<♡

23 4 7
                                        

Hashiraların kırk yılda bir insan gibi, medeni bir canlı gibi oturup konuştuğu ve muhtemelen Mitsuri'yi kırmamak için gelen Iguro ile tehdit edilldiği için gelen Shinazugawa'ya baktım. Bu toplantıları hala sıkıcı buluyordum.

"Herkesi buraya topladığım için üzgünüm! Umarım kimseyi rahatsız etmemişimdir fakat Himejima-san bunun önemli olduğunu söyledi" Shinazugawa Mitsuri'nin değil de Himejima'nin isteği üzerine burada olduğumuzu öğrendiğinde kendine çekidüzen verdi. Bense birkaç gün önce olan hashira toplantısı hakkında düşünüyordum.

"Kamado kardeşler, bizden onay aldılar. Zira Nezuko henüz insan yemedi fakat bunun olmayacağının garantisi yok-"

"Himejima, bunun için birkaç gün önce kendimi kefil sunduğumu hatırlıyorum" Oh, Urokodaki'den hızlı bir açıklama. Shinazugawa herne kadar Urokodaki ile arkadaş olsa dahi, şuan Himejime'yı savunacağı kesin. "Bunu söylemek istemezdim ama Urokodaki haklı, şuan burada toplanmamızın asıl amacı bu değil, haksız mıyım?"

"Tsuyo-San, önce dinleyin lütfen. Tanjiro Muzan ile yüz yüze tanısan ilk iblis avcısı, en azından günümüze göre, hashira toplantısı sonrası onu sorgulamayı unuttuk zannetmeyin."

"Bunu şimdi yapamayız, Himejima-san. Kamado bize karşı hala tedirgin, bize istediğimizi vermeyecektir."

"O zaman zorla alırız, Kocho." Iguro tehditkar (supheli) bir bakış attığında kıkırdadım. "Sana doğru bilgiyi vereceği ne malum?"

Neredeyse 1 saatlik toplantının ardından Kan Köşküne gitmek istiyordum. Fakat, ne yazık ki, Urokodaki ile bir görevim vardı. Şimdiye kadar on üç iblis avcısının gönderildiği ama hepsinin öldüğü bir görev, tehlikeli olduğu için bize verilmişti. Urokodaki ile aksam vakti saat 7 gibi buluşmak için sözleştik ve ben kendi köşküme doğru yol aldım.

Köşkün arka kısmına giderek silahlar için kullandığım deponun kapısını açtım. Icerde olan kılıçlara ve hançer gibi diğer basit (?) Şeylere göz gezdirdim. Kılıçları sevmiyordum, kullanımı daha kolaydı ama bana yakın dövüş konusunda baya açık veriyordu. Uzak dövüşü tercih ederdim. Bu yüzden kırılması daha kolay bir silah yaptırmıştım kılıç ustalarına, uzun saplı, ucundaki çelik Ölüm Meleğinin tasvirlerine benzetilecek şekilde yapmışlardı. Minnettardım. Fakat bu görev için kullanımı daha kolay birsey lazımdı, bu yüzden genelin kullandığı gibi nichirin (bu böyle mi yazılıyordu amk) kılıcımı aldım.

Sonunda köye gitmek için Urokodaki ile buluştuğumuz da, hızla yol aldık. İkimiz de birbirimizden hazzetmiyorduk ve görevin hızlı bitmesi için herseyi yapardık.

Sonunda yorulduğumda, -ki buraya kadar gelmem bile bir başarıydı- Urokodaki bana ayıplayan bir bakış attı. Bense sadece omzumu silktim. "Gitmemjz gerek, Tsuyo. Gece geç vakte bırakmadan halledelim şu isi"

"Bunu ben de isterdim ama yoruldum, Urokodaki."

"Bu kadar çabuk mu?"

"Herkes senin kadar dayanıklı olmak zorunda mı?"

"Kocho bile daha hızlı ve dayanıklıdır."

"Küçük Kocho'dan bahsederek sabrımı test etmeyi kes. Komik değil"

Benim yanıma gelerek oturdu ve yeri ayağıyla eşelemeye başladı. "Geceye kalsın istemiyorum bu iş, gidelim."

"Peki Urokodaki-sama hazretleri, başka bir arzunuz var mıydı?"

İç çekerek yeniden ilerlemeye başladığında peşine takıldım. Onunla uğraşmak eğlenceliydi ama karşılık vermezse hevesim kursağımda kalıyordu.

Sonunda köyün girişine ulaştığımızda, yanımda ki keseyi kontrol ettim. Görev bittikten sonra biraz daha burada kalacaktım. Halletmem gereken tatlı bir bela vardı ve ben o belayı özlemiştim.

In Another lifeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin