79 19 60
                                    

Hunt you down, eat you alive..

Telefonumu kitleyip çantama attım. Terimi kuruladığım havluyu da spor çantama gelişigüzel attıktan sonra salondan çıktım.

Spor salonu evimize çok da yakın değildi ama bugün yürümek istiyordum. Kulaklığımı takıp dakikalarca yürümek..

Hava kararmaya başlamıştı hatta yıldızlar bile ufaktan gözüküyordu. Sokak lambaları yanmış caddeler sessizliğe bürünmeye başlamıştı.

Arada şarkı değiştirmek için telefonuma baktığımda bir şey fark etmeye başladım. Ama doğru olabileceğinden emin olmadığım için boşvermeye karar verdim.

Evet. Doğru. Bir araba beni izliyordu sanki.

Mercedes'in en son modeline benziyordu ama hala tam emin değildim. Belki de dünkü güzel kafam yüzünden halisunasyon görüyordum.

Emindim. Siyah, lüks bir Mercedesti. Geçtiğim caddelerden geçiyor benim yolumu takip ediyordu.

Hafiften gelen korkuyla adımlarımı hızlandırmaya başladım. Çantamı koluma iyice yaslayıp arada arkamı kontrol ederek yürüdüm.

Araba kaybolmuştu. Ama bu sefer de geçmemişti içimdeki endişe. Hala arkamda iri bir gölge olduğunu hissediyordum.

Hayır. Delirmemiştim. Yanılmıyordum da. Gerçekten arkamdan bir gölge adımlarımı izliyordu.

Hızlanarak yolumu saptırmaya çalıştım. Caddenin köşelerinden geçip onu kıskıvrak yakalamaktı amacım.

Ezbere bildiğim bir kestirmeye girip iki binanın arasındaki boşluğa saklandım. Nefes nefese beni bulmasını beklemeye başladım.

Yeterli süre geçtiği halde ortaya çıkmamıştı. Korkmuş muydu yoksa.. Başımı sola çevirip etrafı kolaçan ederken duyduğum tok ses kulaklarımı doldurmuştu.

"Birini mi arıyorsun?"

Hızla başımı tekrar sağa dönüp yumruğunu savurmuştum ki yüzünü tam göremediğim adam bileğimi havada yakalamıştı.

Onun ezici gücüne karşı ifademi bozmayıp sırıtarak cevap verdim.

"Evet nerden bildin.. anneni arıyordum."

Onun parmaklarında kaybolan bileğimi kafamın üstüne sabitleyip beni arkamdaki duvarla birleştirmişti.

Yüzü hala sokağın karanlıkları altındaydı. Sadece bileğimi sıkan iri parmaklarını ve baş döndürücü kokusunu hissediyordum.

Bu koku... tanıdıktı sanki.

"Ne o korkudan dilini mi yuttun. Bari yüzünü göstersen de eğlence çıksa bana"

Biraz tırsmama rağmen yine de onu kışkırtmıştım. O ise dik duruşunu bozmamıştı bile.

Yavaşça başını sağa doğru eğmeye başladı.

Sokak lambasının loş ışığı yüzünün sadece bir kısmına vurmuştu. Keskin çene hattı, düz bir burnu ve ne kalın ne ince dudakları vardı.

Işık, sadece yüzünün yarısına yansımasını rağmen yakışıklı olduğu belliydi. Hatta fazla çekiciydi.

Biraz daha başını sağa çevirdiğinde uçurum gibi olan gözleriyle karşılaştım.

Kapkara irisleri içine hapseder gibi bana bakıyordu. Gözlerimi üstünden çekip boğazımı temizleyerek konuştum.

"Sen şu ünlü Kiyoomi'sin değil mi?"

Gözlerini gözlerimden ayırmadan konuştu.

"Ta kendisiyim Atsumu"

Adımı onun sesinden duymak garibime gitmişti. Sanki önceden de duymuş gibiydim. Çok yakında hissetmiş gibiydim.

"Bırakmayacak mısın artık.. yoksa başka bir şey mi ima ediyorsun?"

Ona flörtöz sesimle seslendikten sonra gözlerini kaçırıp bileğimi sakince bıraktı. Bu cüssesiyle kibar davranması komiğime gitmişti.

"Beni takip etmenin hesabını sonra çok ağır bir şekilde vereceksin.. ama dua et çok açım ve Semi beni bekliyor."

Onun güzel kokusunu son kez içime çekip arkamı döndüm. Çok geçmeden yeniden bileğimde hissettiğim el ile gözlerimi devirdim.

"Ne va-"

"Semi kim?"

●●●

Çok uykum var kesiyorum

Devam edebilir

Oylamayı unutmayın

Xoxo

House Of Balloons | sakuatsuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin