Serserim Benim
Gül, hindinin sosunu karıştırırken canı sıkkın bir halde salatayı yapan Barış'a bir bakış attı. Bugün yılbaşıydı! Yeni yılı ilk kez kutlayacak olan Gül, daha bir hafta önceden Barış ile bu gece neler yiyeceklerine, neler izleyeceklerine dair planlar yapmıştı. Ama son dakika talihsizliği, Galatasaray'ın verdiği ve titizlikle her futbolcunun muhakkak katılmasını istedikleri partiden Barış paçayı sıyıramamıştı. Gül ile yeni yıla girmek varken yöneticilerin arasında tüm akşam suratsızca oturacak olmak çok büyük haksızlıktı.
"Sıkma canını artık, hem yemeği biraz erken de olsa beraber yiyeceğiz." Gül onu keyiflendirmeye çalıştı ama nafile. Barış dokunsa ağlayacak gibiydi. Sokuldu yanına, domatesleri yıkayan adamın kolunun birine girdi. Yaslandı ona. "Hem yetişirsin belki."
Barış işkence edercesine doğramaya başladı domatesleri. Gül'e bakmak bile istemiyordu. "Çok zor yetişmem. Hadi birlikte girmeyi geçtim, sen yalnız kalacaksın. Canım ona sıkılıyor. Gel sen de diyorum, yanaşmıyorsun."
Daha bu sabaha kadar yalvarmıştı Barış kıza kendisiyle gelmesi için. Ama Gül için tanımadığı o kadar insanla iletişim kurmak başına gelebilecek en kötü şeydi. Kimle nasıl konuşulurdu bilmiyordu ki o! Şimdiye kadar Barış dışında kimseyle gerçek anlamda "sohbet" etmiş bile sayılmazdı. Ne yapacaktı orada? Ne giyecekti, nasıl davranacaktı? Barış'ı rezil etmekten korkuyordu. gerçi bunu Barış'a söylese Barış onun kafasını kırardı herhalde. Nefret ediyordu kızın böyle düşünmesinden ve her seferinde onu uyarıyor, özgüvenini tazelemek için elinden geleni de yapıyordu. Ama Gül artık dillendirmese de fikirleri bir gram olsun değişmiş değildi. "Eteğini giyecektin bir de, ne güzel görecektim o eteği üzerinde. O da yattı!"
Kız güldü. Utanıyordu aslında hala ama Barış hep onunla böyle şaka yapar gibi konuştuğundan adamın söylediklerini her ne kadar ciddiye almak istese de bir hayale kapılıp gitmek istemediğinden gülüp geçiyordu. Oysa işte Barış'ın dediği gibi, kız kendisine biraz güvenseydi Barış'ın ne kadar ciddi olduğunu çoktan görmüş olurdu.
"Başka zaman giyerim." Yanağını Barış'ın çıplak koluna yasladı. Sımsıcak bir teni vardı adamın. Gözünü kapatıp kokusunu içine çekti. Gül, yaslandığı bu kola bir öpücük bırakmak istiyordu, hemen şimdi.
"Ne zaman giyersin mesela?" Barış muzipçe güldü. Gül'ün o eteği kendisi için giyeceği fikri öyle heyecanlandırdı ki onu bıçağı domatesi ıskalayıp parmağına vurdu, neyse ki kanamadı.
"Bilmem, giyerim bir ara."
"Bugün giysene." dedi Barış birden. Bıçağı ve domatesi bir kenara bıraktı. Bedenini yan çevirip ellerini kıza sürmemeye çalışarak kollarının arasına aldı. "Ben gece geleceğim. Muhakkak geleceğim. Sen de giy, öyle aç kapıyı."
"Of Barış!" Kız gülümseyip kurtulmaya çalıştı ellerinden.
"Söz ver bakayım!" Barış bırakmadı, sıkıştırmaya devam etti. Gül'ü göğsüne çekip kafasını öptü.
"Bakarız."
"Bak bakalım."
***
Çalan kapıyla Gül'ün gözü saate takıldı. 23.52. Gelmişti Barış. Sözünü tutmuş ve bir şekilde gece yarısından önce eve varmıştı. Elindeki şarap şişesi ile içeri girerken Gülün yüzünde anlamsız bir gülümseme vardı. Sanki biri çok komik bir şey söylemiş de kız gülmemek için kendini tutuyor gibiydi.
" Şarabı sevmiştin diye hatırlıyorum." Barış şişeyi salladı.
"Sevmiştim." Dedi Gül.