DUR!

5 1 0
                                    

"Basil..."

Basil başını kaldırdı ve kendisine endişeyle bakan çocuğa baktı. Nedenini anlamış olmalıydı. Çünkü Sunny'nin gözü hep kollarına kayıyordu.

"Hm, efendim Sunny?" Cevapladıktan sonra ağzına biraz daha makarna aldı.

"Kolların..."

Basil ağzındakini yuttu ve başını öne çevirdi.

"Cidden hatırlamıyor musun?" Dedi soğuk bir sesle.

"Neyi hatırlamıyorum?"

"Ah neyse... sen bu gün üzgün gibiydin, nedenini anlatıcaktın, sen anlat sonra ben de anlatırım"

"Umh peki..." Sunny başını öne çevirdi ve derin bir nefes aldı. Aslında anlatmak istemiyordu fakat Basil'ın onu yargılamayıp yardımcı olacağından hiç şüphesi yoktu.

"Seni eve bıraktıktan sonra eve döndüğümde çok uykum vardı. Mari bizdeydi, yemek yedik hep beraber. Sonra odama gitmek istedim fakat merdivenlerin tepesinde yine anlamlandıramadığım gölgeler vardı. Başım dönüyordu, gözlerim bulanıklaşıyordu. Merdivenleri hızla çıktım, sonra gördüğüm gölgeye dokunmaya çalıştım, o sırada kayboldu. Sesler çoğalmaya başlıyordu. Başarısızlığımı dile getiren bir sürü fısıltı... odama geçtim işte yatağıma oturdum. Sesler o kadar fazlaydı ki dayanamıyordum. İlacımı aldım ama içemeden uyuya kaldım"

Sunny'nin git gide sesi kısılıyordu. Kendi makarnasını bitirdiğinden yemeden anlatabiliyordu.

Basil ise dikkatle dinlerken makarnasını yiyordu.

"Rüyamda tekrardan o dünyadaydım. Mari ile bizi bekliyordunuz. İkimiz göz göze geldimiz anda birden herşey kararmaya ve de yer kaymaya başladı."

Sunny bunları anlatırken başını öne eğdi. Yumruklarını sıktı. Gözleri dolmuş ve tekrar sinirlenmişti.

"Y-yer kaydıkça bu göletin oraya düştük. İkimiz sanki hiç haraket edemiyorduk... iskelede gerçek sen vardın. O intihar anın tekrar rüyalarıma girmişti..."

"Ah Sunny ben-"

"Kes sesini!.."

"H-ha..!?"

"B-ben seni gölete ittim!... ama sen hala yanımdaydın... daha sonra ben kayboldum... yani küçük halim... daha sonra haraket etmeye başladım ve daha da kanlanan gölete doğru gittim. Ben eğilmişken sen arkamdan geldin ve... beni gölete ittin... o sırada uyandım.."

Sunny biraz durdu. Artık resmen sinirden ağlıyor gibiydi. Her şeye vurmak, her yeri yıkmak istiyordu.

"Kaltığım gibi ilacımı içip evden çıktım. Saat üç gibi bir şeydi. Parka gittim, asıl amacım buraya gelmekti. Parktayken halisinasyonlar devam ediyordu. Eski ben Aubrey işe sallanırken siz Mari ile piknik masasındaydınız. Beni çağırdınız fakat ben hızla buraya kaçtım. Aynı şekilde iskeleye oturdum. İlacın etkisini göstermesi için zaman gerekiyordu. Birden sen geldin. Tabiki gerçek sen değildin. Tekrar halisinasyon görüyordum. Baş başa kalınca ona bayağı bir bağırdım. Çünkü bunu hak ediyordu! Ne zaman güzel bir şey yaşasam, kötülükten kaçsam her zaman beni gerçekle yüzleşmek zorunda bırakıyordu. Her lanet olasın güzel anımı bozarken dünyam ne zaman siyaha bürünse peşimden gelip daha da batırıyodu. Ki hala yapıyor... eve gidip uyuduğumda bu sefer farklı bir rüyadaydım. Tekrardan Beyaz Bölge'deydim ama karşımda bir yabancı vardı. Hayal dünyamdaki sen renklerini kaybedip siyaha bürünmüştün. Bana kızmaya başladın. Daha sonra ise yine uyandım..."

"Sunny-"

"Ah, Sus! Kafamı toparlayamıyorum lanet sesler hiç susmuyor!" Sunny sinirle ayağı kalktı ve başını elleri arasına sıkıştırdı.

Basil ise dinlerken her şeye anlam vermişti. Kızmıyordu da Sunny'e çünkü her şey bir yanlış anlaşılma gibiydi.

Sarışın da ayağa kalktı ve Sunny'e yaklaştı. Elini başına götürdüğü anda Sunny hızlı bir şekilde sarışının eline vurdu.

"Ahg-!?" Basil acıyan elini geri çekti ve diğer eliyle sardı. Zaten bandajlıydı ve acıyordu.

"Sadece sakin ol..."

"Söylemesi kolay! Ve konuşma artık! Hiçbir şey duyamıyorum!..."

"Ama-"

"Ne dedim ben sana!?" Sunny hızla ellerini başından çekti ve birini yumruk yaparak sarışının yüzüne indirdi.

Sinirden kriz geçiriyordu. Cidden duyduğu tek şey birbirine girmiş bir sürü sözdü.

Basil yüzüne yediği darbe ile geriledi, bu sefer elini oraya koydu.

"Sunny kendine gel!"

"Kes sesini dedim!" Sunny bu sefer hızla sarışına çelme taktı. Yere düşürmesiyle beraber üzerine oturdu.

Şu anda onu sanki bütün rüyalarını yıkan Basil olarak görüyordu. Bütün renkler değişmişti, ne yaptığını bilmiyordu. Tek bildiği şey, onu fena inciltmek istediğiydi.

Basil aşırı korkmuş bir şekilde Sunny'e bakıyordu. Gözleri titriyor, akan yaşları durduramıyordu.

"Ölmeyi hak ediyorsun! Seni gördüğüm her saniyeden nefret ediyorum!"

"N-ne!? Ben hiç bir şey yapmadım Sunny! Canım yanıyor!.."

"Daha da yanıcak!" Bunu demesiyle altındaki oğlana bir kaç acımasız darbe daha indirdi.

"Sunny... C-canım yanıyor..."

"Umrumda mı!? O gözlerle bakmayı kes! Mavi irislerinden nefret ediyorum!"

Sunny sağdan bir taş aldı. Taş kırık bir kayaya benziyordu. Büyüktü ve ucu sivriydi.

Basil'ın sol gözüne doğru doğrulttu.

"Sunny dur ne yapıyorsu-! AAA-"

Ve indirdi. Basil acıyla bağırırken ise oldukça paniklemişti. İki eliyle ağzını kapattı. Acı içindeki sarışının iki gözünden de kan akıyordu. Sunny'nin elleri de hep kan olmuştu. Kalbi çok hızlı atıyordu. Basil bağırmaya çalıştıkça nefesi kesiliyordu.

Sunny bu durumdan kurtulmak için sadece bayılmasını istiyordu. Ağzını tutarken bir yandan burnunu da kapattı.

"Bayıl artık... hadi..."

Basil nefessizliğe dayanamadan bayılmıştı. Peki şimdi kendisi ne yapacaktı? Hızla ayağa kalktı fakat başı fazlasıyla dönüyordu. Sinüzitlerinde hissettiği dolulukla vücudu bayılmak istiyordu.

Yürümeye çalıştı, fakat ayağı takıldı ve o da başını taşa vurdu, bu darbeyle vücudu daha fazla dayanamadı. Kendisi de bayıldı.

SpmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin