Ülkesine daha yeni adımını atmış olan genç onu nerede bulacağını biliyordu. Arkadaşları hemen arayıp ona durumu yetiştirmiş, o da fırsatı seve seve değerlendirme kararı almıştı. Sahile gittiğinde boş olan etrafa gülümsedi ve seyrek yerleştirilmiş şezlonglardan Felix'in her zaman oturduğu o şezlongu gözleriyle seçmişti. İçindeki heyecanı bastıramıyordu, derin bir nefes aldı ve felixin yerine oturdu.
Jeongin de biliyordu ki sevgilisi saat gece yarısını gösterdiğinde bu sahile adımını atacaktı ve sevgilisine kavuşacaktı. Belki zor olacaktı, ama yapacaktı.
Yaklaşık 20 dakika olmuş, saat çoktan 00'ı geçmişti. Sevgilisinin gelmesine çok az kalmıştı, oturduğu yerde kıpırdanıp duruyordu.
Çok geçmeden duyduğu adım sesleriyle kafasını sevgilisine çevirdi. Boğazında bir yutkunma oldu, hareket edemiyor gibiydi. Biricik sevgilisi kumral saçlarıyla karşısında durdurduğu adımlarıyla ona bakıyor, idrak etmeye çalışıyordu. Çok geçmeden gözünden bir damla yaş düşmüştü sarışının, siyah saçlı hızla ayağa kalktı.
Sevgilisinin yeşillerinden bir damla yaş aksın istemiyordu, yeşillerden düşen her damla yaş onun da canını yakıyordu.
"Jeongin?" Yeşillerden düşen her bir damlanın ıslattığı minik dudaklardan aylar sonra adını duymuştu. Dolan gözlerini sıkıca kapatıp açarken burukça gülümsedi ve sevgilisine baktı, oturduğu yerde hafifçe yana kaydı ve kumralının yanına oturmasını bekledi. Felix ise oturmamıştı.
"Neden geldin?" Zorla sordu, bir ümit parlamıştı kalbinin aynasına ama yine de inanmıyordu. Onun inancı Jeonginin gidişiyle birlikte terk etmişti onu. "Üç sene geçsin yine de bulurum seni demiştin, bir çılgınlık yapıp ben bulayım dedim." Duyduğu cümleyle gülümsedi minik beden, hatırlıyordu o konuşmalarını. Çok uzatmaya gerek yoktu, çekine çekine yaklaştı siyah saçlı çocuğa. Yanına oturdu fakat gözlerini denizden ayırmıyordu. Ona bakıp yüzleşmekten korkuyordu belki de.
"4 aydır nerdeydin Jeongin?" Ne kadar yumuşamak istese de yapamamıştı, ikisi de ağır şeyler yaşamıştı evet ama istemsiz sert çıkıyordu sesi. Jeongini boğmak istiyordu, ne kadar sevse de bir o kadar kıgın ve sinirliydi sevgilisine. "Ayrıldığımız gün ailemin yanına döndüm. Onlarla kalıyordum 4 aydır." Kafasını oynatarak onayladı çocuğu. İstese de istemese de daha az önce ördüğü tüm duvarlar sanki onun kokusu burnuna değdikçe yıkılıyor gibiydi.
"Seviyorum seni, Jeongin."
Duyduğu cümleyle yüzünde minik bir gülümseme belirmişti Jeongin'in. Bakışlarını yanında oturan sevgilisine çevirdi ve çenesinden tutup kendisine bakmasını sağladı.
"Çok seviyorum seni sevgilim."
Aşk kolay yanardı. Asıl mevzu ise bu yangının içinden sevgilinin elini tutup kül olmaktan kurtulmaktı.
"İstediğin kadar benden git Jeongin, senin ruhun bana aitken istediğin kadar uzaklaşabilirsin. Sen gelmezsen bile birbirmize olan aşkımız buluşturur bizi."
Kumral gözlerini kapatmış, sessizce ağlıyordu. Jeongin onun saklanmak istediğini biliyordu. Kapalı gözlere yaklaştırdı dudaklarını, ikisine de birer öpücük bıraktı. Dudağının izlerini bu gözlerde taşımayı severdi, sevgilisinin gözleri ona aitti. Kumralın ağlaması şiddetlendiğinde canının yandığını hissediyordu, çünkü şu an onun bir parçası koparılıyordu. Felix'in dudaklarından kaçan her bir ses Jeongin'den bir parçaydı.
"Ağlama, burdayım sevgilim." Kendi gözlerinin dolduğunu da hissedebiliyordu. Sıkı sıkı yumdu kahve gözlerini saklamak için. Tam içine derin bir nefes çekecekken dudaklarının üstünde hissettiği baskıyla donup kalmıştı. Özlem, sevgilisine olan özlemini şu an çok daha net hatırlamıştı. Yanan minik dudakları çok özlemişti. Çok geçmeden titreyen elini kumralın saçlarına atmış, sakince gezdirmişti parmaklarını yumuşak saçlarda.
Bir süre sonra dudaklarını ilk oynatan kişi kumral olmuştu, sakince üst dudağını sıkıştırdı sevgilisinin. Hemen aldığı karşılık ile gülümserken hafifçe geriye çekti ve tekrar sıkı bir öpücük bıraktı kırmızı dudaklara.
"A little death klibi sana benziyor Jeongin."
.
Darling your looks can kill
So now youre dead.
Her şeyimsin Sandra, seni çok seviyorum sevgilim. Yeşillerini hep benim için koru