2

106 5 8
                                        


Hazan, neşeyle kahvaltı hazırlarken tabakları masaya koyduğunda mutfakta tuhaf bir enerji dolaşıyordu. İçinde tanımlayamadığı, sanki bir yerlerden fısıldayan bir mutluluk vardı. Nedenini bilmiyordu; belki de bilmek istemiyordu. Tabakları yerleştirirken bir anlığına pencereye göz attı. Güneşin ışıkları, dışarıdaki eski ceviz ağacının yapraklarının arasından sızarken tuhaf bir titreşim yarattı. Sanki ağaç ona bir şey fısıldamış gibi...

Her şey hazır olduğunda ailesi mutfağa geldi. Annesinin bakışları yine birer buz parçası gibiydi. Hazan, o bakışları görmezden gelerek gülümsedi. Ancak annesinin ses tonu, tüm huzurunu kaçırdı  "Hazırlaya hazırlaya bunları mı hazırladın?"

Hazan, derin bir nefes aldı. Biliyordu, ne yaparsa yapsın annesi memnun olmayacaktı. Yine de babası, neşeli bir şekilde durumu kurtarmaya çalıştı:
"Ellerine sağlık, güzel kızım," dedi, sesi kucaklayıcı bir sıcaklık taşıyordu.

Hazan, teşekkür ederek masanın etrafında dolaşırken, bir anda başı döner gibi oldu. Gözleri boşluğa takıldı; ışık garip bir şekilde dalgalanıyordu. Ama kendine çabucak geldi ve konuşmaya devam etti. Fakat annesinin keskin sesi bir kez daha her şeyi bozdu:
"Koskoca kız oldun, bu çocukça hareketlerden vazgeç!"

Bu sözler Hazan'ın yüreğini acıttı. Annesinin gözleri sanki içindeki o saf çocuğu öldürmeye ant içmiş gibiydi. Oysa o çocuğu yaşatmaya çalışmak değil miydi hayatın anlamı? Yutkundu ve sessizce masadan kalktı. Yaşlı adam sinirine engel olamayarak
"Yeter hanım! Kız ne güzel günü güzelleştirmeye çalışıyor, biraz saygın olsun!"

Hazan odasına çekildiğinde, dizlerini kendine doğru çekerek pencereye yöneldi. Gözleri, dışarıdaki ceviz ağacında bir hareket yakaladı. Yaprakların arasında bir gölge dans ediyordu, ama bu gölge insana ya da herhangi bir yaratığa ait değildi. Kalbinin atışı hızlandı. Bu sırada mutfaktan babası ve annesinin tartışma sesleri geliyordu.

"Bu kıza böyle davranmayı bırak!" dedi babası sertçe.
"Saf o, Barış! İnsanlara çabuk kanıyor. Ya bir gün gerçeği öğrenip intikam almak isterse? O zaman nasıl o öfkeyle baş edeceğiz?"

Hazan, annesinin sözlerini duyunca titredi. Gözleri tekrar ağaca kaydı. O an, gölgenin ona baktığını hissetti. Sanki ağacın derinliklerinden bir şey çağırıyordu, umursamadı.

Yaşlı kadın, niyetinin kötü olmadığını gösterse de davranışları Hazan'ın kalbini yaralıyordu. Hazan, annesinin sevgisizliğini derinden hissediyor, umursanmadığını düşünüyordu. Babası Barış Bey, kızının yanına gitmek için kapısını çaldığında, Hazan hemen gelmesini istedi. Barış Bey, odaya girip yanına oturduğunda

"Nasılsın, küçük sincap?" diye sordu babası. Hazan iç çekti. Babası durumu anlamıştı. Kızının omzuna hafifçe dokunarak konuştu:

"Küçük sincabım, annen her zaman senin iyiliğini istiyor. Sevgisini tam olarak gösteremese bile o seni çok seviyor. Bunu sakın unutma, tamam mı? Bazen söylediklerini duymamış gibi yapman en iyisi."

Hazan hüzünle karşılık verdi:
"Bazen öyle laflar ediyor ki, baba... Canımı acıtıyor. Eğer sizin yanınızda, sevdiğim insanların yanında çocuk gibi olamayacaksam, nerede olacağım ki?"

Barış Bey, kızının bu sözlerinde haklı olduğunu biliyordu. İnsan, sevdiği kişilerin yanında içindeki çocuğu yaşatmalıydı. Bir süre konuştuktan sonra Barış Bey odadan ayrıldı. Hazan, pencerenin kenarına başını yasladı ve gökyüzünü izlemeye başladı. Ancak fark etmediği bir şey vardı; onu izleyen bir gölge, pencerenin dışında gizlice duruyordu.

Birden, bacadan sessizce içeri atlayan uzun boylu bir adam odada belirdi. Hazan çığlık atacakken, adam hızla elini ağzına kapadı.

"Sakin ol," dedi alçak bir sesle. "Ses çıkarmazsan, elimi çekerim."

SAHMERANİN KIZI (+18 Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin