yalnızca seni, bir de meltemini

27 2 4
                                    

Bir bahar akşamıydı, gözlerinden gözlerime
düşen.
Tatlı bir meltem esintisiydi gelip,
Seni kirpiklerime düşüren...

Kendi hayatımda hiç başrol olmadığımdan mı bilmem, hep uzak dururdum insanlardan. Zarar veririm diye, benimle birlikte yanmasınlar da, öleceğim zaman geldiğinde arkamdan ağlayacak kimsem kalmasın. Kalırsa biraz daha yanar, çektiğim acıyı da katlarım ikiye; ama dayanabilir miyim bilmiyorum.

Benim hayatım, yaşamaya mahkum olduğum cehennemim. Öylece atılırken bu çukurun içine zaten kimse yoktu yanımda, bundan sonra da olmasın, küçümseyen gözlerle bakmasın. Ruhum çekilirken gözleri benim çektiğim acıyla parlamasın. Her zaman hissettiklerim bu doğrultudayken, tüm yörüngem bir çift kahve yüzünden bozulmuştu. Hayatımın merkezine koyduğum kahveler; gecenin çöktüğü bir vakit melteminde boğulduğum kahveler.

Kırmızı dudakları, kahve saçları ve ışıl ışıl gözleri, hayat felsefemi darmaduman etti. Siktiğimin felsefesi, Beomgyu'nun yanında onun bile önemi kalmıyor. Zira gözleri benim felsefemin ta kendisi. Hayatımı üzerine döşeyebileceğim tek gerçek oyken, başka bir şey düşünmek bile gelmiyor içimden.

Çünkü ben, cehennemimde tutunacak bir dal bile bulmak istemezken meltemi etrafımı sarmaladığında yaşamak istedim, beni yaşatsın istedim. Tek bakışına dünyayı küle çevirmek, onun irislerinde nefes almak istedim.

Arkadan hafif hafif çalan müzik yalnız dans edenlerin umurundayken bizim masaya sessizlik çöküyor Beomgyu'nun sözünden sonra. Kimse beklemediği için böyle bir şeyi, tek kelime edemiyorlar. Böylece küçük düşürüleceğimi bilsem de gelir miydim? Gelirdim elbet. Hakkı ya beni öpmek istememek, üzülecek değilim. Yalnız kalbimin biraz kırılmasına da engel olamıyorum, öpmek için o kadar mı iğrenç, o kadar mı bitik görünüyorum?

Yeonjun şaşkınlıkla aralanan dudaklarını kapatırken bakışlarım Maya'ya dönüyor, keyif almasını istemediğim her an daha da fazla sırıtıyor. İlk kez kendim dışında birinin ölmesini dilediğimi fark ettiğimde ise yine nefretle doluyor içim; Bu kin kendime, bir başkasına değil.

"O halde, ceza almalısın."

Yeonjun konuşmasına devam ettiğinde gözleri birkaç saniyeliğine bana dönüyor, özür diliyor sanki ama hiçbir suçu yok. Hatta aldığım en büyük iyiliğin ondan geldiğinin farkında bile değil.

Beomgyu kafasını sallıyor, elini dizine koyup kafasını bana çevirdiğinde irislerim ona dönüyor. Öyle bakıyor ki, kendimi yeniden inandırmak istiyorum ufakcık bir yalana. Onun bakışları uğruna kandırılmak bile hoşken, dudakları ne tatlıdır diye geçiriyorum içimden.

"Yalnız," derken, gözleri birkaç saniyeliğine dudaklarıma değiyor. Yutkunmamak için sıkıyorum kendimi, hiçbir şeyin farkında olmadığı gibi bakışlarının da farkında değil. Yanıyorum, kavruluyorum.

"Cezamı kendim vereceğim."

Yeonjun'a dönüyor kafası, onay almak için olmadığı belli fakat kısa bir süre bakıştıklarında siyah saçları olan yerine oturuyor.

"Gecemi ben öpeceğim."

