Burçin üniversiteyi kazandığı hafta babası iflas etmişti, devlet okulu olsa da paraya ihtiyacı olacaktı. Oflayarak beşinci kafeye girdi, neyse ki kabul edilmişti.
Eylül ayına kadar çalışmıştı o kafede, tüm parasını nakit olarak kenara atıyordu. Annesini küçükken kaybetmiş, evli olan ablasından ise bir yardım göremeyeceğini biliyordu. Küçük kızı hastaydı ve her kuruşlarını ona harcıyordu, okula yine de gideceğini duyan babasıyla büyük bir kavga ettiler.
Harika giden hayatına küfretti Burçin, önce alıştığı çevreden kopmuş, sonra çalışmak zorunda kalmıştı. Şimdi de hayali olan mimarlıktan vazgeçmesini bekliyordu babası, vazgeçemezdi canım. Yoktu öyle bir dünya...
Tüm eşyalarını iki büyük valize koyup otobüse atladı, parası kısıtlı olmasaydı uçakla gitmek isterdi ama... maalesef.
"Abim, kahvaltı istiyon mu?" Otobüs muavininin sorusuyla dikleşti, minik boyuna küfredip gencin uzattığı köpük kabı aldı.
İçindekiler ona hayatta yetmezdi ki...
"Ben bununla doymam ki..." dudaklarını büzünce genç ona bakıp yutkundu.
"İstersen yemeyen yolcuların haklarını veririm birazdan sana." Burçin hevesle gence döndü, ona ilgiyle bakıyordu.
"Çok sevinirim, teşekkürler." Genç yutkunup işine devam etti, Burçin açlıkla kendi hakkını silip süpürdü. Sevmediği reçeller bile ona oldukça lezzetli gelmişti.
"Al bakalım, başka istersen düğmeye bas. Getiririm ben sana, doyur karnını." Burçin reçelli ekmeğini ağzına atıp diğer iki kutuyu da aldı kucağına, teşekkür edip gülümsedi gence.
Nasıl bir albenisi olduğunu biliyordu, ama geceyi sabaha bağlayan saatlerde birine çekici gelmeyi beklemiyordu. Karnını güzelce doyurdu, düğmeye basınca heyecanla yanına geldi genç muavin.
"Şey.. zahmet olmazsa su alabilir miyim? Birde varsa kahve falan..." kirpiklerinin altından baktığı genç derin bir nefes alıp kafasıyla onayladı ve istediklerini getirmek için harekete geçti.
İzmir gibi bir yeri bırakıp, Ankara gibi bir yere gitmek ölümdü onun için. Tanımadığı insanlarla dolu koca şehirden korkuyordu biraz.
"Yanlış anlamazsan bir şey sorabilir miyim?" Muavin yanındaki boş koltuğa oturunca gence gülümsedi.
"Tabi ki, sor bakalım. Yanlış anlaşılacak bir şeyse sorunu cevapsız bırakırım ama, şimdiden söyleyeyim." Genç gülerek başını salladı.
"Üniversiteye mi başlıyorsun?" Kafasını salladı.
"Durumun kötü galiba, yanlış anlama... yardım etmek istedim birazcık da olsa. Normalde ben alıyorum ama, seferden kalan yiyecekleri alabilirsin istersen." Burçin'in içi kırgınlıkla doldu, resmen fakirdi artık.
"Sevinirim, teşekkürler." Çocuk kolunu bir arkadaş gibi patpatlayıp ayaklandı.
"Valizini alırken bekle beni, hazır etmiş olurum." Kafasını eğip hafifçe salladı, en azından belki bir iki gün para harcamadan doyacaktı.
Kafasını cama yaslayıp uykuya daldı, duran otobüsün içine dolan soğukla uyandı. İyi ki hava durumuna bakıp kalın ceketini almıştı yanına.
Üstte duran ceketi alıp giyindi, sıcacık hissettirmişti anında. Eşyalarını alıp, sırt çantasını sırtına taktı. Cüzdanını kontrol etti, sadece bir miktar para cüzdanındaydı. Hırsızlıktan korktuğu için parasını bölmüştü genç adam, hiç bilmediği bir şehirde bir de parasız kalırsa işi biterdi.
Soğuğa çıkıp muavin genci beklemeye başladı, valizlerini aldığında genç büyük bir siyah poşetle yanına geldi. Valizin üstüne koyup sıkıca bağladı, onu inceleyip gülümsedi.
"Poşette numaram var, zorda kalırsan ara beni. İş falan gerekirse hallederiz, kimsesiz hissetme." İçi gitmişti güzelliğine ama çocuk ona o şekilde bakmamıştı.
Kollarını muavinin beline sarıp kısaca sarıldı, ailesi bile bir lokma koymamıştı yanına... el diyeceği kişi düşünmüştü.
"Teşekkürler, çok teşekkürler." Orada son görüşmeleri olmayacaktı ama aralarındaki ilişki abi-kardeş ilişkisine dönecekti.
İkisi de birbirine ihtiyaç duyan insanlardı ve kardeşliğin kanla alakalı olmadığını öğreneceklerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pavyon Gülü
General FictionOkumak için kadın kılığında pavyonda çalışmaya başlayan Burçin Bir pavyon gülü uğruna birbirine giren iki ağır abi Kenan ve Mirza