dört

837 91 58
                                    


Git desem bile gitme.

Başım yaslı olduğum arabanın camına çarparken, umursamadım. Eylül ayının ortalarına gelmiştik, hava sıcak olmasına rağmen yağmurluydu. Kulağıma gelen yağmurun sesi oturduğum koltuğa iyice sinmemi sağlarken, arkadaki gürültü dikkatimi çekmemişti. Yanımda, arabayı süren İrfan abinin bakışlarını arada bir üzerimde hissediyordum. İrfan abinin, garip bir şekilde beni anladığını düşünüyordum. Ne zaman bir yerde toplu buluşsak, gözleri benle Barış arasında gidip gelir en sonunda bana üzülerek bakardı. Duygularımı anlamasından çekinmiyor ve korkmuyordum çünkü İrfan abi dünyanın en ön yargısız insanıydı. Ona göre ona dokunmayan yılan bin yıl yaşasaydı, onu ilgilendirmeyen hiçbir şeye karışmaz sadece izlerdi. Derin bir nefes alıp, kafamı yasladığım camdan kaldırdım. Gözlerim arka koltukta hararetli bir şekilde tartışan Bertuğ ve Arda ikilisine takıldı. Neden tartıştıkları ilgimi çekmiyordu, her zaman böyle olmuşlardı. Bertuğ Arda'nın şımarık bir çocuk olduğunu düşünür, lafını esirgemekten çekinmezdi. Arda ise tam aksini düşünür Bertuğ'un her zaman ilgi istediğini vurgulardı. Bu ikiliyi buraya ne süreklemişti, kimse bilmiyordu.

Bir elimi tişörtümün yakasına atarken, hastane odasından hızlı adımlarla çıktım. Üzerimde hissettiğim bakışlardan kaçmak istemiştim. İsmail abi geldiğim andan beri bakıp duruyor, bir şeyler söylemek istiyor gibiydi ve bu durum sinirlerimi bozmuştu. Adımlarım beni lavaboya götürürken, kafamı kaldırmadan yere bakıyordum. En sonunda lavaboyu bulurken, kapıyı ayağımla itekleyerek içeri geçtim. Elimi sürmek istemiyordum, bu tarz toplu alanlardaki şeyler pis hissettiriyordu.

Elimi, soğuk suyun altından çekmezken kendi kendime mırıldandım. Şimdi daha rahattım. Arkadaşlarımı canımdan çok sevsem bile, bir araya gelince çok fazla gürültü yapıyorduk ve bu başımı ağrıtıyordu. Bazen onlardan uzak kalmak bile kafamı toparlamamı sağlıyordu. Elimin altındaki soğuk suyla yavaşça yüzümü yıkadım, suyu çok seviyordum. Yanımdaki musluğun açılmasıyla, düşüncelerimden uzaklaştım. O kadar dalmıştım ki içeride birinin olup olmadığını fark etmemiştim. Bir süre daha burada kalmak istediğim için, yanımdaki kişinin ellerini çabuk yıkayıp çıkmasını istiyordum. Benim bu isteğime tezat duyduğum sesle kafamı kaldırdım. "Yavru kartal, yine karşılaşacağız demiştim sana." gözlerimi yanımdaki esmer adama çevirirken, süzmeden edemedim. Her iki kolu dövmeyle kaplıyken, tişörtünden açıkta kalan boynundan gördüğüm kadarıyla yeni bir dövme yaptırmıştı. Onu ilk gördüğümde, bu dövmesi boynunda yoktu. En sonunda gözlerimi, gözleriyle buluşturdum. Burada görmeyi beklediğim en son kişiydi. Bir iki dakika öylece dururken, benim konuşmayacağımı anlamış olacak ki dolgun dudaklarını birbirine bastırıp tekrar konuştu.

"Hadi ama yavru kartal, beni hatırlamamış olamazsın değil mi?"

Karşımdaki bedeni tabi ki unutmamıştım. Daha bundan iki üç ay önce, ilk beşiktaş maçına çıkan adamı unutmam mümkün değildi. Sadece ben değil, çıktığı ilk maçta attığı golle çoğu beşiktaş taraftarı onu unutmamış ve bu iki ayda akıllarına kazımıştı. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatırken, mırıldandım. "Hatırlıyorum, sadece burada olmana şaşırdım." dediklerimle, hafif bir şekilde tebessüm etti ve bir adım atarak aramızdaki mesafeyi kısalttı. "Fenerbahçe'ye attığım golle mi hatırlıyorsun yoksa o akşam hayatını kurtarmamla mı?" unutmak istediğim o akşam gözümün önüne gelirken, tüylerim diken diken oldu. Hatırlamak istemediğim anılar, bir bir canlanırken kaşlarımı çattım. Kapının sertçe açılıp kapanmasıyla, bakışlarım oraya giderken gördüğüm kişiyle derin bir nefes aldım. Merih abi uzun boyluyla, lavaboya girmiş ve bana bakmıştı. Gözleri ben ve hemen dibimde duran esmer beden arasında gidip gelirken kaşlarını çattı. Bakışları tekrar bana dönerken, kaşlarımı bir sorun yok manasında havaya kaldırdım ve önümdeki bedene omuz atarak dışarıya çıktım.

sen bilmezsinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin