Şem Ayini

1 1 0
                                    

Bana doğru esen soğuk rüzgarı burun deliklerimden içeri çekerek derin bir nefes aldım. Camdan içeriye girerek masamda duran eski kitaba baktım. O gün bu gündü. Kitabın şifresini kırmıştım. Aslında oldukça basit bir şifreleme yöntemi kullanılmıştı. Sezar şifreleme yöntemi.  Şifreyi kırdıktan sonra geriye kalan tek şey kitabı Google Translate kullanarak Yunanca’dan, Fransızca’ya çevirmekti. Bu bir kaç günümü alacak gibiydi.

Dokuz gün. Tam tamına dokuz gün boyunca okula bile gitmemiş ve kitabı çevirmekle uğraşmıştım. Tamamını çevirememiştim çünkü kitap toplam yedi bin sekiz yüz altmış bir sayfaydı. Çevirdiğim sayfa sayısı ise üç bin dokuz yüz iki idi. Bu kadarı şimdilik bana yeterliydi. Kitabın Yunanca’sı kimsenin eine geçmemeliydi. Kitabın benim için gerekli olan sayfasını başka bir deftere yazmam gerekiyordu. Hem Fransızca’sını hem de Yunanca’sını. Yazdıktan sonra defteri okul çantama koyarak kendimi yatağa fırlattım. Yorucu günler nihayet geride kalmıştı. Büyük gün nerdeyse geldi. Hepsinden intikam alacağım.

Alarmın uyuz sesiyle kafamı kaldırdım. Gardolabımda bulunan okul formasını çıkartarak ahşap masanın üstüne fırlattım. Yatağın altından –neden orada olduğunu inanın bende bilmiyorum, sorgulamayın- ütüyü çıkararak formayı ütülemeye başladım. İşim bitince fişini çekerek tekrar yatağın altına fırlattım. Lavabodaki aynanın önüne geçerek mum kokulu parfümü formanın omuzlarına sıktım. Ardından formayı ve eşoftmanı giyerek evden çıkmak için ayakkabılarımı giyindim. Çantamı sırtıma özenle takarak iç çektim ve okulun yolunu tuttum. Okula vardığımda daha ders başlamamıştı. Tek başıma bahçede aheste aheste yürüyerek dolanmaya başladım. Aklımdan bu gün yaşanacak eğlence geçiyordu. Çok zevkli olacaktı. Hiç biri benim şerrimden kurtulamayacaktı.

Ben kim miyim? Şeytanın ta kendisiyim. Maalesef mecazi anlamda...  Eminim bu gün ne olacağını okuldaki ucubelerin bilmediği gibi sizde bilmiyorsunuz. Öğreneceksiniz. Çok yakında öğreneceksiniz.

Ders başladı, bitti. Ders başladı, bitti... Diye diye son teneffüse gelmiştik. Benim için önemli olan defteri, kalemliğimde bulunan makası, yan sırada oturan çocuktan arakladığım fırçayı ve altın sarısı şemleri alarak –yedi tane- bez bir torbaya doldurdum ve sınıftan çıktım. Kimsenin göremeyeceği bir yere gitmem lazımdı. Aksi takdirde tüm planım bozulacaktı. Okulun foklör salonu kullanılmıyordu. Gizlice foklör salonunun bulunduğu kata merdivenlerden inmeye başladım. Ses çıkarmamak için parmak ucumda yürüyorudum adeta. Salona geldiğimde ışıkları yakmak yerine gizlice okula soktuğum telefonun flaşını açtım. Makasla avuç içimi kestim ve akan kanları defterdeki bpş bir sayfaya damlattım. Yeterince kan aktıktan sonra yara bandı ile kanayan yeri kapattım. Ardından fırçayı kana bandırdım ve yere Davud Yıldızı çizdim. Şemleri yıldızın kenarlarına koydum. Elimde kalan son şemi ise yıldızın tam ortasına yerleştirdim. Defterden boş bir sayfayı makasla yedi parçaya kestim. Kendi kanım ile o kağıtların her birine o isimleri yazdım. Lessa, Edna, Christopher, Samuel, Amy, Nirr ve Gemma.

Ardından defterdeki Yunanca yazıların yüksek sesle Fransızca’sını okumaya başladım. “Laisse les ténèbres se mélanger à la lumière. Que ce soit le bouclier de la nuit et du jour. Que le bouclier ébranle toute l'école. Laissez les gens de l’école vivre l’apocalypse. Qu'ils soient aveuglés par la lumière, que leurs yeux brûlent dans l'obscurité. Que Dieu bénisse Lessa Edna Christopher Samuel Amy Nirr et Gemma. Que le visage des autres soit brûlé et que leurs oreilles soient poignardées avec des poignards!”
(“Karanlığın aydınlığa karışmasına izin verin. Gecenin ve gündüzün kalkanı olsun. Kalkanın tüm okulu sarsmasına izin verin. Okuldaki insanların kıyameti yaşamasına izin verin. Nurdan kör olsunlar, karanlıkta yansın gözleri. Tanrı Lessa Edna Christopher Samuel Amy Nirr ve Gemma'yı korusun. Başkalarının yüzleri yakılsın, kulakları hançerlerle delinsin!”)

