Elini bacağındaki dikiş izine dokundurdu. Yarası çabuk iyileşmişti, iyi bakılıyordu kendisine. Şimdi geriye, yere bastığında kemiğindeki ufak sızılar kalmıştı. Eh, o kadar da mühim değildi.
Kumaş pantolonunu düzeltip ayaklandı. Sızı büyük boyutta olmasa da yüzünü buruşturttu.
Kısa süreliğine koruma olarak görev yapacaktı. Bacağı tam olarak iyileştiğindeyse asıl görevine başlayacaktı. O görevi henüz kendisi de bilmiyordu...
Adrian Rostov... O gün kendisiyle konuştuktan sonra onu bir daha görmemişti.
Güçlüydü, Avrupa çapında bir güçtü bu. Kendisine kesinlikle yardım ederdi fakat karşılığında feda etmesini istediği şey de canıydı. Önemli değildi. Pek fazla canı yoktu zaten, özellikle yaşamak için.
Kravatını da düzelttikten sonra kendisine verilen odadan (en başından kaldığı oda) çıktı. Merdivenleri ağır ağır indi. Huzurlu hissettiriyordu. Ölebilecek olmak, bir insana huzur verebilir miydi hiç?
Ev değildi orası. Ev, ilkokulda arkadaşlarının anlattığı kadar sıcak bir ortama sahip olmalıydı. Hayır, yoktu. Daha çok iş merkezi gibiydi. Adrian Rostov bile uğramamıştı son iki haftada. Birçoğu için ev değildi yani.
Yiğit yine de evi gibi hissediyordu. Belki de ömründe görmediği ilgiyi buradaki ruhu katılaşmış adamlardan gördüğü içindi. Nedenini bilmiyordu fakat sürekli Yiğit'in etrafındaydılar.
Bugün Adrian Rostov gelecekti işte. Ufak bir toplantı yapılacaktı. Belki sonrasında Yiğit'e görevini açıklama zahmetinde bulunurdu.
Koridorun sonundaki odaya girdi. Herkes ayakta bekliyordu. Uzun bir masanın etrafındaydılar. Boş bulduğu bir yerde dikildi o da.
Sokaklarda uyuşturucu satmaktan iyiydi falat birine boyun eğmek şu an çok zor geliyordu ona. Kendisine amacını hatırlattı. Akif'i öldürecek ve böylece intikam oyununu başlatmış olacaktı.
Belki de tüm bunları yapamadan ölürdü.
Sorun değildi. Her türlü onlardan kurtulacaktı.
Ufak tefek fısıltılar kapının aralanmasıyla son buldu. Kafasını kapıya doğru çevirip bakmak istese de kolundan dürtülmesiyle diğerleri gibi başını eğdi.
Sinirle soluk çekti ciğerlerine.
Parfüm kokusu, yine o gelmeden gelmişti. Sert bir kokuydu fakat rahatsız edici değildi.
Soluğunu serbest bıraktı.
Masanın en ucundaki, geniş koltuğa kurulduğunu göz ucuyla izledi. Ardından diğerlerinin sandalyelere yerleşmeye başlamasıyla Yiğit de önündeki sandalyeyi çekti.
"Ulusoy! Sen buraya gel." Sakin fakat yüksek ses tonuyla söylediği cümleler, boş duvarlarda yankılandı.
Herkesin kendisine baktığını hissediyordu. Yanakları yandı. Ah, şimdi bir de çocuk gibi utanç belirtisi gösteriyordu. Esmer olmasına şükretti.
Diğerlerinin kendisine bakışlarını görmezden gelmeye çalışarak Adrian Rostov'un işaret ettiği sandalyeye (onun tam yanındaydı) dik bir duruşla yerleşti.
İki saat kadar şirketler, gelir gider hesapları gibi sıkıcı işler hakkında konuşuldu. Yiğit'in anladığı tek şey adamın dudak uçuklatacak bir servete sahip olduğuydu.
Toplantının sonuna doğru, görev dağılımı yapmaya başladı Rostov. Yiğit muhtemelen boş evi koruyacaktı.
"Ulusoy, sen benimle geleceksin bugün."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbim Yanımda ~ B×B
General Fiction‼️Gay Warning Yiğit kalbinin bu sefer yanında olduğunu düşünüyordu. Kimse çalamazdı... Öyle miydi?