💌 The 1975 • Me & You Together Song
Ne alacağımı bilmeden marketin içinde volta atıyordum. Cuma akşamını evde yalnız geçireceğime sevindiğim yaşlara gelmiş olmak beni huzursuz etse de yavaş yavaş kabulleniyordum. İçki reyonunda durduğumda eğilip alt raftaki şaraplara bakmaya başladım. Henüz top-shelf içki içecek kadar ekonomik rahatlığımın olmaması sinirlerimi bozuyordu. Gerçi öğrencilik hayatım boyunca da hep alt raf şarabı içtiğim için tadına alışıktım. En ucuz şişeyi alıp market arabasına koyduktan sonra
diğer reyonların arasında gezinmeye başladım. Üst üste dizilmiş tuvalet kağıtlarını görünce evde tuvalet kâğıdı kalmadığı aklıma geldi. Üst raftaki tuvalet kağıtlarından birini alıp şarap şişesinin yanına koydum. Son durağım hazır yemek dolabıydı. Dolaptaki hazır sandviçlerden üç çeşit alıp onları da arabaya attım. Aldıklarımın parasını ödeyip marketten çıktığımda alışveriş merkezinin içi, cuma akşamı olduğu için, iyice kalabalıklaşmıştı. İnsanların arasından sıyrılarak alışveriş merkezinden çıktım. Ankara'nın soğuk havası yüzüme çarpınca ürperdim. Otoparktaki arabaların arasından zikzak çizerek otobüs durağına doğru yürürken bineceğim otobüsün geldiğini görünce koşmaya bile tenezzül etmeden olduğum yerde durdum. Derin bir nefes alıp en yakındaki duvar dibine geçtim. Bir dahaki otobüsün gelmesine yirmi dakika vardı. Duvara yaslandığımda midem guruldayınca poşetin içindeki sandviçlerden birini çıkarıp paketini açtım. İçinde bulunduğum duruma gülsem mi ağlasam mı bilmiyordum. Kuru sandviç boğazımdan zar zor geçerken birkaç kere yutkundum. Su şişemi çıkarmak için çantamı açtığımda şişenin dibindeki bir yudum suyla göz göze gelmemle hayal kırıklığına uğramıştım. Şişenin dibindeki suyu içip çöpünü yanımdaki çöp kutusuna attım. Boğazımdaki kuruluk geçmemişti. Son çare olarak poşetin içinden şarap şişesini çıkarıp çakmak yardımıyla tıpasını açar açmaz kafama diktim."Devrim hocam!"
Adımı seslenen kişiye bakmak için kafamı kaldırdığımda Yiğit Efe'yle göz göze gelmiştim.
"Yiğit?" dedim elimdeki şarap şişesini alelacele arkama saklarken.
"N'apıyorsunuz burda?"
"Markete gelmiştim, eve gidiyorum şimdi." dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.
"Efe?" diye seslendi Yiğit Efe'nin arkasından gelen adam.
Ben daha önce görmediğim bu adama bakarken Yiğit Efe arkasını dönüp adamı tişörtünden çekerek yanıma getirdi. Uzun boylu, yapılı bir adamdı.
"Hocam, dayımlaydık biz de."
Yarım bir gülümsemeyle hakkında tek bildiğim şeyin Yiğit Efe'nin dayısı olan adama baktım.
"Merhaba, Barış Alper ben." dedi elini uzatırken.
"Devrim, Yiğit Efe'nin öğretmeniyim."
"Meşhur Devrim hoca sensin demek ki," dedi gülerek.
"Efe sürekli sizden bahsediyor."
Gülerek Yiğit Efe'ye baktım. Parlayan gözleriyle bir bana bir dayısına bakıyordu. Barış'ın bakışları yanımda duran yarısı yenmiş sandviçe kayınca dikkatini dağıtmak için birkaç kere öksürdüm. Daha önce hiçbir öğrencimin velisiyle bu durumda görüşmemiştim.
"Hocam eve gidiyorsanız sizi bırakalım, biz de eve gidiyoruz."
"Dayına zahmet vermeyelim Yiğitciğim." dedim gülerek.
Hem tanımadığım bir adamın arabasına binmek istemiyordum hem de arkamdaki şişeyi görmemeleri için onlar gidene kadar oturduğum yerden kalkmak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
teacher's pet // barış alper yılmaz
Fanfikce💌 Yüzyüzeyken Konuşuruz • Ankara Kapkara "Gelemem, çok soğuktur şimdi Ankara."