Güzel bir sabaha uyandı Wade. Abisi uzun bir tatile çıkmış bir kaç haftalığına buralarda olmayacaktı. Wade her şey ona kaldığı için memnundu. Öyle ki eski alışkanlıklarından birini yapmaya karar vermişti. Bahçedeki çardağa oturmuş çayını içerken bir şeyler okuyordu. Thomas ve Lance balkondan onu seyrediyor arada bir de birbirini inceliyorlardı. Sebepsiz bir gerginlik vardı ortada. Bunu onları tanımayan biri bile söyleyebilirdi. Ne komikti ikilinin haraketleri. Bir anda kahkaha sesi duyuldu. Bu ses Wade'in sesiydi. Kahkaha atıyordu.
Ardından bir kırılma sesi duyuldu. Çayı taşıyan fincan parçalara ayrılmıştı. İkilinin gözleri büyüdü. Tacı da fırlattı Wade. Öyle öfkeliydi ki bir çığlık attı. Elleriyle saç diplerini tutmuş çekiştiriyordu. Sorun ne diye sorma gereği duymadı Lance beklemeden hızla aşağı indi ve hayranlık duyduğu prense sarıldı. Sımsıkı sarılmıştı ki Wade onu reddedemesin. Wade öylece donup kaldı. Kendine gelmişti. Onu saran kollara baktı. Napıyordu? Bir kaç haftalık huzurunu saçma sapan duygu krizleriyle mi mahvedecekti. "Çekil" dedi gülümsemesi yüzündeydi hâlâ.
"Efendim.." dedi Lance. Wade gözü seyirirken gülümsemesini sıktı. "Bana itaat etmek zorundasın. Sana beni bırakırmısın demedim." dedi. Lance içine gelen ürpertiyle sarsıldı. Yine de pes etmedi. Efendisini sımsıkı tuttu. Gözlerini henüz görememişti daha. Merak ediyordu hâlâ. Sessizlik oluştu. Lance itileceğini hatta çok daha kötü şeyler yaşayacağını düşünmüştü. Ama bunlar olmadı sadece sessizlik ve kollarının arasında titreyen efendisi. Duraksadı. Kafasını kaldırıp efendisine baktı. Göz bandı hâlâ gözlerindeydi. Siyah kumaş ıslanmış yanaklarından aşağı kan süzülüyordu. Derin bir nefes aldı. Kıyafetinin içindeki cepten daha önceden kullanıldığı belli olan kanlı bezi çıkardı. Akan kanları sildi. "Git buradan." dedi. Tebessüm silinmezken tekrar etti."Git dedim."
Lance daha fazla itirazın anlamsız olduğunu anladı. Yavaşça geri çekildi. Ona son kez baktı ve yukarı çıktı. Onun ardından Thomas gelmişti. Elinde yeni bir siyah kumaş tutuyordu. Bir de yeni bir mendil vardı. Yüzünü temizledi Wade'in bembeyaz gözlerinin içine baktı bir süre. Büyüleyici geliyordu bu ona. "Gözlerini kapatmak zorunda değilsin. " dedi iç çekerek. Ona göre bu gözler çok güzeldi. Wade gülümsemesini büyüttü. "Biliyorsun beni. Bu beni daha rahat hissettiriyor. " dedi. Lance kafayı salladı. "Yani... Kör prens olmaya devam hm?" kafa salladı. "Aynen öyle." dedi ve gözlerini tekrar kapatıp temiz bezini cebine koydu. Thomas yerdeki kırık parçaları toplarken izlenildiklerini hissetti.
"Biz-" cümlesini tamamlayamadan dudaklarının üzerindeki parmaklar onu susturdu. "Biliyorum, Lance sen buraya geldiğinden beri bize bakıyor uzaktan. Yeni fark etmiş olabilirsin ama bir avcı açlığıyla bakıyor. Dakikalardır göz bile kırpmadı. " dedi kıkırdarken. Hoşuna gitmişti ilgi. Thomas boğazını temizledi. "Gözlerini görmek istiyor. Seni değil gözlerini istiyor." dedi ciddiyetle. Omuz silkti Wade. "Biliyorum. Ona istediğini verirdim ama... Ne eğlencesi kalırdı ki?" dedi gülerken. Thomas gözlüğünü düzeltti ve derin bir iç çekerken kafasını olumsuzca iki yana salladı. Wade gülümserken sarayın büyük kapısına yöneldi.
Ona bakan çalışanlar her zaman ki tiksinti dolu halleriyle duruyorlardı. Onlara gülümsedi teker teker. Hâlâ cidden göremiyor mu sanıyorlardı? Thomas peşinden gelirken bir kaç belge için belgelerin bulunduğu odaya geldi. "Bir kaç kraliyet işinin ardından biraz piknik yapmak istiyorum. Güzel bir sepet ve atıştırmalıklar ayarlar mısın canım?" dedi Thomas'a dönüp. Bir öpücük kondurdu yanağına ve gerekli olan belgeleri alıp çalışma alanına adımladı. Tanrı şahitti ki bu odaların yakın olması işine çok geliyordu. Masasına geçip sözleşmelerde ki maddeleri teker teker okumaya başladı.
Zaman fazlasıyla geçmiş olacaktı ki az kalsın uykuya dalıyordu. Kararan gökyüzünü gördü ve tüğ kalemi yerine yerleştirip ayağa kalktı. "Majesteleri karanlık oldu nereye gidiyorsunuz?" dedi kapıdaki hizmetli. Gülümsedi Wade. "Pikniğe gidiyorum. Siz de odalarınıza dönebilirsiniz. Bugün erken ayrılın" dedi. Adam önünde bile eğilme zahmeti duymadı. Neden duysundu ki? Diğerlerine göre o zaten kördü. Öyle olmasa bile öyle olmalıydı. Onu sepetle beraber saatlerdir bekliyordu Thomas. Nihayet gelmişti. "Lance nerede?" dedi. Gözlerini devirip iç çekti Thomas. "Yine bir yerlerden seni izlemiştir. Cidden ne baş belası. Neden idam ettirmiyoruz. Suikast girişiminde bulundu." dedi. Wade arkadaşına bakıp derin bir çekti ve kafasını iki yana salladı. "Hayır, hissediyorum. Onda bir bir şeyler farklı." dedi.
Thomas güldü. "Tabiki farklı o ucube nin teki." dedi dişlerini sıkarken. Kendini kontrol etmeye çalışıyordu. "Kimmiş ucube?" dedi Lance yanlarına yaklaşırken. Agresif bir surat ifadesine sahipti. Hissediyordu Wade. Thomas iç çekip sessiz kalmayı tercih etti. "Ah Lance iyi ki geldin. Gece pikniği mize katılmak istemez misin?" Lance gülümseyerek bakışlarını efendisine çevirdi. Gözleriyle o güzelliğe baktıktan sonra yavaşça yaklaştı ve ellerine öpücükler kondurdu. "Neden olmasın efendim?" dedi. Yüzündeki hayran ifade görülmeye değerdi.
Gerçi hayranlıktan çok aşk, şehvet, tutku, hırs ve haz vardı gözlerinde. Bu prensi kendinin yapabilmek istiyor gibiydi. Onların ailesinde böyleydi. Daha doğrusu krallığında. Kıymetli olanı kendinin yapardın. Ona üstün kılmazdın kendini, sadece korumak için bir güç gibi işaretti bu.
Saray'dan biraz uzaklaştılar. Yıldızlı bir geceydi. Bu yüzden etraf neredeyse aydınlıktı. Bir kaç ağacın bulunduğu ormana yakın bir yere oturdular. Kilisenin çanları buraya kadar geliyordu. Thomas yiyecekleri çıkardı. Birlikte yerlerine yerleştirdiler. Wade çayı çıkartıp diğerlerinde de ikram etti. Şaşkınlardı bir prens olarak ona hizmet edilmesi gerekirken o böyle davranıyordu. "Senin bu yüreğinin böyle oluşu beni daha çok üzüyor. Eğer böyle olmasaydın onlara her şeyi gösterebilirdin." dedi Thomas. Wade sorgularcasına arkadaşına baktı. Anlamamıştı. Sanırım onun böyle oluşunu kastetmişti. Gülümsedi arkadaşına. "İnsanların cahillik algıları değişmediği sürece ben haklı çıkamam." dedi Wade. Çayından bir yudum alıp ağaca yasladı sırtını.
"Yarın ok atmaya gidelim. Sen biliyorsundur dimi Lance?" dedi ona dönerken. Gülümsedi Lance. "Elbette efendim. Pek iyi değilim ama atarım." dedi. Wade meraklanmıştı. Onların ülkesinde nasıl olmuştu da okçuluğa bu kadar önem verilmemişti. Lance Wade'e yaklaştı. Saçlarına bir öpücük kondurup yanına oturdu. Temasına kızmıyacağını anlamıştı. Dudaklarını Wade'in boynuna dayadı ve tatlı bir öpücük bıraktı. Wade'in içi ürpermişti. Çok hoştu ama yeterli gelmemişti. Başkasına muhtaç hissetmişti ilk defa. Onun gözlerine baktı. Lance onun gözlerini göremiyordu belki ama o görüyordu. Çok da güzellerdi.
Çaylarını içip ve atıştırmalıklarını yerlerken muhabbet ediyor arada bir kişisel konulara girip sonra vazgeçiyorlardı. Dinlendirici ve sakın bir akşamdı. Tabi anlaşılan bu sadece Wade için geçerliydi. Diğer ikili bu konuda pek de mutlu görünmüyordu. Lance ikili olmayı yeğlerdi. Thomas ise sonsuza dek biricik arkadaşıyla olmak isterdi. Yine de Wade mutluydu ve bu mutluluk diğer ikisinin sakinliğini gerektiriyordu. Sonuç olarak eğlenmişlerdi ve Wade abisi olmadan bir gece daha geçireceği için mutluydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blind Prince (bl)
Teen FictionBir suikastçinin hedefine aşık olması...Hem de hedefi kusurlu sayılan bir prens olmasına rağmen. Bir de ilk görüşte mi aşık olmuştu? Bu mümkün müydü ki? Her türlü şey için eğitilmiş bir suikastçi, hayattan ümidi kalmamış bir prense aşkı ve sevgiyi...