Gecem diyor, bana diyor. Öpeceğim derken dudaklarıma değiyor kahveleri, parmakları hareketlenip bacağıma dokunduğunda gözlerim aralanıyor biraz daha. Tekrar sarıyor meltemi etrafımı, kokusu doluyor burnuma. Bayılacak gibi hissediyorum, oturmuyor olsam eğer tüm vücudumla titrer, omuzlarına tutunurdum.

"Burada değil ama." dediğinde herkes homurdanmaya başlıyor, Beomgyu da benden uzaklaşıp önüne dönüyor tekrar. Uzaklaşması ile derin bir nefesi verirken dışarıya, Maya'ya kayıyor gözlerim. Şimdi zaferle gülümseyen ben iken o yeniden çıldırıyor. Onca insanın içinde kendi aramızda verdiğimiz savaşı ben kazanıyorum, belki de kazandığımı sanıyorum.

Hırs denen şeyi ilk kez bu denli baskın hissediyorken yenilmek; o cehennem çukuruna düşmek demek. Eskiden olsa çabalamazdım fakat uğruna savaştığım şey, dünyadan farksız.

Masada duran içkiyi alıp kafama dikiyorum, keyfim yerinde ve karşımdaki kız bile bozamıyor artık, gecem dedin çünkü bana. Gecemi öpeceğim dedin, melteminde salınmama izin verdin.

Oyuna biraz daha devam ettiğimizde enteresan bir şey olmuyor, kendimi iyice içkiye vermişken parmakların bileğime dokunuyor. İçim titrerken gözlerine çeviriyorum bakışlarımı, hafifçe kıvrılıyor dudakların.

"Sarhoş birini öpmem." diyorsun sessizce, yalnız ikimiz duyalım diye. Bardağı yavaşça masaya bırakıyorum, kafamı hafifçe omzuma doğru eğerken cesaret doluyor içim. Belki de beni seçtiğinden hepsi.

"Neden reddettin?"

Sonrasında beni istemiş olsan bile, cevabını duymak için can attığım şeyler söyleyeceğini bildiğimden soruyorum sırf. Kırmızılarından benimle ilgili bir şeyler döküldüğünde içim parçalanıyor, içim parçalandıkça yaşıyorum.

Gülümsüyorsun, parmakların saçlarıma dokunup geriye doğru iterken titrek nefesimi vermemek adına sıkıyorum kendimi, oldukça iyi oynuyorum rolümü. Bozmaya niyetim yok, ama sınırlarımı aşmandan korkuyorum. "Çünkü ben öpmek istedim."

"Fark eden bir şey yok."

Kaşlarımı kaldırıyorum, seninkiler ise çatlıyor hafifçe. Hoşuma gitmediğini inkar edemeyişime şaşırmıyorum, sinirlenen halin bile öyle çekici geliyor ki...

Parmakların çenemi kavrıyor, hafifçe yukarı kaldırırken başımı, "Sen değil, ben öpeceğim gece." diyorsun. Artık ismimden bile daha çok seviyorum bu hitabı.

Gece, gecende bulmuşsun ya beni, artık tamamen seni hatırlatacak geceler. Kahvelerini, parlayan irislerini, kırmızılarını; ama o kızın beline sardığın elini değil, arkasından bakışını değil. Yalnızca seni, bir de meltemini.

"Yalnız," diyorum. Kaşlarını kaldırıyorsun ve devam etmemi bekliyorsun. "Bekletilmeyi sevmem."

Dudakların yine aydınlanırken bir gülümsemeyle, bileğimi kavrıyorsun. Arkadaşlarına açıklama yapmak için bile yeltenmezken ikimizi de boğuk ortamın dışına çıkarıyorsun, geceye.

"Ben de bekletmeyi sevmem."

Ve ben arkandan gelirken geceye gülümsüyorum, yıldızlara; biraz da aya. En çok da sana ama. En çok sana.

_

_

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
geceler bana seni hatırlatıyor, taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin