Bir varmış bir yokmuş diye başlayan hikayelerin olmayan kısmıymış gibi hissederdim hep kendimi. Prensesler, prensler, cadılar ve büyücülerin var olduğu o dünyalarda kendimi sığdırabilecek bir kalıp olduğunu düşünmezdim. Bahsi bile geçmeyen köleler var ya hani, olsam olsam ona layık olurdum belki.
Soylu olmayan ailesi yüzünden, doğduğu için kendisine hiçbir hak tanınmayan o köle. Ne kadar çalışırsa çalışsın yükselemeyeceğini bilerek yaşamaya devam eden; ve tüm acılara katlanmak zorunda kalan köle. Ağzından çıkan tek laf bile önemli değilken, her gün canının alınmasını dileyen bir köle.
Cehennemin yaşamaktan beter olduğunu bilse de yanmayı seçmek istiyor, ölümün tatlı seslenişine bırakıyor kendini. Zira müzik dinliyormuş gibi bir esinti sarıp sarmalıyorken vücudunu, karşı çıkmak ne haddime diye düşünüyor.
Sonra bir ışık yanıyor, cehennemde meltem esmez; o gece meltem esiyor. Kahve irisleri parlıyor ve umut duygusunu iliklerime kadar hissettiriyor. Benim kalbim atıyor, atmak istiyor. Gözlerim gözlerine değince gülümsüyor; o gülüşe kaptırıyorum kendimi.
Elin hala bileğime dolanmış, gecenin karanlığında yalnız sokak lambaları yanıyorken görünen bir parka doğru ilerliyoruz. Kalbim öylesine atıyor ki duyacaksın diye korkuyorum, duyarsan anlarsın çünkü. Duygularımın ne denli yoğun olduğunu, sana nasıl da aşık olduğumu. Kendimi yalanlara inandırıp uğrunda kandırdığımı, ve melteminden cehennemime kadar olan diğer her şeyi.
Parka geldiğimizde parmakların ayrılıyor bileğimden, neden buraya geldiğimizi bilmiyorum ama umursamıyorum da. Şayet kırmızılarına kavuşacağımı bildiğimden, hiçbir şey düşünemiyorum.
Gözlerin gözlerime değiyor, sırtımı arkamdaki direğe yaslarken turuncu sokak ışığı yüzüne çarpıyor ve ben yeniden aşka düşüyorum. Aramızdaki bir iki adımlık mesafe oldukça uzak geliyor, yaklaşmıyorsun. Öylece yüzüme bakıyorken, kafanı omzuna doğru eğip gülümsüyorsun.
"Neden konuşmuyorsun gece?"
Çünkü bana öyle bakıyorsun ki söyleyeceğim her şey diziliyor boğazıma, zira nefes bile alamıyorum. Dudakların gece derken meltemini sarıyor etrafıma; buraya aitmişiz gibi hissediyorum. Bu parka ve geceye.
"Ne dememi istersin?"
Kaşlarım hafifçe havalanınca gülümsemen büyüyor, aramızdaki mesafeyi azaltmak için bir adım attığında buluşuyor irislerimiz tekrar. İnce parmakların usulca saçlarıma tırmanırken gözlerimi kapatmamak zorluyor biraz, dokunuşunla mest oluyorum. Oyunculuğum aksıyor, rol yaparken zorlanıyorum.
"Bilmem."
Parmağın yanağıma ulaştığında yavaşça okşuyorsun orayı, irislerin tüm vücudumda. "Tenin, beyazını aydan almış."
Bir varmış bir yokmuş derken, artık var olan kısımda gibi hissediyorum. Belki kül kedisindeki o prens gibi, ama asla üvey annesi gibi değil. Yedi cücelerdeki delikanlı gibi, ama asla cadı gibi değil.
Hatta ve hatta kendi masalımda bir başrol gibi. İki oğlanın aşkını anlatan peri masalı; biri meltemin oğlu, diğeri ise gecenin. Meltemin oğlu öyle güzelmiş ki, güzelliğinden ayın beyazı gecenin tenine düşmüş.
"Meltem düşürmüş."
Kaşlarını çatıyorsun, çünkü benim meltemim olduğunu bilmiyorsun. Çünkü sana nasıl da aşık olduğumu görmüyorsun, yalnız oyun için öpmek istiyorsun; ama istiyorsun sonuçta. Gecemi ben öpeceğim diyorsun ya, gece de benim.
"Meltem?"
Kafamı iki yana sallarken, ellerim havalandırıp omuzlarına koyuyorum. Artık sabrımdan geriye kalan bir şey yokken öp istiyorum beni. Hem de öyle öp ki, kırmızıların bana da bulaşsın.
"Artık cezanı çekmelisin."