Yerdeki kanım kırmızıdan siyaha dönüştü. İsimlerın yazılı olduğu kağıtlar havada uçuşurken dört duvr arasında rüzgarın olma ihtimali olmayan bu yerde adeta fırtına koptu. Başıma yoğun bir ağrı girdi. Başım çatlayacak gibi olduğunda daha fazla ayakta kalamayarak yere devrildim. Bu başardığımın bir göstergesiydi. Artık kimse buradan çıkamayacaktı. Hepsi benim kurbanım. Hepsi ölecek!

Gerçi onlardan önce ben ölmesem iyi olacakı. Baş ağrısı gittikçe ağrıyordu. Midemde bir karıncalanma hissettim. Midem bulanmaya başladığında bir kaç öğürmeden sonra ağzımdan kan kusmaya başladım. Kusmam bitince zorlukla nefes almaya başladım gözlerimi kapanıp açılıyordu. Daha fazla dayanamadım ve bednimi soğuk zemine bıraktım.

Onlardan önce ben ölürsem tekrar dirilir herkesin belası olurum.

Gözlerimi araladığımda hissettiğim acılar son bulmuştu Ayağa kalmak için yere dokunmaya çalıştım lakin bunu başaramadım. Elim zeminin içinden geçmişti. Neler oluyor? Kitapta bunun ile ilgili bir  bilgi verilmemişti. Hadi ama biri n’olduğunu bana açıklasın. Bi’ dakika ben, ben yoksa... Ben bir ruh muyum? Bu mümkün olamaz, öyle değil mi? Ah Tanrım yardım et. Hissettiğim bu duygu hiç tanıdık gelmiyordu, uzun süredir hissetmediğim bir duygu şu anda bedenimi sarıp sarmalamıştı. Korku. Hissettiğim duygu korkunun ta kendisiydi.

Ölmüştüm ve bir ruha dönüşmüştüm. Bu mümkün müydü? Şu anda bu gram umurumda değildi. Önemli olan büyünün işe yaramasıydı. Hızlıca yağa kalktım ve yerdeki bedenime baktım. İçinde olmadığım bedenime. Uçarak, evet garip biliyorum ama uçarak okulun bahçesine vardığımda herkes telaşla ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Bazı korkaklar ağlıyor, bazıları birbirini sakinleştirmeye çalışıyordu. Ağlayın, bu döktüğünüz son göz yaşlarınız. Onları kıymetli bir şekilde kullanın. Ufak bir kahkaha attığımda yanımdan geçen kız grubu durdu ve bana doğru baktı. Beni görüyor olamazlar değil  mi? Umarım. Umarım görmüyorlardır. Aralarından biri konuştu. “Kızlar sizde bir ses duydunuz mu?” ondan sonra da yanındaki kızıl saçlı güzellik konuştu. Amy. “Ne tür bi’ sesten bahsediyorsun, Larka? Herkes birbirine girmiş durumda. Milyar tane ayrı ses var.” Haklıydı. “Kahkaha sesi, böyle bir ortamda kahkaha sesi duyulması ne kadar mantıklı olabilir?” Zeki şey seni. Şimdi anlamıştım. Beni duyuyor ama göremiyorlardı. Olsun, bu da iş görer. Keşke eşyalara dokunabilseydim. O zaman bu okuldaki şeref yoksunlarını daha rahat öldürebilirdim.

Bankta tek başına oturan Christopher’ı görünce gülümsedim ve onun yanına doğru süzüldüm. Kulağındaki kulaklıklarla şarkı dinliyordu. Neden bu kadar sakin? Okulun etrafında kocaman mor ve aşılamaz bir kalkan olduğunu bilmiyor muydu? Oh bir dakika. Size bundan bahsetmeyi unutmuş olabilirim. Yaptığım büyü sadece okulu içine alan mor bir kalkan oluşturmuştu. Kimse o kalkanı aşamazdı, ne içeri girilir ne dışarı çıkılırdı. Kulağına yaklaşarak dinlediği şarkıyı onunla beraber dinlemeye başladım. Zamanın nasıl geçtiğini hiç fark etmemiştim. Hava kararmıştı ve öğretmenler sırayla herkesi sınıflara göre ayırdı ve yoklama almaya başladılar. Sınıf öğretmenimiz tüm sınıfı kantinin önünde toplamıştı. Lakin beni göremiyorlardı. Çok eğlenceli. Öğretmenimiz Novinia yoklama almaya başladı. “Henry?” Ardından bir ses duyuldu, “Burada!” Sırayla bir sürü kişinin ismi sıralandı ama burada demeyen birisi olacaktı ve sıra ona gelmişti. Bana.  “Lessa?” Kimseden çıt çıkmayınca ismimi tekrar etti. “Bu gün Lessa’tı okulda gören var mı?” Herkes konuşurken bir şey beni çekmeye başladı, direnmeye çalışşamda dayanamadım ve çekim kuvvetine yenik düştüm.

Bu çekim beni yere çizdiğim Davud Yıldız’ına getirmişti. Davud yıldızının tam ortasındaki şemin üstündeydim şu anda. Mumlar bir anda yanmaya başladı ve defterin sayfaları açılarak benim el yazıma hiç benzemeyen bir sayfada durdu. Yazıları içimden okumaya başladım.

“Bedenine geri dönmek istiyorsan buraya yazdıklarımın aynısını yapman lazım...”

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 22 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Yedi Günahkâr'ın DefteriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin