3)T-K

18 3 6
                                    

Titrek adım hareket etmeye çalışıyordu Jimin, bu siktiğimin sokağında neden kimse yoktu? Işıklar parlıyor duruyordu, gözünün içine doğru hedef gibi giriyorlardı. Ayakları hareket etmiyordu ama o hareket ediyordu, şu an çok mutluydu. Az önce tüm parasını verdiği o şey yine ona ışıkları gösteriyor kafasının içindeki mutluluğu dehşet çoğaltıyordu. Birisi ona çarpmıştı. Anında geri adımlarken bir ayağı diğerine takılmış düşerken adamı tutmuş ve onunla düşmesini sağlamıştı. 

“Ne sikim yapıyorsun lan!” 

İtildiğini hissettiğinde sadece gülümsüyordu. Şu an gördüğü şeyler ona yetiyordu. 

“Sarhoş musun sen? Ne sırıtıyorsun aklını peynir ekmekle mi yedin?” 

Üstüne çıkmış olan alfa yerdeki alfaya yumruk atmak üzereydi fakat ellerinin altında olan sarı çocuk titremeye başlamıştı. “Sikeyim ne?” Üstünden kalktığında titreyen yerde “acıyor” diye inleyen çocukla bir şeylerin ters olduğunu anlamıştı ama korktuğu için hızlı adımlarla oradan uzaklaşıp sikik bir kafa yaşayan Jimin’i öylece bırakmıştı. 

Jungkook:

Taehyung’un evine, o küçüklüğümde yaşamayı en çok dilediğim eve giriş yaparken kalbim çok hızlı atıyordu. Gözlerim hızla yüksek tavanlı evi izlerken yemek kokusu burnuma çarpmıştı. Yutkundum ne pişirmişti? Daha doğrusu o mu yapmıştı? 

“Yemek yiyelim, beni takip et.”

Söyleme şekli hoşuma gitmediği için omuz silkmiştim. “Aç değilim.” 

Burnuma kadar eğilmişti. “Abim yemek yemediğini söyledi küçük tavşan.”

“Küçük tavşan?”

“Eve şaşkın şaşkın bakarken dudaklarını aralıyordun.”

Hemen geri çekilip aynada gördüğü kendisine kaşlarını çatıp mutfağa ilerlemişti. Ben de aç olduğum için peşinden ilerlemiştim. “Geleceğini bilmiyordum. Sadece fırına tavuk atabildim kusura bakma.”

“Sorun değil.”

Sessizliğim devam ederken sandalyeyi çekip oturmuş ve kendime göre ayarlayıp masaya doğru yaklaşmıştım. Gerilmiştim açıkçası. Az önce sadece tavuk demişti ama tabağımda tavuk, patates, lapa ve fasulye salatası vardı. 

Kendi tabağına da alıp karşıma oturduğunda masada duran iki içeceği yakınına çekmişti. Kendine koyduğu şarapla şaşkınca bakmıştım. 

“Ben de alabilir miyim?”

Başını iki yana sallayıp dalgınca “Kızgınlığın yaklaştı hormonların tavan şu an kızgınlığının düzenini bozabilir.” demişti. Dediği ile şaşkınca başımı tabağımdan kaldırıp ona bakmıştım. 

“Abin uyarmıştı telefonda.”

Bir anlık hevesim de kursağımda kalmıştı. Bana da benzesin diye bir visne suyu koymuştu. Küçükken elimde hep vişne suyu kutusuyla çıkar, onu içtikten sonra meksikalı komşumuzun çocuklarıyla top yapardık çünkü en pahalı toplara sahip Kim ve arkadaşları bizi oynatmıyordu. 

Hatırladığım şeyle gülüp ağzıma attığım soslu tavuğu çiğnerken konuşabilmek için bekliyordum. “Felsefe dersinde söylediklerinden sonra beraber senin hazırladığın yemeği yemek tuhaf hissettirdi.”

“Beslenmek temel bir ihtiyaçtır.”

“Barınmak da öyle.”

Dediğim ile bakışlarını kaçırıp şarabından bir yudum almıştı. Sarhoş olmaya değil damak zevkine içtiği belliydi çünkü şarabı damağında bir güzel süzdüğüne emindim. 

Mülteci *Taekook*   Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin