*
Kalbi buz tutmuş olanlardan asla merhamet beklemeyin, hatta bir tebessüm bile beklemeyin.🌧
“Ailene ne olduğunu bilmek istiyor musun?" diye sordu karşımdaki asker. Sorduğu soruya sinirlenerek, "O sikik devletiniz! Ailemi öldürdünüz!" daha sözlerime devam ederken sertçe yüzüme vurdu, bedenim onun gücüyle yere yığılırken yüzüm muhteşem bir acıyla sızlıyordu. Dudağım patlamış gibiydi ama belki de kanamıyordu bile, kulağımda bir basınç vardı ama herşeyi duyuyordum.
"Devlet hakkında düzgün konuşacaksın! Yoksa kadın olduğunu önemsemeden kelleni tavana asarım," kalın siyah postallarıyla bana doğru yürüdüğünde geriye adımladım. "Hiçbiriniz, bana daha fazla zarar veremezsiniz!" dizini kırarak bana doğru eğildi. "Öyle mi dersin? Seni ailenin yanına göndermeye niyetim yok." kolumdan sertçe tutarak bedenimi kaldırdı.
Kolumu öyle bir sıkışı vardı ki biraz daha zorlasa kemiğimi kırabileceğini iddia edebilirdim. Karşımdaki asker kılıklı canavar nefesini içine çektiğinde konuşmaya başlayacağını anlamıştım ama içeriye başka bir asker daldı ve onu iterek bedenimi himayesi altına aldı. "Sen kafayı mı sıyırdın?" diye haykırdı askere karşı. Sıkıca tuttuğu kolum, boş bırakılmanın hissiyle acıyla sızlıyordu. Parmaklarının izleri tenimde karartı gibi görünüyordu.
"Bir teröristi mi savunacaksın karşımda?" o da bağırıyordu. "Ne teröristinden bahsediyorsun sen? Dışarı çık Ryan!"
"Onun babası bir terörist!"
"Bu onun da terörist olduğunu söylemiyor!" acı ve korkuyla ağlarken yeniden bağırdı, "Köpeğin yavrusu da köpektir! Gelip bana onun bir kuş olduğunu savunamazsın!" beni koruduğunu düşündüğüm adam ileriye doğru bir adım attı. "Sana, dışarı, çık, dedim!" her kelimesine bastırarak söylemesi bile bu adamı etkilememiş gibiydi.
Üniformasının beline taktığı silahı çıkardı ve bana doğrulttu. "Ryan, kendine gel!" eliyle işaret verdi. "Yolumdan çekil, vazifemi yapmak için seni harcamaktan çekinmem." önümdeki adam adımlayarak silahı Ryan'ın elinden çekti. Hiç beklemediğim bir şekilde maskesini çıkardı ve bağırmaya başladı, "Senin vazifen keyfin istiyor veya sinir oldun diye birini çekip vurmak değil asker! Emre uy ve çık!"
Ryan silahını adamın elinden çekerek bulunduğumuz çadırdan çıktı. Önce eğilerek yere attığı maskesini aldı ve yüzüne taktı. Adam bana döndüğünde geriye sendeledim. "Sana birşey yapmayacağım." belindeki silahı çıkardığında çığlık atarak kaçmaya çalıştım ama sert bir hareketle kolumdan kavrayarak beni kendi hizzasına getirdi. Uzun bir boyum olduğu için fazla eğilmesine gerek kalmadı. Hafif eğim verdiği başıyla gördüğüm tek organı gözleriydi.
"Bana anlat. Neden burada olduğunu." diyerek bedenimi geriye iteleyerek arkamdaki eski ahşap sandalyeye oturttu. Silahını yere, muhtemelen askerlerin uyuduğu minderlerden birinin üzerine attı. "Kaç yaşındasın?" ona yanıt vermek zorunda olmadığımı biliyordum ama yine de bana yardım edeceğini düşünerek konuştum, "17" şaşırdığını anlamak için yüzünün tamamını görmeye gerek yoktu. Gözleri irice açılmıştı.
