Themis.
Adalet ve düzen tanrıçası.
Tik,tak,tik,tak...
Themis 'in sol elinde bulunan terazi adaleti simgelerdi. Sağ elinde bulunan kılıç ise adaletin gerektiği hükümlülerin, cezaların yerine getirilmesini, şayet getirilmezse kılıçla "zor kullanarak" yerine getirebileceğini ifade ederdi. Gözleri kapatılmış bir bez parçasının gözlerinin mühürlendirilmesinin ise tarafsızlığı "kör olma" durumunu temsil ederdi.
Tik,tak,tik,tak...
Yirmi dokuz yıldır benim sol kalbimde bulunan terazi eşit çalışırdı kusursuz. Sağ kolumda sımsıkı tuttuğum kılıç ise her zaman benim ruhumla birlikteydi. Saplardım davanın ilk celsesinde terazim eşit çalışırdı her zaman. Gözlerim kördü yanıltıcı delillere, ellerim durgundu yanlış oynanan zarlara. Eşit şartlarda oynar kazandırdım o davayı bulur, araştırır ve acımadan oynatırdım zarları adaleti tekrardan yazardım ve terazim her zaman eşit dururdu.
Lakin bir zamana kadardı bu eşitlik... Adalet ve düzen tanrıçası Themis'in bile mahkemelerde çözmeyeceği ve terazimin kalbimi hızlıca attırdığı gibi hızlıca bir aşağı bir yukarı doğru giden dava esir alırdı seni o dava aşk davası olurdu. İnsanı mahvederdi Hukuk ders kitaplarında bulunan kanunları yok sayardı ve o da zehirli olan zarlarını atıp kalbini yerinden söküp alırdı.
Birgün bir kanun girdi hayatıma kimi zaman kalp terazimin kabusu oldu , kimi zaman benimle beraber eşitliğe oynadı. Bende o kör gözlerimi normal bir davaymış gibi hep kapalı tuttum yada açmak istemedim…
Açabilseydim keşke gözlerimi bu kadar ruhumu teslim etmeseydim davamı ya da ilk hatada kendi terazimi düzeltebilseydim belki de yargılanmazdım. Onlarca davaya cübbe ile girmiştim ama bu sefer cübbesiz olan bendim beni yargılayan ise kendi terazimdi bir o kadar beni anlıyordu ama anlamıyordu da…
Terazi paslandı.
Eşitlik bozuldu.
Yapboz parçaları dağıldı ve toparlanamadı kendi benliğinde.
Tamamlandığında ise yarım kaldı hep kaldı, kalırdı.
Terazi kılıçsız devam etti oyununa, eşitlik ise sağ kolu olmadan öçtü kendini.
Oyun bittiğinde ise her şey bir o kadar bir ama bir o kadar da yarım kalacaktı…
Saat sabahın yedisiydi. Bunu başımın ucunda rahatsız bir ses ile anlayabiliyordum. İnsan bu alarm sesini uykusu bölündüğü için nefret ederdi. Ben ise uyandırmadığı için sinirliydim uyuyamamıştım çünkü. Hayatıma yeni bir düzen girince uyuyamazdım ben böyleydim. Hukuk fakültesini kazandığımı öğrendiğim günün gecesi uyumamıştım mesela. Yada mülakatı geçtiğim zamanda uyumamıştım. Dedim ya hayatıma yeni bir çizik girince uyumazdım. Tıpkı dün hayatıma aniden giren iş teklifi ve iş teklifinin ardından ortaya çıkan kendini bilmez avukatın sonrası saatleri uyumadığım gibi.
Arkamda duran telefonumu elime almış ve alarmı kapatmış kenara atmıştım. Ardından aynada o bedeni gördüm kendimi yeşil çift gözü ve dağılmış siyah saçları. Elimi saçlarımdan geçirdim ve saniyesinde elimi saçlarımdan kurtardım kendime bakıp derin düşüncelere dalmıştım dün duruşmada beni soluksuz izleyen ve çıkışı bana saçma sapan davranan avukat bozuntusundaydı aklım. Neden bu kadar aklıma kazınmıştı ki? sıradan sabrımı sınayan avukatın tekiydi işte. Avukat olduğuna şaşırmıştım bile o kadar alaycı bir tavrı vardı ki.
Bunları düşünmek anlamsız dedim içimden tamam savcıyız da bu kadar da yargılama yapmak olmazdı mesleki deformasyon dedikleri bu olmalıydı sanırım. Tamam belki de o kadar kötü değildir yeni işimin ilk günü şüpheler ile dolaşmak istemiyordum ve geç kalmakta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK YAPBOZ PARÇALARI VE YARIM KALANLAR
ActionSonu olmayan bir rüyanın başlangıcı kırık yapboz parçaların ve yarım kalmışlıkların bir arada tutunduğu bir başlangıç...