Kırık bir kalp nasıl çalışır bilir misiniz? Beyinle mi? Üzüntüyle mi? Hayır. Bunların hiç biri seçenek değil. Kırık bir kalp zamanla taşlaşır. İçi nefret ve kinle dolar. Sonrasında da içinde öfkeden başka bir şey kalmaz. Normali budur.
Peki ya Wade? Onun kalbi kırık değil. Paramparça. Duygudan yoksun bir kukladan başka bir şey değil. Kalbi taşlaşmayı bile geçmiş. İçindeki hiddet o kadar büyük ki. Bir gün bunu gösterecek olursa son gelebilir. Ama o bunu yapmıyor. Yıllarca. O kadar çok sabretti ki. Hiç bir tepki göstermez olaylara. Sadece gülümser. Ama tehlike de bu zaten. Gülümsemesi.
Gülümsemiyorsa bir sıkıntı vardır ve bu sizin için pişmanlık demektir. Sizi sömürür ve hayal bile edemeyeceğiniz şeyler yapabilir. Gülümsüyorsa mı? O da aynı. Paramparça olmuş bir kalbi kim durdurabilir ki. Sonuçta kaybedebileceği son şeyi hayatı ve onu da isteği üzerine yaşamayı tercih edecektir.
Boş koridorda adımlıyordu Wade. Karanlıkta, tıpkı bir gölge gibi. Sessiz ve sağlam adımlarla ilerliyor. Ta ki bir kapı sesi duyana kadar. Duraksıyor ve koridorda ki büyük camlardan birinin yanındaki kumaşa saklanıyor. Abisini izliyor arkasından. Cariyeleriyle eğlenmiş odasına dönen abisini. Bugün zorla kabul ettirdiği Lance yüzünde aç kalmıştı. Elbette bir sakınca yoktu onun için. Lance'yi denemek bu sıkıcı hayatında bir eğlence olacaktı ona. Sessizce yürümeye devam etti. Bir kaç koridorun ardından buldu kendi odasını. İçeri girip kapıyı kapattı ardından. Sessizce flütünün yanına yaklaştı. Flütü kavradı ve zarifliğinden ödün vermeyerek çalmaya başladı. Öyle hoş bir tınısı vardı ki çaldığı melodinin. Lance kapıda dura kalmıştı. Yavaşça içeri süzüldü bedeni.
Yaklaştı ay ışığına karşı flüt çalan bedene. Sessizce beline dolandı kolları. Burnu boynuna değdi. İçine çekti o güzelim vanilya kokusunu. Ardından gözlerini kapayıp bir de öpücük kondurdu. Flüt sesi kesildi aniden. Wade kızıcaktı. Kızardı. Temastan nefret ederdi. Bir de bu şekilde yaklaşması... Affedilemezdi! Ama yapamadı Wade. Flüdünü indirip kapadı gözlerini. Bir elini belini saran ellere diğerini de boynundaki dudakların sahibinin saçına getirdi. Yavaşça okşadı saçları. Saf nefretle dolu olan kalbi bu çocuğa bir başkaydı.
Okşadı saçları bir süre daha sonra durdu. Ayrıldılar birbirlerinden. Wade anlamıştı o zaman. Bu adam bir başkaydı. Bedeni için değildi onun bu yaklaşımı. Belki statü içindi belki de başka bir şey için. Ama buna henüz karar veremezdi. Daha çok erkendi. Bir ay'ı vardı zaten onun. Kendini kanıtlayabilirdi.
"Bu gece de benimle yat. Gitme odana." dedi Wade. Korkuyordu ve kendini fazlasıyla kötü hissediyordu. Başını salladı Lance. "Siz nasıl isterseniz." dedi ve yatağa doğru yönlendirdi prensini. Üstündeki saten gecelikleri aldı. Kraliyet giysilerini çıkartıp giydirdi geceliklerini. Ardından saçlarındaki tacı çıkardı. Nazikçe taradı saçları. Biraz şu verdikten sonra da yatmasını sağladı. Wade ilgiye bir gülümseme daha sundu. Bir garip hissettiriyordu. Sanki Thomas'ın ona yaptığından daha farklıydı onun hareketleri. Yavaşça koltuğa ilerledi Lance.
Wade yanındaki boşluğun doldurulmayışına kaşlarını çattı. "Ne demiştim Lance? Bu gece benimle yat. Neden gidip koltuğa uzanıyorsun?" Lance şaşırdı. Güveninin kazanılmasının ne kadar zor olduğunu biliyordu. İkinci geceden yanında mı yatacaktı? "Peki efendim" dedi. Göğsü çarpıyordu. Yanına gitti ve efendisinin önünde eğilip yatağa girdi. "Saçma hareketler yapacağına gel de sarıl bana." dedi Wade bıkkın bir nefes verirken. Kafasını salladı Lance ve prense doğru yaklaştı. Wade beklemeden kollarının arasına girdi adamın. Evet, temasın her türlüsünden nefret eden prens şuan birine sarılıp uykuya dalmak üzereydi.
Bu garipti. Elbette öyle olacaktı. Sonuçta her olay insanları değiştirirdi. Nasıl kalbi paramparça olduysa belki de iyileşebilirdi de.
—
Wade yalvarmıştı. Annesine, babasına, akrabalarına, abisine. En çokta halkına yalvarmıştı.Wade annesine yalvarmıştı. Ölmesin diye. Çünkü ölürse ona olan nefret artar babası yüzüne bile bakmaz olurdu. Ama kadın dinlemedi oğlunu, o baloya katıldı. Sonrasında eve bir tabuttan başka bir şey dönmedi. O gün iki cenaze kalktı. Ölenlerden biri güzeller güzeli kraliçe. Diğeri ise bir çocuğun özgürlüğüydü.
Wade yalvarmıştı babasına. Onu abisiyle bırakmasın diye. Çünkü bu olursa zaten sevgiyi tatmamış yüreği, kinle dolacaktı biliyordu. Yine de adam bir şey yapamazdı. Hastalığa yenik düştü ve iki cenaze birden yapıldı. Biri kralın. Diğeri ise küçük çocuğun masumiyetiydi.
Wade yalvarmıştı akrabalarına. Ona bir yuva olsunlar. Yalnız kalmasın diye. Korkardı küçük bir çocuk yalnızlıktan. Ama hiç biri bakmadı yüzüne. Çocuktur, aptaldır dediler. Sonuç olarak bir cenaze daha kalktı. Bir çocuğun içindeki sevgi ölmüştü.
Wade yalvarmıştı abisine. Onu tecavüz etmesin. Kötü işlerine karıştırıp kullanmasın diye. Dinlemedi abisi. Tüm yönetim ondaydı sonuçta. Wade ona napabilirdi ki? Daha da üstüne gitti. İşlerini daima ona yaptırıp en ufak tersine cezalar verdi. Bazıları normalken bazıları işkenceye kayıyordu. O zaman biri daha öldü. Wade'in içindeki çocuktu bu sefer ölen.
Wade yalvarmıştı halkına. Görünüşünün kişiliğini etkilemediğini, onlara en güzel şekilde hizmet edebileceğini, abisini seçmemeleri gerektiğini. Ama yine olmadı. Onu aşağıladılar. Ona edilemeyecek sözler ettiler. İşte o gün biri daha öldü. Ruhu...
Tamamen kendini kaybetti Wade, kitaplar okudu. Kişilikleri taklit etti. Ve onlara ayak uydurdu. Buydu artık hayatı. Basit bir kukladan ibaretti. Bir taklitçiydi. Rolünü güzelce gerçekleştiriyor normal gibi görünmeye çalışıyordu. Nefretten ve kinden gözü tamamen bürünmemişti daha, hâlâ vakit vardı.
Bir de maskesi vardı tabi. Herkesin kafasını karıştıran o maske. Gözlerini kapattığı kumaş parçalarından bahsetmiyorum elbette. Gülüşünden bahsediyorum. Bazen deli, bazen ciddi, bazen sinirli bazen de samimi yapan gülümseme. En tehlikeli maske. O maske çok şey anlatır. Bu yüzden de tehlikelidir zaten.
Wade balkonundan kırlarda koşuşturan köpeği seyrederken gülümsedi. Hayvanlar, bir tek onlar masumdu ona göre. Onlar onu asla reddetmemiş. Görünüşünden dolayı yargılamamıştı. Gülümsedi ve aşağı bahçeye indi. Köpeği kucaklayıp çimlere uzandı. "Zaten hayatım çok karışık. Sence senin gibi oluruna bırakıp sevgiyi kucaklamalı mıyım yoksa her daim tetikte olup nadir bulduğum şeyi de mi kaybetmeliyim?" dedi köpekle oynarken. Köpek Wade'in yüzünü yaladı. İlgi hoşuna gitmişti belli ki.
"Off cidden. İnsanlar da hayvanlar kadar basit olamaz mıydı?" dedi gülümseyerek. Bir kez daha yalandı yüzü. Kıkırdayarak köpeği yere bıraktı ve kafasını gök yüzüne çevirip gözlerini kapattı. Çok çabuk sabah olmuştu ve onun hâlâ uykusu vardı. Tabi burada uyumak yerine üste yerine gitmeli tabi bir de Lance ye haber vermeliydi. Tabi bunu yapamadı. Çünkü bedeni bunun için fazla ağırdı. Bu yüzden sıcaklığa ve doğallığa kendini bırakarak uykuya daldı. Uyandığında Lance'nin çıldırmışçasına onu arıyor olduğunu hayal etti ve kıkırdayarak rüyasına daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blind Prince (bl)
Teen FictionBir suikastçinin hedefine aşık olması...Hem de hedefi kusurlu sayılan bir prens olmasına rağmen. Bir de ilk görüşte mi aşık olmuştu? Bu mümkün müydü ki? Her türlü şey için eğitilmiş bir suikastçi, hayattan ümidi kalmamış bir prense aşkı ve sevgiyi...