10. Bölüm

58 12 2
                                    

• Bismillahirrahmanirrahim•



°°°°°




Ellerime ilk defa bir yahudi kanı değmişti. Hemde daha ilk defa tuttuğum silahla. Bu kadar cesaretli olacağımı kendim dahi bilemedim  ama konu demekki mazlumun canı ve İslam olunca insanın içinde başka bir şey çıkıyordu. Ellerime baktığımda silah hala elimdeydi ve ciddi anlamda elime yakışan birşeydi. Biri omuzuma dokununca hemen ona baktım. Aden elinde siyah bir peçe tutuyordu. Benim peçe olarak kullandığım örtümün üzerine yavaşça taktı ve bende alttan örtümü yüzümden çektim. Tesettür sadece rahatlıkta olan değil zor zamanda ondan vazgeçmeden yapılandı. Ben peçemi seviyordum çünkü bu bana dinimin bir emriydi.

Elimdeki silahı bırakmadan Aden'e sarıldım. Elimdeki  silahı belkide normal hayatımda verseler tutamazdım veyahut taşıyamazdım ama şu an içimde  öyle bir iman vardı ki bir tankı bile kullanırdım.

"Sen delisin." Evet bencede bu doğruydu çünkü ben bile kendimi normal hissetmiyordum. Ona sarılırken kendimi bir an kendimi  küçükken Emre'ye sarılmış gibi hissettim. Bir kardeş ne kadar fazla şeyi ifade ediyordu. Belkide onları bir daha asla göremeyecektim. İçimdeki aile hasreti ile Aden'e daha sıkı sarıldım. Yanmda olan ve bana destek veren tek kişi oydu. Bu duruma çok hızlı mı alışmıştım bilmiyorum ama sanki ben yıllardır bunun için eğitilmiş gibiydim.

Sarılmamızı sonlandırarak etrafımdaki insanlara baktım. Onlar böyle bir durumun doğduklarından beri içindeydiler. Yahudiler sığınmacı olarak geldikleri topraklara ihanet etmişlerdi. Onlara kucak açan Filistin topraklarını Filistin kanı ile ıslatmıştı. Ve hala bütün İslam alemi susuyordu. Kıyamet yakındı.

Etraftan Tekbir sesleri yükseldi. İşte bu ses cennete gideceklerin sesleriydi sanki. Tabii orasını ancak ve ancak sadece Allah bilirdi. Herkes yeniden hiçbir şey olmamış gibi yerlerine döndüler. Bende Aden ile beraber biraz dolanmak istedim. Onun ve Ömer'in hayat hikayesini merak ediyordum. 

Biraz ilerledikten sona aslında bir tepede olduğumuzu anladım. Çok yüksek değildi ama şehrin bir kısmını görebiliyorduk. Daha doğrusu enkaz olan ve belkide hala altlarında minik bedenlerin olduğu büyük bir şehrin enkazını. Zaten binalar ayakta olsaydı şu an b kadar büyük bir alan görümezdi. Her taraf griydi. Sanki hayat Gazzade siyah beyazdı.

Yere oturarak biraz daha enkaz izledim. Söze ilk onun başlamasını istiyordum çünkü kendimde o cesareti bulamıyordum. O da sanki benim gibiydi veya sadece enkazdan etkilenmişti. Ama onun acısı benimkinden daha büyüktü. Ben daha burada bu acıyı kaç saattir çekiyordum ki? O ise yıllardır burada bu acıyı iliklerine kadar işlemiş bir şekide çeken bir genç  kızdı. "Buradan gitmeyi hiç düşündün mü Aden?" Cevabı belli olan bir soruydu. Ne kadar diğer  milletler bizim kanımız üstündür desede Allah yolunda canlarını veren millet hepimizden üstündü.

"Düşünmek mi? Aklımdan dahi geçirmedim. Burası benim toprağım  ve kanımın son damlasına kadarda burada savunacağım. Aslında saaşım toprak savaşı değil. Ba gerçekten burada toprak için savaşmıorum ben. Baksana müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa'ya. Nasılda yahudilerin ellerinde. Bizim olan kıblemiz onların elinde. Düşüncesi bile korkunçken biz şuu an bu durumu yaşıyoruz. Ve hala çoğu müslüman diyen arkamıza değil."

Bazı sözler haklılığından sustururdu insanı. Davamız toprak değildi. Davamız Mescid-i Aksa'ydı. Ben konuşmayınca o devam etti sözlerine.

"Tamam biliyorum burası toprağımız ama hepsi zaten Allah'ın. Galiba içimde de o intikam duygusu var. O kadar katledilen bebeklerin, annelerin, çocukların, yaşlıların, insanların. Burada olan katliam bir başka." Boğazı düğümlenmiş gibi sustu ve bir daha konuşmadı. O suskunluk sözde müslümalara yeterdi.

MESELE AŞK DEĞİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin