Bol yıldızlarla okumanız dileğiyle...
*
"Güzel değilsin Yazgı, boş yere her gelenden elbise isteyerek masrafa sokma aileyi..."
"Bunu sende biliyorsun, bu kilolarla insanlara ağır bir yük olmaktan ileriye gitmeyeceksin!"
"Güzel bir kız olmak istiyorum, anne? Bana yardım eder misin?"
Ve yine sonu boş dört duvarda bitmişti.
Avize ile aydınlatılmış, dört duvar küf kokuyordu. Odada kayda değer sadece tavandaki avizeye asılı ipti. Kapıda kilit vardı. Ancak anahtarı yoktu.
Ateşin gölgesinde yalın ayak kuru betonda öylece bekliyordu. Ne ağlıyor, ne sızlanıyordu. Biliyordu ki bunları yapsa bile hiçbir şey olmayacaktı.
İncinmiş, sararmış ruhuyla gözünü tavana dikti. Aklına daha önce abisinin rüya dediği o anlar geldiğinde gerçek olduğunu anladı. Kurt'un bahsettiği gibi sadece beyaz bir yalan söylemişti abisi...
İstemsizce buğuya büründü kehribarları. Kanayan avuç içlerini yüzüne değdiremeden elinin tersiyle ovdu, buğuları. Annesinin kendine açtığı ihtilal karşısında sadece nefes almaya çalışıyordu.
Başını eğerek, üzerindeki üzerinde çiçekler açmış beyaz elbiseye baktı. Annesi kuru betona oturmasını izin vermediği için güzelliği halen tertemizdi. Ancak dediği gibi güzel olan elbiseydi, kendisi değil.
Saatlerce yalın ayak bekledi, tavandan ayrılmayan bakışlarıyla. Ardından annesinin kilidi anahtar ile açmasıyla kapı sonuna kadar açıldı. Karşısında annesinin ifadesiz çehresi, adımlamasına engel oldu. Elinde tuttuğu anahtarı yanı başına fırlattığında elleri bedeninden bağımsız bir şekilde başını avuçladığında yere çökecekken annesinin bağırmasıyla gözlerinden bir damla kuru betonu ıslattı.
"Sakın! Elbiseni kirletmeyi aklından geçirme!"
Elleri usulca yanı başına indiğinde, avuç içleri şakaklarını kana bulamıştı. Kaşlarını çatan annesi bir adım atarak, kapının ağzında durdu. küf kokan odaya adım atmadı.
Bıkkın bir nefes verdiğinde;
" Elbiseni çıkar, açtığım suya gir!" dedi keskin bir tonda hüküm verdi bedenine.
Uyuşmuş ayakları, bir adım dahi atamadı. Yutkundu. Yine azar işitecekti, annesini ikilettiği için. Elleri bacaklarına gittiği anda, " elbiseni kirletme, pisliğinle!" ıslak kirpiklerini kırpıştırarak, onayladı annesini. Güçlükle adımlamaya çalıştı. Annesinin yanı başına geldiğinde bir adım geriye giden annesine bakmak için başını kaldırdı. Gözlerinde, sevgi yoktu. Çünkü ne Kurt'un ne de abisinin ona baktığı gibi bakmıyordu. Dudakları düz çizgi halini aldığı anda, " iğrenç kokuyorsun, çabuk gir suya!" dedi otoriter bir sesle. " her zamanki gibi su ne kadar sıcak olursa olsun, ben çık diyene kadar çıkmayacaksın! Anladın mı beni kız çocuğu?" diyerek cevap bekledi, buğulu gözlerden.
Sadece kafasını salladı ve banyoya adımladı.
Avuç içleri her bir darbesinde derin bir sızı bırakmasına rağmen kazırcasına kan lekelerini çizdi. Lavaboda acıyla güç bela temizlediği avuç içlerini izledi. Kafasını sallayarak, elini köşedeki havluya sildi. Ardından elbisesini çıkarak, annesinin açtığı suya baktı. Suyun sıcak olduğu çıkan buharlardan belliydi. Ancak kaçışı yoktu. Saatlerce beklese de o suya ya kendi isteğiyle ya da annesinin hükmüyle girip vücudunun her zerresini yakacaktı.
![](https://img.wattpad.com/cover/376115736-288-k133799.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİNHAN
General Fiction"Bana bak! Benim askerimi tehdit edip, hiçbir şey olmamış gibi üste çıkma!" dediğinde kalın sesi bedenime hükmetmiş gibiydi. Tuhaftı ki bedenim sesine, beyaz bayrak sallamak için harekete geçmek üzereydi. Gerilen vücudum ile aniden aklıma gelenleri...