04|Doğum Günü Hediyesi

765 59 9
                                    

Yurt odamda öylece uzanırken bir kaç arkadaşım doğum günümü kutlayıp koyu bir sohbete dalmıştı. Boynumda ki inci kolyeyi çıkarsam da taktığım bileklik duruyordu. Onu incelerken çıkan arbade sesleri git gide sinirlenmeme sebep verdi.

"Üç yaşında çocuklar gibi birbirinizle uğraşmayın sessiz olun." Söylenmemle bakışlar bana döndü. "Rahatsız olduysan kapı orada." Elim kucağıma düşerken kırıldığımı hissettim ama belli etmedim.

"Saçma sapan konuşmayın ya, Efe gel kardeşim sende aramıza katıl böylece rahatsız olmazsın." Mavi gözlere sahip ismi Yavuz olan genç genel olarak sosyal ve sevecen birisiydi. Kötü niyetli olmasa da yanında ki sarı şeytandan hazetmiyordum. "Yok hava alsam iyi olacak." Bakışları görmezden gelip odadan çıkmak için adımladım. "Çocuğun doğum gününde ne diyorsun sen?" Duyduğum sözlerle istemeden gözüm doldu. Utanmasam annemi istiyorum diye ağlayabilirdim. Bu hayatta dayanamadığım şeylerden birisi de fazlalık gibi hissetmekti ve az önce fazlalık gibi hissetmiştim.

Bahçeye çıkıp duvar yakınında olan banka geçerken soğuk hava vücuduma akın etti. Mont almayı unutmuştum. Gözlerim Akın'nın yurt odasının camına kaydı, çağırsa mıydım ki?

Kafamda ölçüp tararken en son vazgeçip azda olsa ısınmak için bacaklarımı kendime çektim. Başımı dizimin üstüne yaslarken insan ilişkileri yapmada ki problemin sebebinin onlar mı yoksa kendim mi olduğunu düşünüyordum. Belki de onlar haklıydı, şu an objektif düşünemiyordum pek.

Yanıma yaklaşan görevliyle duruşumu düzelttim, elinde bir mont vardı.

"Efe'm bu soğukta ne yapıyorsun, al giy şunu. Millet bile sana acıdı." Montları elinden alırken kaşlarım çatıldı. "Kim acımış bana?"

Görevli omuz silkti ve diğer elinde ki hediye paketini verdi. "Montu veren kişi bunu da sana vermemi istedi, anlaşılan sadece acıyıp mont vermemiş." Verdiği montu donma tehlikeme karşı aceleyle giydim, çok güzel kokuyordu. Kokusuna kendimi kaptırmadan önce paketi aldım.

"Kimse acımamıştır Okan Abi ya, bugün doğum günüm. Cenk şerefsizidir."

Görevli de benim gibi gözlerini devirdi. "Cenk kim biliyorum herhalde, getiren kişi hayır sever bir iş adamına benziyordu. Karizmatikti, kıskandım. Ben ona benzesem Cemileyi tavlamam 3 saniye alırdı." Gözleri korkuyla büyüdü. "Bu adam umarım Cemileyle denk gelmez, güzel sevgilim seçimlerini sorgular."

Bayık gözlerle onu dinledim, benim sözlerini pek takmadığımı görünce sıkıntıyla oflayıp cemilem diye diye geri gitti.

Bakışlarım hediye paketine kaydı. Cenk değilse başka kim olabilirdi bilmiyorum ya da itiraf etmek istemiyordum. Ufakça dışarıya doğru bir bakış attım. Elbette göremedim.

Yeniden pakete odaklanırken bomba olmasın diye dua etmeye başlamıştım. İçinde ne var diye hafifçe salladım ama ses duyamadım. Derin bir nefes verdim, parmaklarım kurdeleye giderken açmamla beni güzel bir kutu karşıladı.

Kutuyu açtığımda içinden çıkan gümüş zincir kolye gözlerimin büyümesine sebep verdi. Bu tür kolyelere bayılıyordum!

Tekrar kutuya baktığımda bir not ve kalem olduğunu farkettim. Sevincim kursağımda kalmıştı. Monttan aldığım koku rahatlarmak herine huzursuz hissettirdi. Sanki birisinin nefesi her saniye ensemdeydi.

Notu elime alıp korkuyla okudum.

'Ne bu güzel diline kötü sözler yakışıyor, ne de o güzel boynuna bir yabancının kolyesi. Doğum günün kutlu olsun her şeyim.' .

Dudaklarımı birbirine bastırdım, polise mi gitseydim? Hayır, hayır olmazdı.

"Naber?" Kafamı kaldırmamla Akif'i görmem bir oldu. "Senin ne işin var burada." Düşünürmüş gibi yapıp kendi yurt camını gösterdi.

"Burada kalıyorum ne tesadüf aynı binalardayız, bahçede oturduğunu görünce tek bırakamazdım." Bakışları elime doğru kaydı. "O ne?" Almasını engelleyemeden beni tutup notu eline aldı.

"Akif verir misin?

Sinirle soluyarak zincir kolyeyi o görmeden cebime kattım. "Bu kim? Sevgilin mi?" Kıskandığını hissettim. "Evet." Ona inat onaylarken bana bakmamıştı. "Hangi kız bu kadar sert sözlerle not bırakır bilemiyorum Efe." İmalı sözlerine cevap vermedim. Yine kaçıp gitme isteğim gün yüzündeydi.

"Seni ilgilendirmez." Elinden not kağıdını sertçe aldığımda kırıldığını belli eden bakışlarını gördüm.

"Tamam sanırım modunda değilsin, yarın sınıfta görüşürüz ya da görüşmeyiz bilemiyorum Efe. Kendini toparlayıp gel." Gözlerimin içine bakarak konuşup seri adımlarla yurda doğru gitti.

Sinirimin söndüğü sırada biraz farkındalık yaşadım. Sanırım bunu yazan kişiye olan sinirimi Akiften çıkarmıştım. Ne kadar istemesem de bir özür lazımdı.

Doğum günümde başıma gelmeyen kalmamıştı resmen.

Geçen sefer ki gibi notun arkasını çevirip bana bıraktığı kalemi elime aldım. Hızlı olup hayatımda var olan tek arkadaşıma yetişmek istiyordum.

'Peşimi bırak beni ürkütmek dışında hiç bir şey yapmıyorsun. Eğer bu kadar seviyorsan karşıma çıksan iyi edersin aksi takdirde seni polise şikayet etmiş olucam.'

Kendi kendime yazıldığım şeyi onaylayıp notu duvara kattım. Benim görmediğimden emin olana kadar almayacağını biliyordum o yüzden onunla uğraşmayı bırakıp koşar adım yurda dönmeye başladım. Üzerimde ona ait olan montun varlığını unutmuştum.

--

Hikaye nasıl gidiyor ne yapıyorum inanın bilmiyorum. Keşke Mehmet Ali Efendi'nin gözünden de okusaydınız belki kitap bitince hoşuma giderse bir de onun gözünden yazarım.

Efe çok çabuk sinirlenip bir anda yükseliyor ve kendinin farkında olmadığı şeyler yapabiliyor. Sonra siniri sönünce -ki çabuk söner- farkındalığı ile bir şeyler yapıyor olabilir. Buna çok fazla şahit olacak gibisiniz o yüzden demek lazım diye düşündüm

Yorum yapmayı unutmayın önerilere açığım

Zaaf'ın Bedeli -GAY-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin