ege

25 3 0
                                    

👋🏿👋🏿

Deniz ege demir

başımı geriye yaslayarak öfledim.
annem ve babam hala gelmemişti
kendi odamda onların gelmesini beklerken ister istemez tüm kaslarımı sıkıyordum.

bu evde üç kişi yaşıyorduk. kan bağına sahip ama bir o kadarda uzak olan üç kişi.
aşılamayacak mesafeler vardı. bunu küçük yaşta öğrenmiştim.
annemin sert bakışları babamın bana olan mesafesi öğretmişti.

çok yaralıyordu ama alışmıştım.
acı çekiyordum ama garipsemiyordum.
sanki doğduğum anda yüreğime düşmüştü şu mesafeler.

"Ege"
annemin sesiyle oturduğum koltuktan doğruldum.
sesinin bu denli katı olmasının nedenini biliyordum

büyük ihtimalle dün yapılan denemenin sonuçları onlara ulaşmıştı.

karnıma derin bir sızı girdi.
ani hava değişiminden etkilenmiş ve hasta olmuştum.
maalesef hastalığım denemenin olduğu zamana denk gelmişti.

"Beni duymuyor musun ? hemen in aşağıya"
bacaklarımı hareket ettirmek istemiyordum.
bu anı defalarca yaşadığımdan onun yanına gitmek istemiyordum.

ağrıyan vücudumu, içimde biriken endişeleri kenara itip ayağa kalktım.
adımlarım salona yönelirken orada olmayı gerçekten istemiyordum.
loş ışıkla kuşanmış salona girdiğimde bacak bacak üstüne atmış beni bekleyen anneme baktım.

"geç otur" dedi annem.
etrafa yaydığı otorite bile burdan koşarak çıkmamı sağlayabilirdi.
bunaltıyordu.

tam karşısına oturduğumda aramızda sadece küçük bir masa vardı
masanın üstünde ise katlı bir kağıt.

kağıdı sakince alıp açtığında gözlerini gezdirdi.
kaşlarını yavaşça hareket ettirdi ve o keskin yeşil gözleri bana değdi.
bakışları titrememe neden oluyordu.

hiç beklemediğim bir anda kağıdı yüzüme fırlattı.
irkildim.
kağıt hızla ayaklarımın dibine düştü.

"sonuçtan haberin var değil mi ?"
göz temasını kesip başımı salladım.

aslında ortalama bir sonuçtu.
ne iyi ne kötü.

'ortalama'
'sıradan'

annem gibi göz önünde olmayı seven bir kadın için berbat olan iki kelime.

"aldığın şu rezil notu bilmene rağmen karşıma çıkıyorsun"
bir eli yerdeki kağıdı gösteriyordu.

"utanmıyor musun ?"

ne için diye sormak isterdim.
seni bu kadar sinirlendirecek ne yaptım demek isterdim.

hasta olduğum için mi utanmalıydım yoksa beni sevmediğin için sen mi utanmalıydın

"babanla ben seni eğitmek için bu kadar didinirken senin bize verdiğin karşılık bu mu"
eğitmek.

"bin kere uyardım bin kere konuştum ama sen zerre değişmedin. her defasında hayal kırılığına uğratıyorsun"

peki benim hayal kırıklık'larım

size açtığım kolların boş kalmasının hayal kırıklığıyla nasıl savaşıyorum biliyor musunuz ?

çok ağlamak istiyordum.
avazım çıktığı kadar bağırmak, yalvarmak istiyordum.
görünür olmak için.
bir defalık ne ege ne de deniz sadece kız çocuğu olmak için.

dişlerimi sıktım.
onun önünde ağlarsam merhamet kırıntısı dahi görmeyecektim.
daha çok ağlatacaktı.
onun tarafından deşilmek yerine kendimi deşmeyi tercih ederdim.

kıyıya vuran denizWhere stories live. Discover now