Ben Devin Kadıoğlu. Okumak amacıyla Almanya'da yaşıyorum. Bugün euro24 kupa maçları için abimler buraya geliyor. Abiyi 2-3 yıldır görmemek çok zor. Özellikle ona çok alışmışsanız..
Bugün gelecekleri için çok heyecanlıyım. Aslında, kim heyecanlı olmaz ki?
•
Yaklaşık 5 dakika önce abimle konuştuğumda, uçaktan yeni indiklerini söyledi. Ben buraya gelmesini beklemediğim için, hızlıca ev halimden kurtulup bir taksiye atladım ve havaalanına geldim. Hava alanında büyük bir kalabalık vardı. Abimler orda olmalıydı. Diğerleri ise coşkulu taraftarlar.
Hemen o tarafa hızlıca koşmaya başladım. Kaybedecek vakit yok, abim arkası dönük, Hakan abiyle konuşurken beni görüp gülümseyen Hakan abiye parmağımı dudağıma götürerek 'sus' anlamına gelen hareket yaptım. Sonra ise sessizce ilerleyip, abimin sırtına atladım.
"Lan!" Abim bozuk bir Türkçe ile bağırıp arkasına döndü. Döndüğü anda ben coşkulu bir ifadeyle "Welkom broer!" dedim. Abim beni gördüğünde büyük bir gülümsemeyle tekrardan bana sarıldı. "Devin, wat doe jij hier?"(Devin, burada ne yapıyorsun?) Sence ne yapıyorum, salak? Neyse. "Ik kon het niet uithouden en ben gekomen. Heb ik iets slechts gedaan?"(Dayanamadım, geldim. Kötü mü yapmışım?) Bunu dememle tekrardan gülümsedi. "Nee." (Hayır.)
Gülerek kafamı salladım ve etrafa bakındım. Acaba hiç tanımadıklarım var mı? Hayır sanırım. Hakan abiyi daha önceden beri tanıyorum. Arda, Semih, Kenan, Can dörtlüsünü de tanıyorum.
İrfan abiyi, kaleci olan Altay'ı ve Mert abiyi tanıyorum. Kerem, İsmail, İsmail'in yanında kapüşonunu örten kim lan? Merak ettim bekle bir selam vereyim.
Herkese sırayla selam verdikten sonra İsmail'lerin yanına geldim. Kapüşonlu adama baktım. Bu yakışıklı koyun Barış Alper Yılmaz'dı. Yalan yok, baya da yakışıklı hem de yakından 10 kat daha yakışıklı.
"Merhaba!" Enerjik bir tonda selam vermemle bana döndüler. "Merhabaa" İsmail sondaki a'yı uzatarak aynı tonda bana selam verdi. Barış Alper de bana dönüp hoşnutsuz bir ifadeyle "İmza mı istiyorsun? Veya fotoğraf?" diye sordu. Ben ona ciddi misin der gibi bakınca yanındakiler gülmeye başladı. "Salak bu Ferdi'nin kardeşi Devin." Barış eliyle alnına hafiften vurarak "Pardon ya, Ferdi'nin burda kardeşi olduğunu bilmiyordum." Gülümsedim. O da gülümsedi. Çok güzel gülüyordu. "Sorun değil." diyip tekrardan abimin yanına doğru yürüdüm. O an yanıma üç tane kız geldi.
"Merhabaa!" Çok tatlılardı ve etrafa enerji dağıtıyorlardı sanki. Gülümseyerek "Merhaba?" dedim. Kızlardan biri, "Ben Serra. Kenan'ın kuzeniyim. Bunlar da Doğa ve Ayça. Doğa İsmail'in kardeşi, Ayça da Hakan abinin kardeşi." Şimdi anladım. "Memnun oldum, ben Ferdi'nin kardi-ay kardeşiyim." Dilimin sürtüşmesine gülerlerken ben de utanarak gülümsedim. "Pardon, hala tam Türkçe'ye alışamadım. Bir de okulum Almanya'da olunca.."
"Olsun, olabilir. Ben de Almanya'da doğdum. Bir de abim ile İtalya'da yaşıyorum ya. Bazen bana da oluyor."
Kafamı salladım. "Anladım. İlk maç ne zamanmış acaba?"
"Cuma günü." Tamam. O gün derslerim erken bitiyor. Sanırım yorgun olmadan maça gidebilirim değil mi?
"İyiymiş." Abimler sonunda hayranlardan kurtulup onları bekleyen takım otobüsüne ilerlerken bana, "abicim gel dimek cok isteydim ama yer yok. Kızlayla taksiyle gider misiniz?" Ya yuh kaç yıldır Türk takımında oynuyorsun adam hala konuşamıyorsun. Neyse.
"Gideriz abi, siz merak etmeyin. "
Bu yıl okulumun son yılı. Yazın sonu itibariyle Türkiye'ye döneceğim. Hiç bir yer beni kesmiyor. İlle de vatanım yani.
Kızlarla taksi durağına kadar gelip bekledik. Taksi gelince de ben kendi evimi tarif ettim. "Siz yoruldunuz, gelin biraz oturun dinlenin, hem henüz tam tanışamadık zaten."
Hiç biri ısrar etmemişti. Yorgunlukları çok belliydi. Ben güvenmediğim kimseyi evime çağırmam. Ama onlara çok güvenmiştim, çok tatlılardı.
•
Bittiii.
Senaryo klasik oldu biraz ama bunla idare edicez artık, yapacak bir şey yok.Vote hatırlatması🤍