Çayını doldurup balkona adımladı. Bugün hava diğerlerine göre biraz daha serindi, üstüne tekrar hasta olmamak adına bir hırka geçirmişti. Sandalyelerden birine oturup diğerine de ayaklarını uzatmıştı, çayından bir yudum alıp rüzgarın tenini okşamasına izin verdi. Gözlerini kapattı bir süre, Barış'sız geçirdiği dört günü düşündü. Yazacak kadar cesaretinin olmayışını, korkaklığının sonu olacağını düşündü.
O gün elinden sıyrılıp gittiğinde sadece yanında değil, içinde de koca bir boşluk yaratmıştı Barış. Kendisinden başka hiçbir şeyle dolduralamayacak, her aklına geldiğinde daha da büyüyecek bir boşluk. Bir şey yapmazsa eğer tüm bedenini kaplayacaktı, sürekli yanındayken birdenbire onsuz kalmanın tadı midesini bulandırıyordu.
İç geçirip bir dal aldı paketinden, Barış'ın yokluğunda yaptığı tek şey sigarasını yakıp düşünmekti. Düşünüp durdu günlerce, bütün çıkışlar aynı yere varıyordu. Hepsi Barış'la bitiyordu, tek çaresi Barış'tı. Koca bir nefes çekti içine, sokaktan gelip geçenlere baktı bir süre. Zamanında korktuğu dalgaların içinde çoktan boğulmuştu Semih, hislerini yok saymanın bir manası yoktu.
Özenle inşaa ettiği tüm duvarları yıkmıştı Barış, sarıp sarmaladığı içine dokunmuş kimsenin yapamadığını yapmıştı belki de. Semih hayatında ilk defa birinin onu anlamasını tüm benliğiyle istiyordu, tüm ağrılarının ilacıydı çakma sarışın. İçindeki fırtınadan kaçarken sığınabileceği tek eviydi Barış. Nereye gitse Barış'ın yokluğu onu her yerde takip ediyordu, kendini hatırlatmadığı tek bir saniye bile yoktu.
Dün akşam kafasını dağıtmak ve temiz hava almak için dışarı çıktığında baktığı her yerde onu görmüştü. Onunlayken güzel gelen bu sokaklar gözünde harabeye dönmüş, bakılır yanı kalmamıştı. Kafası eğik, adımlarını izliyor kafasının estiği yere gidiyordu. Kendini nasıl affettireceğini düşünüyordu, öyle bir ihtimal gözünde yoktu bile ama umut etmekten alamadı kendini. Rastgele attığı adımları son bulduğunda önünde durduğu dükkana baktı.
Hiç düşünmeden içeri girmişti, Barış'a hediye almayı koydu kafasına fakat zihninde tek bir fikir bile yoktu. Önünde dizilmiş olan takılara göz gezdirdi, dükkanda dolaşıp durdu. Bir şeyler bulamayacakmış gibi hissediyordu ki gözüne takılan kolyeyle birlikte durmuş, olduğu yere adımlamıştı hemen. Eline aldığı gibi kasaya gitmişti.
"Benim için özel birine hediye alıyorum da hediye paketi yapabilir misiniz?"
Ağzı kulaklarına varmış bir şekilde konuşuyordu, paketi alıp dışarı adımladığında Barış'a hediye verecek olma düşüncesi bile içini ısıtmıştı. Fakat yüzüne bakacak gücü ve cesareti nasıl bulacağını bilmiyordu. Bilseydi çoktan yanına gitmişti zaten.
Çayını bitirip içeri geçmiş, bardağı bulaşık makinesine koyduktan sonra salona adımlıyordu ki Arda'nın seslendiğini duydu. "Semih," arkasını dönmüştü, koridordaki aynada saçını düzeltiyordu Arda. Kendisine bakmadan konuşmaya devam etti, "Bu akşam geliyorsun değil mi?"
Arda'nın sorusuyla nereye olabileceğini bilmediğinden kaşlarını çatmıştı. "Nereye geliyor muyum?"
"Unuttun mu salak? Ferdi'ler bu akşam sahne alacak ya."
Semih'in duyduklarıyla zihninde şimşekler çakmıştı. Doğru ya, Barış söylemişti kendisine. Nasıl unutmuştu? Elini saçlarına daldırmış kafasını yan yatırmıştı, "Gelmeye çalışacağım." dedi sıkıntılı bir şekilde. Nasıl gidecekti bilmiyordu, izni bitmişti ve tekrardan işe dönecekti. Birkaç günlük yokluğundan dolayı diken üstünde gibiydi ve erken çıkmadığı sürece sahnelerine yetişebilir miydi bilmiyordu, patronunun buna izin vereceğine dair de şüpheleri vardı fakat elinden geleni yapmaya yemin etti.