Birlikte 73. günümüz.
Neredeyse iki haftadır birlikte yattığımız yatakta gözlerimi aradım, gözlerimi açar açmaz Jisung'un gözleriyle karşılaştım. Dudaklarını doyasıya öptüğüm ama yine de daha fazlasını isteyen Han Jisung'un gözleriyle... Gülümsedi, "Günaydın." diye fısıldadı gülüşünü hiç soldurmazken. "Günaydın." Dedim ben de. İçten içe günüme onun yüzünü görerek başladığım için mutluydum aslında ama onunki kadar neşeli çıkmadı sesim. Tek eli yine elimi tutuyordu, bedenlerimizin arasında duruyorlardı. "Rüyamda bizi gördüm." Diye anlatmaya başladı aynı son birkaç gündür anlattığı gibi. Çok keyfim yerinde olmasa da her seferinde anlattığı şeyler yüzünden sırıtmaya başladım. Devam etmesi için mırıldandım, baş parmağım elini okşuyordu. Bundan önceki gün bizi birlikte bir parkta eğlenirken görmüş, ondan önceki gün ise bir çiçekçide ben ona çiçek verirken. Dışarıda olan yaratıkların aynıları zihnimin içinde daha korkunç oldukları için onun rüyasını dinlemek yine daha iyi hissetmemi sağlardı diye umut ediyordum. Zaten bundan önceki gün öyle olmuştu, ondan önceki gün de. "Sevişiyorduk." dedi bir anda.
Gülüşüm yüzümde dondu, gözlerim çok ciddi olan iki göz bebeği arasında mekik dokudu. Yutkundum. "Ya?" diye sordum. Bunu nereye çekeceğini biliyordum ama normalleştirmeye çalıştım. Dudaklarını yaladı yattığı yerde kafasını sallarken. "Çok güzeldi hem de." Gözlerimi kaçırdım hemen, boğazımı temizledim, elimin arasındaki parmaklarını bıraktım ve yerimde doğruldum onu cevapsız bırakıp. Bunu yapmak için çok hazırlıksızdı, ben değil, o hazırlıksızdı. Zaten her geçen gün ona aşık olmaya adım adım gidiyordum, dünyada milyonlarca kişi varken otuz yıllık hayatımda kimseye aşk gibi güçlü herhangi bir şey hissetmemiştim, şimdi milyonlar arasında güneş gibi parlayan nefret ettiğim ve bazen de imkanlarını, benliğini kıskandığım adama aşık olacağımı kabulleniyordum. Belli ki eninde sonunda olacaktı. Dünyanın sonu da olsa başlangıcı da olsa belli ki ben Han Jisung'a kaçınılmaz bir şekilde aşık olacaktım. Şimdi bu kadar tehlikeli bir yolda hâlâ o tam olarak iyileşmemişken onu kendime katmaya, onun tadını almaya ve bir de kaçınılmaz bir şekilde bağlanmaya cesaret edemezdim. Onunla değilken saçma salak sebeplerden insanların vahşice canlı canlı yendiği ya da yenileceği kesin olan yerlere girmeye cesaretim vardı ama şimdi canı acıyacak diye sikişemiyordum bile.
İlk kez öpüşmemizin üzerinden sadece dört gün geçmişti, sanki her dakika dudakları bana beni öp diye bağırıyormuş gibi hissediyordum, bağıra bağıra beni çağırıyorlarmış gibiydi. Han Jisung başlı başına bir sınavdı, ona karşı koymak için ne kadar çabalasam da her istediğinde vücudumda bir anda beliren küçük öpücükleri tüylerimi diken diken ediyordu: Boynuma rastgele kondurdukları, hiçbir şey söylemeden göğsüme uzandığında kumaşın üstüne bastırdığı dudakları... Uzun zamandır hissetmediğim her şeyi hissediyordum, vücudum karıncalanıyor, kendime dokunma ihtiyacı duyuyordum. Hem de sadece onu basit bir şey yaparken gördüğüm için. Konuşurken dudaklarını büzdüğünde onların tadını anımsıyordum, elleri kollarıma dokunduğunda vücuduma daha farklı nasıl dokunacağını hayal ediyordum, yatakta rahat ettiği o pozisyonda uyurken gözlerim benden bağımsız kalçalarını süzüyordu ve bazen de yakalanıyordum.
Ben oturur pozisyona geçtiğim an o da kalktı. Yataktan kalkmak için yeltenişime izin vermeden bacağını bacaklarımın üstüne attı ve kucağıma oturdu bir anda. Anında karnıma bir şey saplandı, "Jisung." dedim uyarırcasına. İçimde hissettiğim şey bana bir yaratığı öldürdüğümde olan o adrenalinle karışmış can acıtan korku hissini hatırlatmıştı. Karnımı kasarak canımı yakan, nefeslerimi hızlandıran ama zevk veren bir şeydi, sadece acı kısmı benziyordu. İsmini seslenişim cevapsız kaldı tabii ki çünkü sözümü dinlemezdi, her zaman istediğini yapmıştı ve yapmaya devam ediyordu ama yine de söylemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Destiny | Minsung
FanfictionYaratıklarla dolmuş bu dünyada her şeyi planlamıştım, nasıl yaşayacağımdan, nasıl besleneneceğimden nasıl sıçacağıma kadar. Yine de kader ağlarını örmüştü. Ünlü Rockstar Han Jisung hesaplamadığım büyük bir detaydı. Apocalypse au!