"Toprak,hadi ablacım,geç kalacaksın, bırakır giderim bak."
Ablamın sözleriyle hızlıca yataktan kalktığımda korkulacak bir şey olmadığını düşündüm. Çünkü hava henüz karanlıktı,saat de 6'ya gelmemişti.
Benim için geçti tabii,normal uyku düzenimde 5'ten önce kalkmış olurdum. Hızlıca üstüme bir kazak giydim ve ablamla koşuya çıktık.
Sabah soğuğunda koşmak başta berbat oluyor ama alıştığınızda alt vücudunuzun ne kadar geliştiğini fark ediyorsunuz. Bu özellikle tekme içeren dövüş sanatlarını kullanıyorsanız ayakları güçlendirmek için mükemmel bir tekniktir. Tabii bizim gibi bol taşlı bir yokuş çıkmanız gerek ,düz yol işe yaramaz.
Nefes nefese eve döndüğümüzde ablam banyoya girerken ben de kahvaltıyı hazırlamak için dolabı açtım.
Pekâlâ,işte bizim klâsik kahvaltımız. Yumurta haşlarım ve tuz,karabiber atıp yeriz. Tavada yemeye de bayılırım ama onun için tereyağı gerek . Annemden ablama kalan bir alışkanlık ,yağı asla marketten almaz. Ama bunu dert etmiyoruz çünkü doğal ya da değil ,tereyağı pahalı.
Beyaz peynir veya labne de yok ama babaannemin yayladan gönderdiği kokmuş koyun peyniri var.
Sağlıklı olduğuna eminim ama kokusundan dolayı 3 kiloluk şeyi 1 senede anca bitiriyoruz, çürüse de atsak keşke.Anlamış olabileceğiniz gibi pek zengin bir aile değiliz. Annem ve babam gittiğinden beri ablamla ikimiz yaşıyoruz. Yazları da dedem ve babaannemin yaşadığı yaylaya gidiyoruz .
Ablam asgari ücretle çalışıyor,babamın bir arkadaşının yanında taş işleyerek pahalı tesbihler yapıyor. Ben de lisedeyim,son sınıfım.
Adım Toprak Karasu.175 boyunda ,kahve saçlı,kahve gözlü biriyim .Yumurta haşlanırken ve çay demlenirken ablam geldi de ben duşa girdim. Elbette su buz gibiydi. Sıcak su sadece yaylada kullanabileceğim bir lüks . Gerçi o da sıcak sayılmaz,daha çok ılısın diye güneşin altına bıraktığımız kovalar ,hahaha.
Kahvaltıyı bitirip hazırlandım ve ablamla garaja indik. Bizi dışardan gören biri ,bu kadar fakir olduğumuzu asla düşünmez. Aslında bence de fakir değiliz. Yani eminim bir yerlerde paramız vardır .
Örnegin yaşadığımız ev. 6-7 milyonluk,iki katlı, garajlı, bahçeli bir villa. Hiç komşumuz yok ,sadece 100 m uzakta bizimki gibi bir villada yaşayan Mardinli Ali abi var.
Eh,bu ev bize ailemizden kalan tek pahalı şey. Onlar varken para durumumuz iyiydi ama sonra bütün o para yok oldu .
Garaja inmeyi çok severim,ne zaman canım sıkılsa garaja inerim.
Burada bir sürü şey var.83 model Suzuki Samurai .Bu babamın küçük off-road jipiydi. Sonra ablama ait Enduro ve cross motorları. Biri 2 zamanlı,ikisi 4 zamanlı. Birkaç dağ bisikleti. Babama ait bir köşe.Orada tüfekleri tamir eder ve tabancaları restore ederdi , hatırlıyorum. Bir köşe de ablamın. Tesbih taşı işlemeden önce tahtaları işlerdi ve bir sürü kılıç yapardı.Ablam beni okula bıraktığında yeni okulumu şöyle bir süzdüm. İyi bir yer gibiydi. Tanıdık bir korna çaldığında dikilip etrafa daldığımı farkettim.
Ablam dikkatimi çekmek için kornaya basmıştı.
Koşar adımlarla müdürün odasını aradım."Merdivenlerden sola dön oğlum ."dedi görevli ablalardan biri."Sağol abla."dedim ve derse geç kalmamak için merdivenleri çıktım.
Tam sola döneceğimde aniden birinin göğsüne çarptım ve dengemi kaybedip geri merdivenlerden aşağı yuvarlandım. Yani yuvarlanacaktım.
Biri önce bir kolumdan sonra da belimden tutup düşüşümü engelledi.
"İyi misin?"diye sordu.
Hoş bir sesi vardı.
O sırada zil çaldı."Sağol, iyiyim."dedim aceleyle ve müdürün odasına gidip ders programı ve okul kitaplarını aldım. Hemen sınıfımı bulup içeri girdim.
Burada sıralar tekliydi ve rahat görünüyordu,eski okulumda ikili oturuyorduk. Pencere kenarında bir boş yer görüp çöktüm hemen. Hoca henüz gelmemişti,öğrenciler de yeni giriyordu.İki kız yanıma geldi .
"Selam ,yeni mi geldin?Ben Ezgi,senin adın ne?" Sarışın, şirin bir şeydi. "Ben de Toprak,memnun oldum."dedim. Yanındaki kızın adı da Sinem'di. Sessiz ,sakin bir tipe benziyordu.
Biraz sohbet edip gittiler ve ben de rahat bir nefes alıp kitabımı açtım. Favorimdi tabii ki.Charles Dickens 'tan David Copperfield.
Ama yine rahat bulamadım.Biri önüme dikilmişti."Az önce sana çarptığım için kusura bakma.Adın neydi bu arada?"
Kafamı kaldırıp yukarı baktığımda uzun , yakışıklı bir çocuk bana bakıyordu.
Sarı , dalgalı saçları ,ela gözleri vardı .Çok güzeldi.
"Ben Poyraz."dedi elini uzatırken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuza Kadar Özgür
RandomZincirlerimi kırmak istiyordum ama onsuz bir anlamı yoktu.