"Neden buradasın?" başımı iki yana salladım, "Bilmiyorum," ellerini arkasına saklayarak biraz daha eğildi, "Bilmediğine emin misin?" gözlerimi onaylar gibi kapattım. "Ryan neden senin bir terörist olduğunu söylüyordu? Bunu açıkla." o kadar robot gibi konuşmuştu ki bir anlığına ne söylediğini anlayamamıştım. "Ailemden kaynaklı böyle söylüyor olabilir."
Derin bir iç çektim, neden böyle söylediğimi soracağını bilmek zor değildi. Acıyan kolumu ovuştururken, "Birkaç ay önce, annem, babam ve kardeşim, halka açık bir şekilde idam edildi." histerik bir gülüş attı, "Bak küçük kız, oyun oynamıyoruz, gerçeklerden saparsan," parmağıyla yerdeki silahı gösterdi, "Onu kullanırım." söylediğinden korkmadım ve boğazımı temizledim. "22 Mayıs 2017 Yaser Said, Pochizana terör örgütünün kurucusu olarak gösterildi ve gece yarısı ailesi ile evinden alındı." diye anlatmaya başladım.
Yüz ifadesini bilmem ama aramıza ciddi bir gerginlik oturdu. "Karısı Leyla Said, ona yardım ve yataklık yaptığı gerekçesiyle Yaser Said ile birlikte sorgusu alınmak üzere götürüldü." bunları makale gibi söylememin nedeni ağlamamaktı çünkü bu şekilde fazla ciddi oluyordu ve ağlamaya değil savaşmaya ihtiyacım olduğunu anlayabiliyordum.
"Oğulları Virach ve Azeh örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle karakola götürüldü." sabırla bekliyordu. "Kızları Nita Said, reşit olmadığı gerekçesiyle sosyal hizmetlere teslim edildi." yüzüm fazlasıyla ifadesizdi artık. "Saçmalık! Burada ne halt ediyorsun o zaman?"
Güldüm, "Saçma geliyor değil mi? Yada hayır, size saçma gelsin asker, bana komik geliyor çünkü sosyal hizmetlere falan hiç verilmedim." göğüs kafesimdeki kemikler kırılmış gibi içime çektiğim nefes içime battı. Hırıltılı bir nefes verdikten sonra birkaç kere öksürdüm, muhtemelen hasta olacaktım çünkü iki gündür burada, düzgün bir öğün olmadan tutuluyordum, ayrıca çok soğuktu, geceleri fazla soğuk oluyordu ve üzerimdeki ince şeyler beni ısıtmaya yetmiyordu.
"Askerler beni yakalayarak direkt buraya attılar." bana sadece bakıyordu, tepki bile vermiyordu. "Uyuyorduk, düşünün. Sıcacık yatağınızda huzurla uyurken kaba bir el saçlarınızdan kavrayarak sizi uyandırıyor." gözlerim artık boşluğa bakıyordu. Ama uzaklaşıp yere attığı silahını alıp beline geri yerleştirdiğini fark etmiştim. "Yardım isteyemedim çünkü pis kokan deri eldivenleriyle ağzımı kapadılar, ve absürt olan şey nedir bilir misiniz?"
Boğuk sesiyle beklemeden sordu, "Nedir?"
"Kâtiller deri eldivenler giyerler," kendiliğinden akan gözyaşımı sildim. "Bizi koruduklarını düşündüğüm devletin askerleri, meğerse parasıyla adam öldüren seri kâtillermiş." sesim titremeye devam etti, "Bunu anlamak için çok gecikmişim, kabahat bende." Burnumu çekerek, "Sende kâtilsin," bu sefer de, şaşkınlıkla açıldı gözleri, belki itiraz etmeye hazırlandı, belki de kabul edecekti.
"Benim için deri eldiven takan herkes kâtil."
🌧
1 Ekim Salı
Saat, 2.30 AM°
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GHØST (+18)
General FictionDiğerlerinden farklıydı, ne kalbi, ne elleri nasırlıydı onun. Kalbi yumuşacıktı, elleri nazik, ona baktığımda içim eriyor, ama o benim değil. Beni çocuk görüyor, hayır büyüdüm, aileme olan haksızlık ve benden büyük olan bu asker arasında sıkışıp kal...