Gökten düşmeye devam eden Ryder, yere çakılmasına on metre kala bir hava akımına kapılmış ve süzülmeye başlamıştı. Bu şekilde süzülerek yere inip nihayet iki ayağı üzerinde durduğunda, tanrıların onlarla işi olmadığını bilmesine rağmen içinden "Şimdilik teşekkürler." diyebildi. Sonradan anladığı üzere bu süzülme olayı gezegenin teknolojisinin işiydi. Zaten düşerken birçok böcek yutmuştu, artıdan bir de ağzı kurumuş ve yapış yapıştı. Ağzında tükürük kalmış olsa ilk iş ağzında kalan, yutmadığı birkaç böceği tükürürdü. Bir yerlerden peri özü bulup içmeyi düşündü ama geldiği gezegende bulabilir miydi ki? Normalde yiyip içtiği şeyler burada var mıydı? Ya yoksa... Açlıktan ölmesi mümkün müydü? Ya da buranın yemekleri bünyesine zarar verir miydi?
Önüne düşen saçlarla bir an şaşırdı. Bir yere mi takılmıştı da kafasına düşmüştü bu şeyler? Kendi saçları siyah değildi, grinin açık bir tonu sayılabilirdi. Eliyle önüne düşen tutamı çekiştirdi, ardından bedenine bakmasıyla daha büyük bir şoka girdi. Düşerken de bir gariplik olduğunu fark etmişti ama ölmeye o kadar odaklanmıştı ki bunu tamamen algılayamamıştı bile.
Bedeni tamamen değişmişti. En azından gördüğü kadarıyla öyleydi. Siyah ve hafif uzun saçları, gri gözleri, bembeyaz teni, takıları ve giydiği deri ceketiyle oldukça havalı gözüküyordu aslında. Tabii kendisi henüz yüzünü görmemiş olduğu için bir kanıya varamasa da kıyafet ve takılarını sevmişti. Yüzünü de bir o kadar merak ediyordu, bu yüzden etrafta dolaşıp ayna aramaya başladı. Belki bir mağazaya rastlar ve orada bulurdu.
Sonunda üzerindeki gerginliği biraz olsun attığında etrafını detaylıca inceleme fırsatı bulabilmişti. Burası... Çok karanlık ve daraltıcı bir havası vardı. Her ne kadar modern gözükse de her yerin siyah olması içinize sıkıntı vermiyor değildi. Düşerken bu göğe doğru uzanan gökdelenlere çarpmadığı için şanslı olduğunu düşünüyordu, o düşüşün gezegene girme yolu olduğunu ve gezegenin teknolojisi tarafından kontrol edildiğini bilmeden. Zaten yere çarpmadan, süzülerek inmesinin sebebi de buydu. Yalnız, sandığınız kadar aptal değildi kendisi. Süzülmeye başladığı anda bunun sistem tarafından yapıldığını fark etmiş ama çok sorgulamamıştı zira biraz öncesinde öleceğine kendini oldukça inandırdığından beyni düzgün çalışmıyordu.
Geniş caddenin iki tarafına sıralanmış dükkanlar ve gökdelenler, kaldırımlarda adım başı dikilmiş ağaçlar, yukarıdan geçen hızlı trenler, süper hızda arabalar ve uçaklar... Her şeyin mavi ve siyah renklerde olması da biraz garip gelmişti ona. Her şey bir düzene göre yapılmış gibiydi ve muhtemelen öyleydi.
"Nereden başlasam ki?"
Konuşmasıyla tuhaf olan başka bir şey daha fark etti. Dediğini anlıyordu fakat kulağa garip geliyordu, sanki farklı bir dilde konuşuyordu. Çok geçmeden buranın düzenini anladı, sonrasında aklına önceden okuduğu bir yazı geldi. Bundan yıllar önceydi. "İnsanlar tarafından terk edilen Dünya gezegeni büyük işgalci grubu Süvenyr tarafından ele geçirildi. İnsanlardan başka ırkın yaşamına uygun olmayan bu gezegene gelenleri insan formuna çevirecek bir teknoloji geliştiriyorlar. Ayrıca gezegende dil birliğinin sağlanması amacıyla bu insan formlarına ortak dil özelliği de yerleştirileceği duyuruldu." aklından geçen haber nihayet her şeyi açıklığa kavuşturmuştu.
Sonunda boş boş gezinmeyi bırakıp bir mağazaya girdi. Ayna bulma umuduyla gezindiği kıyafet mağazasında, tam bir ayna bulup karşısına geçmişken bazı bağırışlar duydu. Önce aldırmadan yüzünü incelemeye devam etti, bu görüntüyü sevmişti. Sonrasında gürültünün artmasıyla odağını o tarafa çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Celestial Paradox
Fantasy"Ve karşınızda, Celestial Paradox!" Alkış ve tezahürat sesleri yankılanan alan şimdi ona çok tanıdık geliyordu. Sanki sahneye ilk çıkışı değildi, yıllardır aynı şeyi yaşıyormuş gibiydi. Aynı günü, aynı anı, aynı sahneyi... Bin bir defa yaşamış gibiy...