Sabah olmuş, yine kahvaltımı etmeden direkt otobüse binmiştim. Yanımda da bilin bakalım kim vardı. Evet Bang Chan! Zorla yanıma oturmuştu. Çok inatçı biri.
Şu anda telefonuyla ilgileniyor. Bende yağmurlu havayı izliyorum. Yağmur... Her duyguyu içinde bulundurur yağmur. Üzüldüğüm zaman yağmur yağarsa benimle birlikte üzülmüş, ağlıyor gibi gelir bana. Eğer mutluyken yağarsa yine üzgünken yaptığım gibi çıkar sevinçle zıplayarak ıslanırdım. Sinirliyken olursa da yumruklarımı ağlayarak yağmurun altında ıslanırken geçirirdim art arda sokak duvarlarına...
"Seungmin. Geldik hadi inelim."kolumdan tutarak beni indirmişti otobüsten.
Hala kolumdan tutuyordu. Ve beraber okula yürüyorduk. İçeri girdiğimizdeyse vedalaşıp sınıflarımıza dağılmıştık ondan önce de eve tek başıma gitmememi tembihleyip onu beklememi söylemişti.
Sınıfa zorbalarımın olmadığını umarak girecektim ki kafamın üzerinden kırmızı bir boya kutusunun devrilip kafama geçmesiyle omzuma baktım. Sonra yere çevirdim başımı.
"Aaa gelmiş bizim Minniecik. Sürprizimiz nasıl? Beğendin mi? Biz de öyle ummuştuk zaten rica ederiz. Hahahahahh."kapının önünde öylece duruyordum. Her tarafım boya olmuştu. B-bu herkesin içinde rezil olma hissi... Benim için tarif edilemez bir duyguydu. Boğazım düğümlenmişti. Genzim yanıyordu.
Yanıma yaklaştı Hyunho. Daha sonra yanağıma sert bir yumruk indirmişti. Siktir. Bu ellerle ona hiçbir şey yapamıyordum. Ah ne düşünüyorum ki ben. Normalde olsa da yapamam ki zaten...Gözlerimden birkaç damla yaş aktığını hissedince koşa koşa tuvalete gittim. Çok şükür ki çantamda yedek kıyafet bulunduruyordum. Tabii ki annem söylerdi bunları.
Önce ellerimi, yüzümü ve saçlarımı boya ile gözyaşlarımdan arındırmak için suyu açıp güzelce yıkadım. Daha sonra kabinlerden birine girip üzerimi değiştirdim. Saçlarım sırılsıklam olduğu için sweatimi ters çevirip saçlarımı sildim ama hala ıslaklardı.
Kapıyı açtığımda gördüğüm tanıdık suratla kapıyı geri kapatacaktım ki elini kapının arasına kıstırıp geri açmıştı.
"Hey Minnie!"ah yine ne var?
"Bence bu sana yeterli gelmedi. Hm ne dersin?"derin bir nefes verdim.
"Bence yetti de arttı yeter artık Hyunho bırakın beni. Ne istiyorsunuz ki?"
"Seni istiyorum Seungmin."bana iyice yaklaştı. Aramızda birkaç santim ya var ya yoktu. Şok geçiriyordum bu yüzden gözlerimi olabildiği kadar açmış aval aval ona bakıyordum. Tam beni öpeceği sırada gözlerimi kapamıştım ki bir rüzgar geçti gibi oldu. Gözlerimi açtığımda yerde yatan Hyunho ve onu döven Bang Chan'la karşılaşmayı hiç beklemiyordum.
"Ne yapmaya çalışıyorsun lan sen?!"burnunun ortasına bir yumruk geçirmişti Chan.
"Asıl sen ne yapıyorsun?"
"T-tamam Chan yeter bu kadar."hemen yerde yatan Hyunho'nun üzerinden kalkıp yanıma geldi.
"Ah Seungmin iyi misin? Bu sürtük sana bir şey yapmadı değil mi?"
"Y-yok y-apamadı."elimden tutup beni okulun kimsenin olmadığı arka bahçeye kadar götürdü.
"Ne oluyor Seungmin? İyisin değil mi?"
"Hm hm."birkaç saniye yere baktım. Daha sonra genzimin yanmasıyla birlikte gözyaşlarım birer birer akmaya başladı.
"C-Chan ben aslında hiç iyi değilim."tam bebek gibi seslice ağlamaya başlayacakken kendimi onun sıcacık kollarında bulmuştum. Hem ağlıyordum hem de içim farklı hisler dolmaya başlamıştı bir taraftan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay'ım, Chanmin
FanfictionNeden yaşıyorum ki ben? Yaşayacak bir sebebim kaldı mı benim?