Gözlerimi kapatıp kendimi saçlarımı okşayan rüzgarın kollarına bıraktım. Etrafta sadece kuş cıvıltıları vardı. Burnuma yeni yaptığım kahvenin sert kokusu ilişti. Oturduğum sandalyeye sırtımı iyice yaslayıp ayaklarımı diğer sandalyenin üzerine uzattım. Köyün tek sevdiğim yanı sessizliği ve sabahları yaptığım mis gibi kahve keyfiydi.Tahminlerime göre bir kaç dakika sonra bütün ev ahalisi uyanacak ve müthiş bir curcuna başlayacaktı.
" Yağmur ! " Ben kahve keyfimin sonuna gelmiş bulunmaktayım.
Gözlerimi sert bir nefes vererek açtım. Bu evde ben olmasam kimin adıyla bağıracaktı acaba ?
" Geldim ! "Yayıldığım sandalyeden kalkıp yarısı içilmiş soğumaya yüz tutmuş kahveyi aldıp içeri girdim. Hızlı adımlarla merdivenleri inip mutfağa ulaştım. Fincanın dibinde kalan telveyi yıkayıp makineye yerleştirdim.
" Yağmur ! " Sesi salondan geliyordu. Mutfaktan çıkıp salonun kapısına ulaştığında asıl curcunanın burada olduğunu gördüm. Gözlerim hayretle açılırken kaşlarım havalandı. Bu... Bu fırtınaydı. Hatta felaket. Bu salonda kesinlikle bir savaş yaşanmıştı. Normal şartlarda başka türlü bu hale gelmesi pek mümkün değildi.
Salonda duvarın dibinde olan kanepeler ortada buluşmuş, tekli koltukta kanepenin üstüne devrilmiş haldeydi. Elektrik süpürgesinin başlığı bir yerde, motoru başka bir yerde, hortumu bambaşka yerdeydi. Hepsini geçtim bu salonun perdeleri nereye gitti ? Annem an itibariyle dip köşe temizliğin suyunu çıkarmış olabilirdi.
" Gel kızım şu kotukları yerleştirelim. " Anneme hayretle bakmaya devam ederken tuttuğu kanepenin diğer tarafına geçip duvara doğru ittirmesine yardım ettim.
" Anne sen bu temizlik işlerini fazla mı abartmaya başladın ? " Annem bana bıkkın bakışlarını yollarken ellerini beline koydu.
" Kızım ağzın değil elin çalışsın. Birazdan Emel teyzenler hastaneden gelecek daha kahvaltı hazırlamadık. "
Tekli koltuğu alıp köşeye koyduktan sonra diğer kanepeyi yerine yerleştirdik.
" Git Yiğit' i kaldır. Perdeleri assın. Sonra da bi çay suyu koy. " Hızlıca dediklerini yapmak için salondan çıkıp merdivenleri hızla çıkarken annemin arkamdan seslenmesiyle durdum.
" Ay ! Nasıl da unuttum Yağmur. Babanı da kaldır. Bora' nın uçağı inmek üzere. Gitsin alsın çocuğu. " Bora mı geliyor ?
Bora... Komşunun oğlu... Çocukluğuma dair her şey...
Her bulduğu fırsatta beni sinir etmek için elinden geleni yapardı. Tabi bende altta kalmaz, sinir olacağı her şeyi bir anda yapar onu canından bezdirirdim.
Ortaokulda peşimden ayrılmaz bana yaklaşmak isteyen çocukları okul çıkışında haşat ederdi. İki ablası olduğu için onlara yapamadığı abiliği bana yapıyordu herhalde. Ne kadar bu tavırlarına sinir olsamda içten içe sahiplenmesi ve beni bütün kötülüklerden koruması hoşuma giderdi. Okulda istediğime efelenme imtiyazına onun sayesinde sahip olmuştum. Yani onun sayesinde küçük bir Cesur Yürek olarak yetişmiş olabilirim.
Sahi ne zamandan beri görmemiştim onu ? O babamın takımında oynarken başka bir takımdan teklif aldıp Ankara' ya gittiğinde mi ? Hayır. Ben liseyi İstanbul' da okumak için teyzemin yanına taşındığımdaydı galiba. O günden sonra da bir daha görüşememiştik. Sadece annemden Fenerbahçe' ye transfer olduğunu ve dün Yiğit' in enteresan gol sevincine onun sebep olduğunu öğrenmiştim.
Şimdi düşünüyorumda aramızda ki bağ ne kadar çabuk kopmuş. Birbirinden ayrılmayan süper ikili Bora ve Yağmur artık isimleri bile yan yana gelmeyen iki insan olmuştu. Küçük Yağmur bu günleri iyi ki bilmiyor, yoksa zavallı küçük Bora' nın canını okurdu herhalde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERVANE ( Futbol Kurgusu )
Aktuelle LiteraturKüçük bir şehirden İstanbul'a okumak için gelen Yağmur, Bora' nın varlığının hayatındaki domino taşlarını bir bir yıktığını fark etmeden yaşar fakat son taş fırtınayı koparmak için yeterlidir. Diğer yandan futbola kendini adamış bir adam ve onun...