiştik. Babamla küçük kız kardeşim çoktan masaya oturmuş bizi bekliyorlardı. Yemek servisi başladığında babam konuşmaya başladı.
Deric - Kayl bu sene av yarışmasına katılıyorsun değilmi?
"Evet, baba."
Deric - Kılıç ustalığın nasıl ya da okçuluğun?
Onu acı gerçekle buluşturmadan önce ben iç çektim.
"Ortalama baba. Biraz zorlanıcam ama illa bir şeyler avlarım diye düşünüyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Promise Of The Dragon
Fantasy16 yaşıma girdiğimde ormanda avlanırken, sadece peri masallarına veya gezginlerin hikayelerine konu olan bir ejderha ile karşılaştım. O kadar kötü durumdaydı ki tek bir uzvunu bile hareket ettiremiyor. Eğer onu o halde bırakırsam ölüp gidecekti. Bun...