Yüzündeki ifade hemen değişiyor, dudakların iki yana kıvrılırken elin belime iniyor. Günlerdir süren kıskançlığım da son buluyor, beni daha güzel tutuyorsun çünkü. İki elin de belimi sararken arkamdaki direğe yaslanıyorum iyice. Yüzlerimiz yavaşça yaklaşırken birbirine bacaklarım titriyor, daha da sıkı tutuyorsun beni.
Önce alınlarımız değiyor birbirine, gülümsemeye devam ediyorsun. Sık nefeslerim yüzünden hızla inip kalkarken göğsüm gözlerini kapatıp mırıldanıyorsun, "Gecem." diyorsun.
Dudaklarımız birleştiğinde; Adem ve Havva'nın yasak elmasından bir ısırık almış gibi hissediyorum, şeytana kanıyorum. Günaha davet ediliyorum ve dudaklarının arasında kavrulurken, cehennemde yanmayı göze alıyorum.
Ellerim omuzlarını sıkarken, kendimi kaybediyorum. Kırmızıların dudaklarımın üstünde dans ediyorken bedenlerimiz birbirine değiyor, değdikçe daha da sarhoş oluyorum. Meltemin birleştiriyor bizi, beni cehennem çukurundan çekip çıkarıyor.
Ensendeki saçları çekiştiriyorum, parmakların şeytanın fısıltısı gibi tişörtümün altına sızıp tenime değdiğinde titriyorum, arşa yükseliyorum. Kısa bir soluk için geri çekiliyorsun, kafanı diğer omzuna eğip daha derin öpmeden önce; bacaklarımdan kavrayıp kucağına alıyorsun beni.
Artık bedenlerimiz tamamıyla değerken birbirine kahvelerine daldırıyorum ellerimi. Yıllardır aç kalmış iki hayvanmışız gibi hissediyorum o an, sanki birazdan dünya yıkılmaya başlayacak ve biz son kez öpüşüyoruz. Cehenneme gitmeden önce son günahımızı birbirimizin dudaklarına veriyoruz.
Ceketinin önünü kavrıyorum, mümkünmüş gibi daha fazla çekmeye çalışırken seni kendime nefessiz kalarak ayrılıyoruz. Alınlarımız birbirine değiyor, soluklanırken meltemin aramıza karışıyor; dudaklarıma çarpıp duruyor. Kırmızıların parladığından mi bilmem, yeniden öpmek istiyorum dudaklarını. Dillerimiz buluşsun, son nefesim sana esir olsun.
Ellerini yavaşça gevşettiğinde yere iniyorum, nefeslerimi hala kontrol altına almaya çalışıyorum o esnada, sen de üstünü düzeltirken gülümsememe engel olamıyorum, başımı hafifçe öne eğiyorum nasıl da mutlu olduğumu görme diye.
Sen de kendi üstünü düzelttikten sonra kafanı aşağı yukarı sallarken yüzünde onaylar bir ifade var. Az önceki anın heyecanı da yalnız benim üstümde kalmış gibi hissettiriyor.
"Güzel öpüşüyorsun."
Baş parmağını kaldırdığında, öylesine bir şey yapmış gibi davranman melteminden atıyor beni. Kalbime çöken ağırlık yüzünden somurtmak isteyen dudaklarıma inat gülümsüyorum. Çünkü gülümsersem anlamazsın; senin için nasıl da yandığımı.
"Öyleyse," derken ellerini cebine koyup dudaklarını birkaç saniyeliğine büküyorsun. "Geri dönüyorum ben, gelecek misin?"
Dudaklarından dökülen sözler yüzünden yine gecenin en değersizi gibi hissetmekten alıkoyamıyorum kendimi. Sanki tüm her şey öpücüğümüze kadarmış gibi laubali tavrına geri dönmen; cehennemde fazladan bir delik daha açıyor. Bu sefer biri senin için.
"Eve gitsem iyi olur." diyorum. Her zaman yalnız olduğum o soğuk evde biraz da bu geceye ağlayayım, beni nasıl da değersiz hissettirişine ağlayayım. Öpüşmemize küçücük de olsa anlam yükleyişime ağlayayım. Ama en çok da kırmızılarının beni yaşatacağını düşünürken cehennemime bir bilet daha alışına; o yolda yalnız bırakılmama ağlayayım. Göz yaşlarım yastığımı ıslatırken, ben yine ve yine sana olan sevgimden destek alırım çünkü.
"Görüşürüz o halde."
Omzuma bir iki kez vurup yanımdan uzaklaşırken ardından bakıyorum yine. Yalnız bu sefer senin Maya'ya baktığın gibi değil; cehenneme bilet alan günahkar gibi.
_
ŞİMDİ OKUDUĞUN
geceler bana seni hatırlatıyor, taegyu
FanfictionBen zaten cehenneme mahkumum, çekip çıkartmaya çalışmasınlar. |minific