Benim gecelerim boşluklardan oluşuyor. Kendim bile sayamazken içini seninle doldurmaya çalıştığım zamanlar, işe yarıyor sanki. Benim cehennemim; cehennem dolu gecelerimi aydınlatıyor güneşin. Saçların, dudakların, gözlerin. En çok da gülüşlerin.
Bu yüzden kahvelerine bakarken gecenin karanlığı çöküyor üstüme, seni hatırlıyorum. Unuttuğum bir an yokken bile hatırlıyorum seni; kokunu, sesini. Özlüyorum, yanında olmadığım her an özlemimle yerle bir oluyorum. Geceler bana seni hatırlatıyor, meltemini. Melteminle savrulan bedenimi, dokunuşunla titreyen göz bebeklerimi.
Aklıma doluyor sonra, o kız. Belinde duran elin, ona gülümseyişin, giderken arkasından bakışların, sonra davet edişin beni yanınıza. Kendimi yine önemsiz hissederken, bu sefer nedeni biraz da sendin. İrislerini düşlerken, dudaklarını da sıkıştırıyorum araya. Kırmızı dudakların, parlak dudakların. Cehhennemim, benim cehennemimi taşıyorsun bedeninde. Tatmak istediğim tek cehennem senin dudakların.
Her zamanki gibi bir gecede aynı yerimde oturuyorum, parmaklarım içki bardağının etrafına sarılmış; bardaktan akan su damlacıkları masaya süzülüyor. Tıpkı göz yaşlarım gibi kaybolup gidiyorlar.
Bakışlarım kapıda dolanıyor, gelmeni bekliyorum. Küçük bir meltem esiyor, anlıyorum; geldin. Kapının başındaki zil çalıyor, normalde nefret ederim ama senin gelişin bile güzel kılıyor o sesi. Daha katlanılabilir yapıyor, bu dünyayı da yaptığı gibi. Dudaklarımı ıslatıyorum, vücudun geliyor gözlerimin önüne. Deri ceketini giymişsin, altına da kumaş pantolonunu geçirmişsin. Kahve saçların yine dökülüyor omuzlarına, parmakların boş; yalnızca kolyen var, bir de meltemin.
Meltemin öyle güzel esiyor ki, sarhoş oluyorum.
Benim içkim sensin, başımı döndüren yegane şey senin meltemin, kokun, bakışların ve biraz da dudakların. Tadına bakmadan da sarhoş olduğum dudakların. Gözlerin değiyor bana, kıvrılıyor kırmızıların. Aptal olsam beni gördüğün için mutlu olduğunu düşünürdüm, düşünmek için ise aptal olmama gerek yok. Kandırıyorum kendimi, yine. Çünkü senin uğruna kandırılmak bile hoş geliyor ya.
"Gelmişsin." diyorsun. Gelirim, cehennemin dibine çağırsan yine gelirim ben, çağıran sen ol yeter.
Tezgahtaki içkime bakıyorsun yine, sormadan alıp içiyorsun. Gözlerim adem elmana tırmanıyor, dudaklarımı üstüne bastırmak istiyorum. Kavruluyorum sana bakarken.
"Hadi gidelim." derken bileğimi tutuyorsun yine, bitirdiğin bardağı da öylece tezgaha bıraktın. Bileğim karıncalanıyor tuttuğun yerlerden, ama çekmiyorum elimi. Beni çekiştirmene izin veriyorum, kızlı erkekli arkadaş grubunun olduğu masaya geliyoruz. Arkadaşların tanıyor beni geçen geceden, yüzlerinde sevecen ifadeler var. Kandırıyor olabiliyorlar beni, ama umursamıyorum çünkü sen beni yanında istedin.
Saçları siyaha boyanmış bir oğlan var, elindeki içki bardağını önüme koyarken göz kırpıyor ve Beomgyu'ya çeviriyor bakışlarını. O kadar güzel duruyor ki dolgun dudaklarıyla siyah saçları, bir anlığına kendimden utanıyorum; aralarında özgüvensiz hissediyorum.
"Sahi, bu güzel çocuğu nerden buldun Beomgyu?" diyor sonra siyah saçları olan, güzel diyor bana. Güzel.
Beomgyu omuz silkip masadaki içkiyi alırken eline, bakışları bana kayıyor. Dolanıyor yüzümde, dudaklarımda, vücudumda. Meltemi sarıyor etrafımı, titriyorum. Ölüyorum içten içe, ama belli etmek yerine gülümsüyorum sadece. O kız da burda, belki de ona inat gamzem çıkarcasına gülümsüyorum.
Çünkü kıskandım beline dokunan elini, arkasından attığı bakışları. Deli gibi kıskandım hem de. Benim de belimi öyle sarsın parmakları, giderken hayran hayran baksın. Öpsün, tutkuyla öpsün.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
geceler bana seni hatırlatıyor, taegyu
FanfictionBen zaten cehenneme mahkumum, çekip çıkartmaya çalışmasınlar. |minific